25 Aralık 2024 Çarşamba

Sorun Çözme Yöntemi: Hayatı Kolaylaştıran Teknikler


Duygu yönetiminde yararlanabileceğimiz tekniklerden; görmezden gelme, hoşgörü- sabır, tepki, aktif savaşım vb. yöntemleri önceki yazılarımızda tanıtmıştık. Bugün yeni bir tekniği inceliyoruz: Bilimsel sorun çözme yöntemi!..

Sorun Nedir?

Türk Dil Kurumu’na göre sorun, araştırılması ve çözülmesi gereken durumdur. Hepimiz hayat boyunca çeşitli sorunlarla karşılaşır ve onları çözmek için çaba harcarız. Peki, sorun çözmenin hayatımızdaki yeri nedir?

Sorun Çözmek Neden Önemlidir?

Sorun çözme, sadece bireysel hayatlarımızı değil, toplumun genel refahını da etkiler. Zorluklarla başa çıkmak, özgüveni artırır, yaratıcı düşünme becerilerini geliştirir ve bireyleri bağımsız hale getirir.

Sorun Çözmenin Yararları

Hayata uyum sağlama

Özgüven kazanma

Eleştirel düşünme becerisi geliştirme

Toplumsal barış ve huzura katkı sağlama

Sorunları Çözme Süreci

Sorunları çözmek için şu adımları takip edebilirsiniz:

1. Sorunu Tanımlayın: Öncelikle karşınızdaki sorunun ne olduğunu belirleyin.

2. Bilgi Toplayın: Çözüm için gerekli olan tüm detayları araştırın.

3. Alternatif Çözümler Üretin: Sorun için birkaç çözüm seçeneği belirleyin.

4. Uygulama ve Değerlendirme: Seçtiğiniz çözümü uygulayın ve sonuçlarını değerlendirin.

Çocuklarda Sorun Çözme Becerileri

Çocukların özgüvenli bireyler olarak yetişmesi için onların sorun çözme becerilerini geliştirmek önemlidir. Onlara rehberlik yaparak, ancak müdahaleci olmadan sorunlarıyla başa çıkmalarına izin vermek bu süreci destekler.

Sorunlar Tüm Çözülebilir mi?

Hayattaki bazı sorunlar çözülebilirken, bazıları için çözüm bulunamayabilir. Bu gibi durumlarda kabullenme ve uyum sağlama becerileri geliştirmek faydalı olacaktır.

Özetle

Sorun çözme, bireyin ve toplumun yaşam kalitesini artıran temel bir beceridir. Mücadele gücünüzle, yaşamınızdaki sorunları aşabilir ve kendinizi geliştirebilirsiniz.

Geniş açıklama ve örnekler, sonraki yazılarda!..

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

25.12.2024

Dursun BİLGİN



24 Aralık 2024 Salı

Duygu Yönetiminde Aktif Savaşım ve Ters Niyetlenme Teknikleri



Duygu Yönetiminde Aktif Savaşım ve Ters Niyetlenme Teknikleri

Duygu yönetiminde yararlanabileceğimiz tekniklerden; Kabullenme görmezden gelme, hoşgörü- sabır, uğraşılar, tepki,  vb. yöntemleri önceki yazılarımızda tanıtmıştık. Bugün yeni bir tekniği inceliyoruz.

Duygu yönetimi, hayatın zorluklarına karşı direnç göstermek ve ruh sağlığını korumak için kritik öneme sahiptir. Bu yazıda, özellikle panik ve fobilerle başa çıkmada kullanılan aktif savaşım ve ters niyetlenme yöntemlerini inceleyeceğiz. Bu teknikler, yalnızca uzman rehberliğinde değil, günlük yaşamda da uygulanabilir.

Temel Terimler

Sağaltım (terapi): Hastayı bilgilendirerek tedavi etme yöntemi.

Panik Bozukluk: Tehlike olmadığı halde yoğun korku yaşama durumu, fiziksel belirtilerle kendini gösterebilir.

Fobi: Belirli bir duruma veya nesneye karşı duyulan aşırı korku.

Fobi, spesifik bir duruma odaklanırken; panik, hayali bir durumdan korkmayı ifade eder.

Aktif Savaşım Yöntemi

Korkularınızın Üzerine Gitmek

Uzmanlara göre, fobik durumlarda en etkili yöntemlerden biri, korkulan durumun üzerine giderek alıştırma yapmaktır.

Nasıl Uygulanır?

1. Korkulan durumla küçük adımlarla yüzleşin.

2. Zamanla süre ve yoğunluğu artırarak alışkanlık kazanın.

Günlük Yaşamda Örnekler:

Topluluk önünde konuşmaktan çekinen bir kişi, birkaç kez pratik yaparak bu korkuyu yenebilir.

Sınav veya iş görüşmesi gibi stresli durumlarda, heyecanın değil görevinize odaklanmak faydalıdır.

Sonuç: Bu yöntem, hem korkuyu azaltır hem de güven duygusunu artırır.

Ters Niyetlenme Yöntemi

Olumsuz Olayları Bilinçli Hatırlamak

Ters niyetlenme, rahatsız edici bir olayı veya düşünceyi bilinçli olarak çağırmayı içerir. Beyin, zamanla bu durumu "tehlike" olarak algılamamayı öğrenir.

Nasıl Uygulanır?

1. İstemediğiniz bir olayı zihninizde canlandırın.

2. Bu olayı daha kötü ya da komik bir şekilde hayal edin.

3. Olayı yazın ya da birine anlatın.

Önemli Not:

Bu yöntem TSSB gibi durumlarda dikkatle uygulanmalıdır. Eğer rahatsızlık duyarsanız yöntemi bırakıp bir uzmana başvurun.

Duygusal Sağlık İçin Genel Tavsiyeler

Olumsuz olayları bastırmak yerine uygun bir şekilde yaşayın.

Uzman desteği gerektiğinde tereddüt etmeyin.

Kendinizi geliştirmek ve korkularınızı yenmek için cesaret gösterin.

 Sonraki yazı: Sorun çözme yöntemi: Hayatı kolaylaştıran teknikler

Kalın; sağlıkla, mutlulukla! 

24.12.2024

Dursun BİLGİN


Daha fazla bilgi için: M. Orhan Öztürk ve N. Aylin Uluşahin, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara,2016 s.361




23 Kasım 2024 Cumartesi

Sözlü Saldırı ve Yoğun Eleştirilerle Başa Çıkma Stratejileri


İşte size bazı teknikler:

BİLİNÇLİ TEPKİSİZLİK YÖNTEMİ

En büyük tepki, tepkisizliktir. Bazı sözlü kavga durumlarında hiçbir tepki vermeyerek olayın büyümesini önleyebiliriz. Tartışacağımız kişiye, “Bu konuyu sizinle tartışmak (ağız kavgası) istemiyorum” diyerek ya da susarak sürece nokta koyabiliriz.

Bazı kişiler tartışarak içini boşaltıp ferahlar. Tepki vermemekle bu kişinin o fırsattan yararlanmasını engellemiş oluruz.

Bu iş bilinçli olarak yapılmalı. Kişi çekindiği için cevap veremiyorsa, yani öfkesini içine atıyorsa, bu durum onun olumsuz hissetmesine neden olabilir.

TARTIŞMAYI KISA KESME

Gönül ister ki muhataplar uygarca tartışsın, çözümler üretsin ve bir sonuca varsın. Ancak bazen olaylar istenilen şekilde gelişmeyebilir. Tartışmalar uzayabilir; tartışmada iğnelemeler artabilir, tansiyon yükselebilir.

Tartışmanın uzaması genellikle iki tarafın da aleyhinedir. Çünkü tartışma uzadıkça kişi sağlıklı düşünemez, olumsuz ve hatalı düşünceler tetiklenir; kişinin zihin ve öfke kontrolü zorlaşır. Böylesi bir durum ruhsal ve başka türlü yıkımlara neden olabilir. Çoğunlukla tartışmayı kısa kesmekte yarar vardır.

Kişinin bilinçli olarak tartışmaya katılmaması veya tartışmayı kısa kesmesi, mücadeleden kaçış değildir; iki taraf için de yıkıcı olabilecek olası bir savaşı önlemektir.

YAPICI, BARIŞÇIL ELEŞTİRİ

Genellikle tepki, karşıt tepkiyi doğurur. Birisine kızıp bağırırsak, o da bize kızar, bağırır; başka türlü tepkiler gösterebilir. Karşımızdakine sözel olarak tepki veriyorsak, bağırmadan, çağırmadan ikna edici, akla uygun bir şekilde konuşmalıyız. Hatta onun da bazı noktalardaki haklı yönlerini dile getirerek ortak noktaları öne çıkarmalıyız.

Yapıcı, barışçıl bir eleştiri yöntemi uygularsak, onu tepkisizliğe yönlendirir ve durumu kontrolümüzde tutabiliriz. Böylece iletilerimiz daha etkili olur, tartışma sürecinden iki taraf da daha kazançlı çıkar.

Tartışma ve eleştiri, sadece muhatabın kusurlarını sayıp dökmek veya onu suçlu çıkarmak için çabalamak değildir. Yeri gelince karşıdakinin iyi yönlerine de değinilmelidir.

HEP SAVUNMADA KALMAYIN, AŞIRI YARGILAYICI DA OLMAYIN!

Bazı kişiler kendilerindeki eksiklikleri örtbas etmek veya kendilerini üstün göstermek için “karşısındakini aşağılama” yolunu benimserler.

Birisi sizi yoğun olarak eleştiriyor ve sorular soruyorsa, siz de buna karşılık kendinizi haklı çıkarmak için gerekçeler öne sürüyorsanız, tartışmada yenik durumdasınız demektir. O sizi yargılıyor, siz savunmada kalıyorsunuz. Üstünlük onda! Kendisine sorular sorarak, yuvarlak, üstü kapalı ya da kişiliğinize yönelik sözlerini açmasını isteyerek durumu tersine çevirebilirsiniz. Örneğin, “Sen beceriksiz birisin!” diyen birinden durumu birkaç örnekle daha somut olarak açıklamasını isteyebilirsiniz. Ancak yine de aşırı yargılayıcı olmayın. Şimdilik kuralı öğrenin, zamanla yöntemde ustalaşacaksınız.

İnsanda ufak tefek hatalar olabilir. Bu, o kişinin beceriksizliğini kanıtlamaz. Herkesin her şeye yeteneği olmasa bile becerebildiği sınırsız iş vardır.

(Yetişkin veya çocuk, yaptığı hata karşılığında maddi-manevi bedel ödeyeceğinin bilincinde olmalıdır.)

İYİ DİNLEYİCİ OLUN

Muhatabınızın iletilerini iyi anlayın. Belki çözüme giden ortak yolu bulabilirsiniz.

AŞIRI KIRICI OLMAYIN

Medeni insan, kendi kırılmak istemediği gibi başkasını da kırmak istemez. Tartışırken duygusallıktan uzak kalmakta; kibarlıkta, doğrulukta ve kırıcı olmamakta her zaman yarar vardır. “Kılıç yarası iyileşir, dil yarası iyileşmez.”

HER ZAMAN BEN HAKLIYIM!

Bazı üst statüde olanlar ve baskın eğilimli kişiler kendilerini her zaman haklı görür ve tüm tartışmalarda üstün gelmek isterler. Böylece benliklerini doyururlar.

Çoğunlukla haklılık, kişinin kendi tahminidir; kişilere göre değişebilen (öznel) bir kavramdır, belirgin bir gerçek değildir. Ancak haklılığın biraz daha somut kriterlere dayandığı durumlar da vardır.

Anlaşmazlıklarda çoğunlukla herkes kendini haklı görür. Ancak olaya bir üçüncü kişinin gözünden bakıldığında durum değişebilir.

Tartışmalarda kimse tümüyle haklı ya da haksız değildir. Olmadık yerde olay çıkaran birisini tamamıyla haksız görebiliriz. Oysa onu o eyleme iten ruhsal veya başka nedenler olabilir.

Haklılık gibi olumsuz eleştiri de kişinin kendi görüşüdür. Gerçek olabilir veya olmayabilir. Olumsuz eleştiriyle karşılaştığınızda, yıkılmanıza veya size yapıştırılan olumsuzlukları kabullenmenize gerek yoktur. Hayatın doğal akışı içerisinde herkes olumlu-olumsuz her şeyle karşılaşabilir.

KİŞİ DEĞİL, HATA ELEŞTİRİLMELİ

“Sen öylesin, sen böylesin” şeklinde kişiliği hedef alan ve yuvarlak söylemlerden kaçınılmalı; varsa belirgin bir hata, onun üzerinde durulmalıdır. Hatası nedeniyle kişi suçlanmamalı, aşağılanmamalıdır

VE SONUÇ...

Tüm tartışmalarda ille de üstün gelmek zorunda değilsiniz. Tartışma noktalandıktan sonra konu en kısa süre içerisinde kapanmalı, ikide bir gündeme getirilmemelidir. “Ona niye böyle demedim? Ona niçin şunu yapmadım?” şeklindeki ilkel benlikten gelen kin kokulu düşünceler ve duyulan pişmanlıklar, duygularımızı ve zihnimizi bulandırmaktan, karşıkiyle aramızı biraz daha açmaktan başka bir işe yaramaz.

SON SÖZLER

Görüşlerinizi savunmak için somut veriler ve örnekler sunun.

Kişilere göre değişmekle birlikte, eleştirilerle fazla ilgilenmediğinizde ve kendinize mal etmediğinizde, yapılan eleştirilerin size aşırı bir olumsuz bir etkisi olmayacaktır.

Kişi eleştirilerinde haklı ya da haksız olabilir. Bazı eleştirilerden olumlu tecrübeler edinilebilir.

Çocukları eleştirirken, eşlerin tartışmalarında ve duygu kontrolünde yukarıdaki önerilerin göz önünde bulundurulması yararlıdır.

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!

Dursun BİLGİN


16 Kasım 2024 Cumartesi

DUYGULARIMIZA HÜKMETMEDE TEPKİ YÖNTEMİ

 




Duygu yönetiminde yararlanabileceğimiz tekniklerden; Kabullenmegörmezden gelme, hoşgörü- sabıruğraşılar, gibi pasif yöntemler yerinde kullanıldıklarında yararlı olmalarına karşın bazen işimize yaramayabilir; hatta bazı zaman kendimizi kötü hissetmemize bile neden olabilirler. Ör. Kendimize göre haklı olduğumuz bir konuda susmamız, hakkımızı savunmamamız… 

Durumlar karşısında bazen susmamız, bazen de tepki vermemiz gerekebilir.

TEPKİ NEDİR?

TDK’ ya göre, tepki: karşılık verme… (3. Anlamı)  

Yazılarımızda tepkinin daha çok bu anlamı üzerinde duracağız. Newton’un etki- tepki yasasına göre: “Bir cisme bir kuvvet etki ediyorsa, cisimden kuvvete doğru eşit büyüklükte ve zıt yönde bir tepki  kuvveti oluşur.” Bir şeyi –örneğin resimdeki gibi bir duvarı- ittiğimizde duvar da bizi iter. Psikolojik anlamda ise, canlılar yaşadıkları olaylara (etki, uyarıcı) karşı, karşılıklar verirler.(tepki)  Kurt gören koyun (etki), korkar, kaçar. (tepki) Birine kızarsan (etki),  o da sana kızar veya farklı tepkiler verebilir.

 Aslında yaşadığımız duyguların tümü, yaşadığımız olaylara karşı beynimizin kurguladığı tepkilerdir. Yakınımızın vefatına üzülürüz. Başarımız karşısında seviniriz. Burada, yaşadığımız olaya karşı vereceğimiz tepkinin,  yani yaşayacağımız duygunun kendi kontrolümüzde olması daha sağlıklıdır.

Vücudumuzdaki istenç dışı ya da bilinçli yönetilen sınırsız tepkilerin dışında, kitlesel tepkiler ve bireysel tepkiler de söz konusudur. Yazılarımızda, genellikle bizler için gerekli olan, toplumsal ilişkilerimizde uygulayabileceğimiz kişisel tepkilerden bahsediyoruz. 

BAZI  TEPKİ ÖRNEKLERİ

Tepkiler sınırsızdır. Sıcak sobaya elini değdiren kişinin, aniden elini çekmesi gibi istem dışı  hareketler, iç salgı… Üzülme, sevinme, ağlama, gülme öfkelenme, yumuşama, tebrik etme, özür dileme, kaçma, savaşım, eleştiriye karşılık verme ve sınırsız… Görüldüğü üzere sadece olumsuz durumlara karşı değil, olumlu durumlara karşı da tepki veriyoruz. 

TEPKİLERİN GEREĞİ VE YARARLARI

Uzmanlara göre, yerine ve duruma uygun olarak: “Kişi, hakkını savunmayı, duygularını daha rahatça açığa vurmayı, hayır diyebilmeyi öğrenebilmeli” ve uygulamalı; insan ilişkilerinde yeni başa çıkma yolları geliştirmeye çalışmalı… Olay ve durumlar karşısında hoşgörülü davranacağımız gibi gerektiğinde, bilinçli tepkilerimizi de ortaya koyabilmeliyiz.

Canımızı sıkan ya da iyi durumlara karşı tepki vermek, çözümler üretmek; canlı olmamızın, insan olmamızın, toplumsal bir varlık olmamızın gereğidir. Gölgede kalan ağaç, dallarını güneşe doğru uzatıyor. 

Vücudumuz, yaşadığımız iyi veya kötü durumlara karşı çeşitli tepkiler vererek, çözümler üretir; bizim hayatta kalmamızı sağlar. Ör. Sıcakta terler, vücuttaki fazla ısıyı dışarı atarız. Tepkilerle dışarıdan gelen bedensel, ruhsal ve diğer tehditlerden korunuruz. Ör. Üzerimize gelen arabadan kaçarız. Diğer insanlarla olan ilişkilerimizi düzenleriz. (Bkz:Duyguların yararları)

TEPKİLER FARKLIDIR

Aynı uyarıcıya karşı, farklı kişiler, farklı tepkiler sergileyebilirler. Aynı kişi farklı zamanlarda aynı uyarıcıya -o andaki ruh haline göre- farklı tepkiler verebilir.

Bazı tepkiler, kişilerin mizaçlarına  göre, kimine ferahlık sağlarken,  kimisi de sonradan, niye öyle tepki verdiğine, üzülebilir. Bilinçli tepkiler, doğru veya yanlış olabilir.

TEPKİNİN SINIRLARI

Duyguyu yaşamak gibi, yerinde , kararında, zamanında verilebilecek tüm tepkiler yararlıdır. Burada da her şeyde olduğu gibi yine orta yol geçerlidir. Gereksiz her şeye tepki vermek ya da yaşanan olaylara hiçbir tepki vermemek, gereğinden az tepki vermek, ve gösterilen tepkinin uzun süreli olması, doğru değildir.

SON SÖZLER

Tepkilerimizi yasal zeminlerde sürdürebiliriz. Kavga, gürültü, saldırı gibi ilkel yöntemlerin; her zaman, her iki taraf için zararlı sonuçlarla sonlanacağını bildirmek isterim. 

Tartışma, eleştirme de bir tepki örneğidir. SÖZLÜ SALDIRI VEYA YOĞUN ELEŞTİRİ ORTAMINDAN NASIL KAZANÇLI ÇIKARIZ? Sonraki yazı… Haftaya burada 

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

16.11.2024

Dursun BİLGİN






27 Ekim 2024 Pazar

DUYGU VE UĞRAŞILAR

 


Duygularımıza hükmedebilmek için Kabullenmegörmezden gelme, hoşgörü- sabır, paylaşım gibi pasif yöntemlerin hangi durumlarda, nasıl kullanılacaklarını önceki yazılarımızda açıklamıştık.

 Hayatın akışı içerisinde kişinin başından sevindirici, üzücü türlü olaylar geçebilir. Sevindirici olayları bir kenara koyuyoruz. Diğer yazılarımızda olduğu gibi bu yazımızda da üzücü durumlarla  baş etmemize yarayacak yeni teknikleri incelemeye çalışacağız, önerilerde bulunacağız, uzman önerilerine yer vereceğiz.

Üzücü durumlarla baş etmek için yapılabilecek en iyi şey, gerekli önlemleri ta başlangıçta alarak üzücü durumlara düşmemektir. Ancak bazı olaylar; kişinin kontrolü, istenci dışında gelişebilir.

Kişi bazen başarısız olabilir. Bu bağlamda aşırı zarar etmiş olabilir. İşten çıkarılmıştır, yakınından ayrılmıştır. Başkalarının hoşça karşılamayacağı utandırıcı hatası  olmuştur. Böyle durumlarda bireyin, olay anında, aşırıya kaçmadan olayın yarattığı duyguları yaşaması doğaldır. Olay yaşanıp bittikten sonra, belli bir süre içerisinde, olayın oluşturduğu olumsuz duyguların da bitmesi, bireyin normal yaşamına dönmesi gerekir.  Olayın etkisinde kalarak geçmiş, bitmiş bir olayın oluşturduğu duyguyu, bir ömür yaşamanın anlamı yoktur. Bu, duyguyu yaşamaktan kaçış değildir. Zaten yaşanmış bir duyguyu uzun uzadıya sürdürmemektir.

 DİKKATİMİZİ BAŞKA ŞEYLERE YÖNLENDİRME ( Beynin Odak Noktasını Değiştirme)

Beynimiz gece- gündüz bir saniye boş durmaz, çalışır; vücudumuzu yönetir. Zihin, boş kaldığında düşünce ve hayallerle boşluğu doldurur. Hayallerin bazıları, geleceğe dönük güzel projeler, geçmişteki güzel anılar olabildiği gibi bazıları gelecekle ilgili kaygılar ve geçmişe yönelik olumsuz yaşantıları da içerebilir. Bazen eski olumsuz duygular, yeniden güncelleşerek kişinin kendini kötü hissetmesine neden olabilir. Böylesi durumlarda yapılabilecek şeylerden birisi de bir şeylerle uğraşmaktır.

UĞRAŞILAR

Olumsuz duygulara egemen olmanın önemli bir yolu, kişinin bir işinin olması ve işine yoğunlaşmasıdır. Konu “Çalışma ve Önemi” başlıklı yazıda . Ayrıca resim, müzik, spor, meditasyon, kitap okuma; film izleme, medya ile ilgilenme; halk oyunları (önceki yazıda), tarımsal faaliyetler gibi sanatsal ve bireysel uğraşılara; bunun yanında toplumsal aktivitelere yer verilebilir. Böylece dikkatimizi yaptığımız uğraşıya yönelteceğimizden etkilendiğimiz olaydan uzaklaşacağız. Beyin zamanla duruma alışıp uyum sağlayacaktır.

Uğraşılar, bizi olumsuz duygulardan uzaklaştırır; bize, kendimizi gerçekleştirme fırsatını verir; özgüven kazandırır.

Aşırı yormadan, kararında yapılan beyinle ilgili etkinlikler, beyni çalıştırır; nöronlar arası bağlantıları artırıp güçlendirerek beynin performansını ve sağlığını olumlu yönde etkiler. Ör. Annenin yeni doğmuş bebekle ilgilenmesi, onunla konuşması, kucağına alması, emzirmesi, müzik dinletmesi vb. uyarılar bebeğin beyninde nöral bağlantılara neden olacağı gibi, bebeğin güven gelişimine de katkı sağlayacaktır. Yine bir yaşlının konuşması, okuması, yazması, müzik aleti çalması, seslere kulak vermesi, oyun oynaması gibi etkinlikler beyninin çalışmasını sağlayacak, beyin sağlığını olumlu etkileyecek, alzheimer hastalığı riskini azaltacaktır .

Kişi uzun süre boş kaldığında canı daha çok sıkılır, kötü şeyler düşünebilir; boş kalan beyinde ilkel istekler (nefsani)  gündeme gelebilir, dürtüler açığa çıkabilir. Bu nedenlerle şahsın suça yönelimi artabilir. Ve

Kendini ihmal etmeden, aşırıya kaçmadan, bağımlı hale gelmeden bir şeylerle meşgul olan insanların olumsuz duygu, düşünce ve hayallere zamanları kalmayacaktır.

Uzmanlar, duygusal sorunların dışında bazı ruhsal sorunların düzeltilmesinde de kişileri uğraşılara yöneltiliyorlar.

Çocukların boş zamanlarını uygun bir şekilde değerlendirebilmesi için aile ve okul gerekenleri yerine getirmeli.

UZMANINDAN ÖNERİLER

Zaman zaman bilgilerini paylaştığımız lisa Feedman Barrett’in “duygulara hükmetme” konusundaki yeni önerileri özetle şöyle:

MASAJ: “Fiziksel konforunuzu artırmak için kendinize güzel bir masaj yaptırmayı deneyin. İnsan dokunuşu sağlığınıza faydalıdır. Duyu ağı vasıtasıyla vücut bütçenizi geliştirir... Masaj inflamasyon (iltihaplanma) riskini azaltır, kas dokunuzdaki küçük yırtıkların daha çabuk iyileşmesini sağlar.” *

YOGA: “Bir diğer bütçe dengeleme aktivitesi ise yogadır. Uzun süre boyunca yoga yapan insanlar fiziksel aktivitenin ve yavaşça nefes alıp vermenin bir araya gelmesiyle daha  kısa sürede etkili bir şekilde sakinleşebilir. Proinflamatuar stokinler adı verilen ve uzun vadede vücut için zararlı inflamasyonlara sebep olan bazı protein seviyelerini düşürür.”*

SPOR: “Düzenli spor yapmak ise anti-inflamasyon sitokinler adı verilen ve kalp hastalıklarının, depresyonun ve diğer hastalıkların görülme riskini azaltan diğer proteinlerin (yararlı) seviyelerini artırır.”*

ROMAN-FİLM: “Merak uyandıran bir romana başlamak da vücut bütçeniz açısından sağlıklıdır. Bu sadece bir gerçeklerden kaçış değildir. Başka birinin hikâyesine dahil dahil olduğunuzda kendi hikayenize aynı şekilde dahil  olmazsınız.  Böylesi bir zihinsel gezinti varsayılan çalışma şekli ağı olarak da bilinen duyu ağınızın bir kısmını harekete geçirir ve hayal aleminde kaybolmanızı önler (ki bu vücut bütçeniz için iyi değildir). Okumayı seven biri değilseniz merak uyandıran bir film de işinizi görür. Eğer film çok acıklıysa doya doya ağlayabilirsiniz, çünkü ağlamak da bütçenize faydalıdır.”* (Bence aşırıya kaçmamak koşuluyla..)

İYİLİK YAPMAK: “Araştırmalar karşılıksız bir şey vermenin ve minnet duymanın vücut bütçeleri için karşılıklı faydaları olduğunu göstermiştir.”*

“Dokunuşu ve karşılıksız sevgiyi aynı anda hissedebilmek için evcil bir hayvanı sahiplenin. Halka açık yerlerde veya parklarda yürüyüşe çıkın. Yöntemleri elinizden geldiği kadar deneyin.”*

Duygularımıza hükmetmek için tepkiaktif savaşım ve diğer yöntemler sonraki yazılarda!..

Kalın; sağlıkla, Mutlulukla!..

Dursun BİLGİN

Kaynak:

*Beynimizin Parmak İzleri, L. F. Barrett, TimaşYayınları, 2021; s. 257, 258, 259  

 

 

 

 

22 Ekim 2024 Salı

HALK OYUNLARI DUYGU İLİŞKİSİ

(Yazıda “oyun” sözcüğü ile “halk oyunları” kastedilmektedir.)

Öğretmen okuluna kadar halk oyunlarından uzak kaldım. Öğretmen okulunda halk oyunları ekibinde yer alarak oyunlarla ciddi bir şekilde tanışma fırsatım oldu. Ekipte yer almam yaşamımı önemli ölçüde değiştirdi. Çekingenliğim azaldı, özgüvenim arttı, biraz daha toplumsallaştım.

Bu yazımızda halk oyunlarının fiziksel yararlarını bir kenara bırakıp psikolojik yararlarını kısaca inceleyeceğiz.

HALK OYUNLARI, KİŞİNİN TOPLUMA KATILMASINI VE TOPLUMA UYUMUNU SAĞLIYOR

Birlik- beraberlik ve dayanışmanın en kenetlenmiş halini halk oyunlarında görebilirsiniz. Halk oyunları o yörenin kültürünü yansıtır. Halk oyunlarıyla kişi, kendi isteğiyle ve bilinçli olarak topluma katılıyor. Oyunlar, bireylerde, kuralları tanıma; topluma ve  kurallara uyma becerisinin gelişimine katkı sağlıyor.

Oyuna katılanlar; dikkat çeker, onlara özenilir, başkaları tarafından daha çok sevilirler. Oyunlara katılmak, çekingenliğinden şikayetçi olanlar için en iyi ilaçtır.

SPOR YAPMAK İSTEMEYENLER, OYUN OYNAYABİLİRLER

Halk oyunları bir spor dalı olmayıp bir kültürel etkinlik gibi görünse de spor yapmakla elde edilen –burada yazamadığımız- fiziksel kazanımlara, halk oyunlarıyla da ulaşılabilir.

Günde 40 dakikalık bir yürüyüşün yerini daha kısa süreli bir oyun alabilir. Üstelik bir parkura, bir makineye de gerek yoktur. Odanızın 5.6 metrekarelik alanı size yeterlidir. Halk oyunları; top oyunları, boks vb. sporlar gibi ağır değildir. Kalbinize, bedeninize ağır bir yük binmez. Yarış sporlarında  sadece sporcular aktifken halk oyunlarında aktif olan sizsiniz.

Halk oyunları sağlıklıdır. Oyunlarda oyunu sanki bir spor eğitmeni yönetiyormuş gibi durum yaşanır. Ör. Artvin oyunlarında, oyuna ağır (yavaş) barla başlanır. Oynayanların nefesleri açılır, kasları ısınır. Sonrasında hızlı bara ve horonlara geçilerek daha üst düzeyde zor hareketler yapılır. Sonunda başka bir yavaş oyunla oyuna son verilir.

HALK OYUNLARI İYİ BİR EĞLENME ARACIDIR

Yaşamımızda her birinin ayrı bir yeri olsa da;  maç, konser, televizyon izleme; gezme gibi etkinliklerin bizi halk oyunları kadar eğlendireceğini sanmıyorum. Gerçek eğlenme, halk oyunlarında saklıdır. 

OYNAMAK, KİŞİYİ OLUMSUZ DUYGU VE DÜŞÜNCELERDEN ARINDIRIYOR

Kişi, oynarken topluma uymak, gerekli figürleri yapmak için kendisini oyuna yoğunlaştırmıştır. Aksi

 halde şaşıracaktır. Olumsuz duyguları yaşama, negatif düşünme şansı pek fazla yoktur.  Ayrıca eğlenceli ortam, müzik ve bir spor etkinliği olan oyunla, vücuttaki mutluluk hormonları (endorfin, serotonin) seviyeleri artacaktır. Ortam, müzik ve spor; kişinin vücut bütçesini ve vücudundaki inflamasyonu olumlu etkileyecektir. Oyunu bırakıp yerine geçen birey; kesinlikle sakin, keyifli ve huzurludur. Tüm bunlar, beden ve duygu sağlığı açısından önemli, istenilen bir durumlardır. 

OYNAMAK BEYİN SAĞLIĞI AÇISINDAN YARARLIDIR

Oynarken beynin birçok bölgesi uyarılır, çalışır; beyinde nöral bağlantılar güçlenir. Yani oynarken bedensel egzersizin yanında zihinsel egzersiz de yapılır. Bu durum herkes için yararlıdır. Düzenli oynanan halk oyunları, çocukların bedensel ve zihinsel gelişiminde etkili olurken, yaşlılarda görülebilecek  aksaklıkların azalmasına katkı sağlar.

BAŞKA YÖRELERİN, BAŞKA ÜLKELERİN OYUNLARI DA ETKİLİ MİDİR?

Yazımı Artvin kültürünü ve  oyunlarını göz önünde bulundurarak yazdım. Ancak içinde müzik ve fiziksel hareket olan tüm dans ve oyunların hepsi yararlıdır.

ÇOCUKLARINIZI OYNATIN

Az da olsa düğünlerde halaya kalkmak istemeyenlere, hatta oynamaktan çekindikleri için düğün yapmak istemeyen kişilere rastlanmaktadır. Aile ve öğretmenlerin çocuklarını küçük yaşta oyuna yönlendirmeleri önemlidir. Küçük yaşta oyuna başlamayanlar büyüyünce  utanıyorlar. En azından üç ileri, üç geri figülü bir halayı herkes oynayabilmeli.

Okulda, Ara sıra dinlenme saatlerinde, açık havada, telefondaki bir müzik eşliğinde, oyun oynayan çocukların yaramazlık yapmaya zamanları kalmayacaktır, derslere de daha iyi odaklanacaklardır.

OYUNA KATILIN

Halk oyunlarında; hoşgörü, dürüstlük, iş birliği, disiplin, özgüven egemendir. Ayıplama, kınama diye bir durum söz konusu olamaz. Statü farkı gözetilmez. Usta, acemi herkes oyuna kabul edilir.  Şimdiye kadar hiç oyun oynamayanlar, hiç çekinmeden rahatlıkla oyunlara katılabilirsiniz. Kendinizi biraz zorlayın, hemen ilk fırsatta oyuna katılın; kesinlikle memnuniyetle oyundan ayrılacaksınız.

Oyun öğrenmek için kişi yakınlarından, internetten yararlanabilir.)

 YAŞLILAR, OYNAYIN!

Eskiden düğünlerde daha çok yaşlılar oynardı. Şimdi meydan gençlere kaldı. Yaşlıların oynamaları, onların bedensel, zihinsel sağlıkları açısından oldukça önemlidir.

Haydi gönlü genç insanlar!..  Fırsatları kaçırmayın. Evde torunlarınızla oyun kurun. Düğünde, dernekte, törende, festivallerde; fırsat bulduğunuz her yerde oynayın. Düğünde en az bir tur atın ki düğünde olduğunuz belgelensin!

YA OYNAMAYANLAR?..

Müzik ve eğlenceye katılıp, oynamayan kişiler de durumdan kazançlı çıkıyorlar. Müzik ve eğlenceye konsantre olduklarında kendileri oynamasalar bile zihinleri oynuyordur. Çünkü müzik dinliyorlar, içten tempo tutuyorlar vs. Kısaca onların beyinleri de oynayanlar gibi oyun ve eğlence ve ortamdadır. Tüm bunlar onların vücut bütçelerine, dolayısıyla sağlıklarına olumlu katkı sağlayacaktır. 

DEVLET- KURUM- KURULUŞLAR

Halk oyunları özendirilmeli, yaygınlaştırılmalı, halkın oyunlara daha fazla katılması sağlanmalı.

BEN!..

Sizi bilmem ama kendim “Nerede oyun (düğün), orada bulun” prensibini uyguluyorum, uygulayacağım!

Halk oyunları oynamanın kazanımları saymakla bitmez. Oyun havası duyduğunda yerinde duramayanları, gönülden kutluyorum.

Sonraki yazılar: Duygu yönetiminde uğraşılar, tepki yöntemleri

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

Dursun BİLGİN


8 Haziran 2024 Cumartesi

HOŞGÖRÜ, SABIR, PAYLAŞMA YÖNTEMLERİ

 


 Kabullenme” içerikli yazılarımızda, hiçbir çözümü olmayan engellilik, hastalık vb. sorunları kabullenerek problemi etkisizleştirebileceğimizi açıklamıştık.

Önceki yazıda ise,  önemsenmeyecek basit hata ve sorunların çözümünde, duruma göre, görmezden gelme, hoşgörü ve ve sabretme gibi pasif yöntemlerinin işe yarayabileceğini belirtmiş; “görmezden gelme” yöntemini incelemiştik.

Bu yazıda hoşgörü, sabır ve paylaşma yöntemlerini kısaca ele alacağız.

HOŞGÖRÜ

Hoşgörü: Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu… (TDK) Hoşgörü, çoğunlukla kişilerin hatalarını anlayışla karşılamak gibi bilinse de hoşgörünün özü, bireylerdeki ve  toplumlardaki farklılıkları anlayışla, hoşça karşılamaktır.

Bireylerdeki hoş görme ve sabretme tutumları, hemen hemen  tüm kültürlerde görülen yaygın davranışlardandır. Tüm insanlar, birbirlerine benzerlikleri yanında birbirlerinden farklı kişiliklere sahiptirler. Benzer biçimde toplumsal yapıların, aralarında benzerlikleri olduğu gibi farklılıkları da vardır. Herkesin, her şeyin bizim ölçülerimize uygun olmasını bekleyemeyiz. Böyle bir beklenti, kişileri sürekli bir sıkıntıya, rahatsızlığa sokar. Zararı olmayan, toplum  ve kişilerdeki bu farklılıkları hoş görmek; bireyleri daha mutlu eder, topluma uyumlarını kolaylaştırır, insanların birbirleriyle daha iyi ilişkiler kurmasına yardımcı olur.

 Kısaca; görmezden gelme, hoşgörü, sabır gibi yöntemler kişilerin kendilerinin mutlu olmasına zemin hazırladığı gibi insanların bu tutumları sayesinde, toplumdaki çatışmalar azalmakta ve toplumlar ayakta kalabilmektedir.

SABRETME

Sabır, acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi… (TDK) Zorluklar karşısında dayanabilme gücü..

Fazla önemi olmayan sorunlarla karşılaşıldığında ve çözüm üretilemeyen, ör. felaket, yakınını kaybetme vb. geçici olaylarda sabırlı olmak yararlıdır.

Canımızı sıkan olaylar, çoğunlukla gelip geçicidir. Yaşadığımız olayın geçeceğini bilerek sabretmek bizi rahatlatır.

Bazı durumlarda sabırlı olmak, hoşgörülü olmak, tatsız olayların büyümesini önlüyor. Kişi çoğunlukla sabrettiğine seviniyor. Olay, zamanla sönükleşiyor, önemsenmiyor.

SON SÖZLER

“Görmezden gelme yöntemi” ile ilgili açıklamalar, hoşgörü ve sabretme yöntemleri için de geçerlidir.

Yöntemlerin yerinde, kararında zamanında uygulanması önemlidir. Hoşgörü ve sabrın da bir sınırı vardır. Her şeyi, her zaman hoş görecek; her şeye, her zaman sabredecek halimiz yoktur. Kendimize, doğaya çevreye zararlı olabilecek eylemleri hoş göremeyiz. Çözümü olmayan doğal sorunlar karşısında sabredebiliriz, çözüm olasılıkları olan problemler karşısında oturup bekleyemeyiz. Nereden gelirse gelsin, aşırı haksızlıklar, yolsuzluklar karşısında sabırlı olamayız.

PAYLAŞMA

Canımızı sıkan bir olayı bir başkasıyla paylaşmak, o konuda bilgi almak, neden- niçin olduğunu anlamak, olayı çözümlemek, bize ferahlık verir. Bu konuda ailemizden, öğretmenimizden, uzmanından, arkadaşımızdan, polis vb. kurum yetkililerinden; bilgi için kitaplardan, internetten  yararlanabiliriz. Böylesi durumlarda en güvenilir liman, ailemiz, özellikle annemizdir. Zor durumunuzda, siz haksız olsanız bile, sanırım anneniz sizi yüzüstü bırakmayacaktır.

Paylaşma olayında, paylaşan kişinin iki sorunla karşılaşma olasılığı vardır:

Siz derdinize derman ararken sizi hepten negatifliğe sürükleyen kişiler olabilir. Aranızda olumsuz şeyler konuşarak hepten dolduruşa gelebilirsiniz. Çünkü beynimiz biraz telkine yatkındır. Aşırı zor durumlarda uzmanından yaralanmak bence en iyi çözümdür.

Sorununuzu karşıdaki kişiyle paylaştığınızda, az ihtimal de olsa onu etkileyebilirsiniz, sorununuzu, duygularınızı ona yansıtabilirsiniz. Özellikle duygusal ağırlıklı, hassas yapılı kişiler bu duruma biraz yatkındırlar. Bu nedenle bazı insanlar kendilerine olumsuz şeylerin anlatılmasına karşıdırlar. Biraz da haklı olarak, kendilerini negatifliğe sürükleyen kişilerden uzak durma eğilimindedirler. Bundan ötürü canımızı sıkan olayı, yabancılar dışında  dost ve yakın arkadaşlarımızla paylaşmamız daha doğru olur.

Sonraki yazılar: Dikkat dağıtıcı ve tepkisel yöntemler

Kalın sağlıkla, mutlulukla…

Dursun BİLGİN

 

 

 

 

 

1 Haziran 2024 Cumartesi

GÖRMEZDEN- DUYMAZDAN GELME YÖNTEMİ

 


Yaşamımızda duygu oluşturabilecek sınırsız olaylarla karşılaşıyoruz. Duygu yönetiminde esas olan, bir diplomat tutumuyla problemleri başarıyla çözümlemek, sonuçtan kazançlı çıkmaktır. Olayın durumuna göre kimi olaylara tepki verirken, kimilerini fazla bir tepki vermeden karşılamak; ya da probleme göre uygun stratejiler uygulayarak sorunu çözmek…

Önceki bölümlerde “kabullenme” yöntemini konu edinmiştik. Tepkisizlik yöntemlerini incelemeye devam ediyoruz. Zamanla daha aktif yöntemleri tanıyacağız. Bu yazımızda “görmezden- duymazdan gelme” yöntemini işliyoruz.

GÖRMEZDEN- DUYMAZDAN GELME YÖNTEMİ

Görmezden gelme; bizi rahatsız edebilecek, duygu oluşturabilecek olayla ilgilenmemek, demektir
Öğrenciliğimde psikoloji öğretmenimden esinlenerek keşfetmiştim. Çeşitli alanlarda yöntemden yararlı sonuçlar elde ettim. Görmezden gelme yönteminin sınıf yönetiminde ve çocuk eğitiminde nasıl kullanılacağı “Tek Yöntemle Terbiye” başlıklı yazımda ele alınmıştır. Yazımızda yöntemin kişisel ve toplumsal ilişkilerde uygulanmasına, kısaca değineceğiz.

Hayatımızda bazı olaylarla yakından ilgilenmemiz gerekirken, bazı durumlar fazla ilgi gerektirmez. Yaşamımızda görmezden gelebileceğimiz ya da hoşgörüyle karşılayabileceğimiz pek çok olayla, basit sorunlarla karşılaşabiliriz.

BAZI ÖRNEKLER

Bana göre:

Size kasıtlı sataşanı görmezden gelebilirsiniz!
Sokakta ilerlerken birisi, bize durduk yerde sataşıyor, bir ölçüde bela arıyor. Bu bir sarhoş, sokak eşkıyası veya çocuk grubu da olabilir. O yöne bakmadan ilerliyoruz.

Tepkisizlikle o kişiye büyük bir tokat atmış oluyoruz. O amacını gerçekleştiremiyor; bizi kızdıramıyor, kendini boşaltıp iyi hissedemiyor. Başkaları da bizim gibi davransa belki o çirkin davranışından vazgeçecek. (Yöntemi çocuklarınıza öğretin.)

Benzer biçimde aile ortamında veya yakın çevremizde birisi, tartışma- kavga fitilini ateşlerken biz susabiliriz ya da ortamı değiştirebiliriz. Tepki vermezsek o da susmak zorunda kalacaktır, kinini döküp ferahlayamayacaktır.

Trafikte sizinle çatışmak isteyenleri görmezden gelebilirsiniz. Nasıl olsa onunla bir daha karşılaşmayacaksınız. Üstelik onu terbiye edemezsiniz. Onlar, trafiğin kendilerinde oluşturduğu sıkıntıyı başkalarına yansıtıyorlar. Belki de asıl sorun, mevcut yolun yetersizliğidir.

Bunlar gibi pek çok toplumsal ve kişisel problemlerde yöntemden yararlanılabilir.

OLAY, FARKLI GELİŞİRSE!..

Yukarıdaki olayların, açıklandığı şekilde gelişme olasılığı yüksektir. Ancak bu durumun garantili olduğunu iddia edemeyiz. Olaylar farklı bir biçimde de gelişebilir. Karşımızdaki kişi, görmezden gelmemize kızabilir ya da çekindiğimizi sanarak hepten üzerimize gelebilir. Durumu nasıl kontrol edebileceğimiz, NASIL BİR TEPKİ verebileceğimiz başka bir yazıda ele alınacak.

GÖRMEZDEN GELME, BİR YENİLGİ MİDİR?

Kendimize ve topluma fazla bir zararı olmayacak durumları görmezden gelmek, kişinin bir yenilgisi veya yenilgiyi kabullenmesi, değildir. Bu duygu yönetiminde önemli bir stratejidir, kişisel diplomatik bir başarıdır, savaşmadan savaşı kazanmaktır.

GÖRMEZDEN GELME, DUYGUYU YAŞAMAKTAN KAÇIŞ MIDIR?

Burada yaptığımız, duygumuzu körükleyecek olaya, probleme karşı duygu yaşamadan önce aldığımız bir önlemdir; duygudan kaçınmak ya da duyguyu görmemezlik değildir. Olayın oluşturabileceği duygu henüz yaşanmamıştır.

Uzmanlara göre, yaşanılan duyguyu görmezden gelmek veya o duyguyu yaşamaktan kaçınmak, doğru değildir.

YÖNTEMİN YARARLARI

Hatasız insan olmaz. Kişilerin hatalı davranışlarını, hayatın getirebileceği basit sorunları tepkiyle karşılayarak işin içinden çıkamayız. Hoşunuza gitmeyen, canınızı sıkan her olaya tepki verirseniz; beladan, gerginlikten kurtulamazsınız. Bu noktada; kabullenme, görmezden gelme, hoşgörü, sabır vb. pasif yöntemler işe yarıyor.

SINIRLARI

Yöntem, özellikle kişisel ilişkilerimizde; basit, önemsiz hata ve sorunların çözümünde geçerlidir. Diğer yöntemler gibi yerinde, kararında, zamanında uygulandığında yararlıdır. Her şeyi, her zaman görmezden gelecek halimiz yoktur. Kişilerin veya çocuğumuzun dikkat çekmek için yaptığı yaramazlıkları, ufak tefek hataları görmezden gelebiliriz. Sürekli ve bilinçli tekrarlanan hatalara; kendimize, topluma, doğaya aşırı zararı olabilecek davranışlara karşı, gözümüzü yummamız; hayatın getirebileceği basit sorunları gözümüzde büyütmemiz, doğru değildir.

Sonraki yazı: HOŞGÖRÜ, SABIR, PAYLAŞMA YÖNTEMLERİ

Dursun BİLGİN



17 Mayıs 2024 Cuma

DUYGUSAL AÇIDAN ZEKİLİK

 

Zeki: Anlama, kavrama yeteneği olan, zekâsı olan… (TDK) Kişinin duygu bilgisi yönünden ileri düzeyde olması da duygusal açıdan zekiliktir. Duygusal yönden zekilik; bireyin sağlığı, başarıları, toplumsal ilişkileri açısından oldukça önemlidir.

Duygusal zekiliğin önemini ve bu konuda neler yapılabileceğini, uzmanından dinleyelim:

UZMANINDAN ÖNERİLER

DUYGUSAL ZEKİLİĞİN ÖNEMİ

“Duygusal sağlığınız için yapabileceğiniz en iyi şey (duygu) kavramlarınızı artırmak ya da diğer adıyla ‘duygusal açıdan daha zeki hale gelmektir’…”*

“Daniel Golemen daha yüksek duygusal zekanın akademisyenlikte, iş hayatında ve sosyal ilişkilerde daha başarılı olmayı beraberinde getirdiğini savunuyor…” *

“Daha geniş bir duygu dağarcığına sahip çocuklar okulda daha başarılıdır.”*

“… Çok kavram bildiğinizde Beyninizin duyguyu tahmin etmek, sınıflandırmak ve algılamak için daha fazla seçeneği olurdu ve böylece daha esnek ve işlevsel tepkiler verebilmeniz için gereken araçlara sahip olurdunuz. Hislerinizi daha iyi tahmin edebilir ve daha iyi sınıflandırabilir ve eylemlerinizi çevrenize göre daha iyi şekillendirebilirdiniz.” *

“Zengin bir kavram dizisi oluşturursanız anlamlı bir hayat için gereken alet çantasına sahip olacaksınız.” *

DUYGUSAL ZEKANIN ANAHTARI

“… Duygusal zekânın anahtarı yeni duygu kavramları öğrenmek ve halihazırda bilinenleri geliştirmektir.”*

“Yeni kavramlar öğrenmenin birçok yolu vardır; yürüyüşe çıkmak, kitap okumak, film izlemek ve yeni  yemekler yapmayı denemek gibi…”

“ Yeni kavramlar öğrenmenin en kolay yolu belki de yeni sözcükler öğrenmektir... Sözcükler kavramlarınızın tohumlarını eker, kavramlar tahminlerinize yön verir, tahminler vücut bütçenizi kontrol eder ve vücut bütçeniz de nasıl hissedeceğinize karar verir… Yüksek duygu tanecikliği gösteren (Duygu bilgisi fazla) insanlar daha az doktora görünür, daha nadir ilaç kullanır, hasta olduklarında iyileşmeleri kısa sürer.” *

“İlgili kavramları oluşturdukça tecrübelerinizi de daha ince bir şekilde kurgulayabileceksiniz.”

ÖZET

Bilimsel bir dille yazılmış yukarıdaki alıntıları özetleyecek olursak: “Duygusal zekiler” yani duygu ve duygu kavramları bakımından bilgili olan kişiler, hayatta daha başarılı olurlar. Olayları daha anlamlı algılar, daha iyi hissederler. Olaylara uygun tepkiler verirler. Ör. Trafikte… Başkalarıyla daha iyi ilişkiler kurabilirler. Vücut bütçeleri daha dengeli olur, bu nedenle daha sağlıklı olurlar.

BİRÇOK ZEKİ İNSAN

Bazı kaynakların; kişilerin meraklarını, duygularını, ilkel isteklerini kamçılamaları (istismar etmeleri de diyebiliriz) nedeniyle, bazı bireyler, etki altında kalarak medyadaki zamanlarının önemli bir kısmını, fazla yararı olmayan, bu çeşit çalışmalara yöneltebiliyorlar. Ciddi çalışmalar pek fazla önemsenmiyor.  Birçok zeki insan bu durumun farkındadır.

Zeki insanların önemli bir özelliği,  araştırma- öğrenme meraklısı olmalarıdır. Sorgulayıcıdırlar. Zeki insanlar, ciddi çalışmalara daha çok değer verirler.  Bu bağlamda, genellikle  böylesi kişilerin yazılarımla ilgilendiklerinin farkındayım.

VE YAZILARIM…

Kendi araştırmalarıma göre, dünya piyasasında duygularla ilgili derli toplu  kaynaklar pek fazla değildir. Yazılarda çoğunlukla bilimsel dil kullanılıyor, anlaması zordur. Bu gerçekleri sizler de araştırabilirsiniz, yazılarımı –bulabilirseniz- benzer kaynaklarla karşılaştırabilirsiniz. 

Eğitim ve duygularla ilgili yazılarım, dünya kültürlerine uygundur. Anlaşılırdır. Kendimi aşan, önemli kısımlarda güvenilir, bilimsel kaynaklardan yararlanılmıştır. Özellikle duygularla ilgili yazılar, çoğunlukla özet niteliğindedir; 1… 5 dakikada okunabilir.  

Yazılarla ilgilenenlerin; önemli, yararlı bir kültür birikimine sahip olacaklarına;  duygusal yönden daha zeki bir hale geleceklerine; edindikleri alet çantasıyla kendilerine ve çevrelerine daha yararlı olacaklarına inanıyorum. 

Yazıların tümüne "https://dursunbilgin.blogspot.com/" adresinin içindekiler sayfasından ulaşabilirsiniz.

Sonraki yazı: Duygu yönetiminde Görmezden- Duymazdan Gelme Yöntemi 

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

Dursun BİLGİN

Alıntılar:

*Beynimizin Parmak İzleri, Lisa Feldman Barrett, Timaş Yayınları 2021, s. 259… 262

 

 

 

 

 

11 Mayıs 2024 Cumartesi

KABULLENMENİN TEKNİĞİ, SINIRLARI



ÖRNEK OLAY

40 yaşında olduğu halde halen altını ıslatıyor, hiçbir cerrahi çözüm bulamıyordu. Yolda rastladığı arkadaşına dert yandı. Arkadaşı tanıdığı bir psikoloğu salık verdi. Bir zaman sonra yeniden karşılaştılar. Arkadaşı:

Psikoloğa gittin mi? Bir yararı oldu mu?

Hem de çok…

Nasıl yani, iyileştin mi? İyileşmedim, ancak altımı ıslattığım için artık üzülmüyorum. (fıkra)

Sizi bilmem ama kendim, psikoloğun görevini layıkıyla yaptığını düşünüyorum. Altından kalkamayacağımız veya hiçbir çözümün olmadığı durumlarda, bazen “ sorunla beraber yaşamayı” öğrenmemiz ya da
“sorunu kabullenmemiz” gerekebiliyor.

***

Önceki yazılarda, kabullenmenin yararlarına değinmiştik. Hangi durumlarda kabullenme yönteminden yararlanabileceğimizi açıklamış, çeşitli kabullenme örnekleri vermiştik.

Yazımızda kabullenmenin tekniğini ve sınırlarını irdelemeğe çalışacağız.

KABULLENMENİN TEKNİĞİ

Hiçbir çözümü olmayan sorunu nasıl kabullenip onu etkisizleştirebiliriz?

Altından kalkamayacağımız bir sorunla karşılaştığımızda; “Hoşlanmasam da hayatta böyle şeyler olabilir, yapabilecek bir şey yok” dediğimizde, buna benzer şeyler düşündüğümüzde ve bu düşüncelerimize içten inandığımızda, sorunu kabullenmişiz demektir.

Kabullenmenizden sonra problem devam etse de beyin onu bir sorun, fazla bir tehlike olarak görmüyor; önemsemiyor; alışıyor; zamanla aşırı bir problem olmaktan çıkarıyor.

Ali, önceleri hastalığına uzun süre üzülerek vücuduna özrü dışında ikinci bir yük bindirip sağlığının daha da kötüleşmesine neden oluyordu.

KABULLENMEDE ZORLANMA

Kabullenme olgusu, sonradan rahatlatıcı olsa da bazı kişilere, bazı durumlarda, başlangıçta biraz acı gelebilir; kabullenmede zorlanabilirler. Kabullenme süreci zaman alabilir.

Kabullenmede zorlandığımızda problemle ilgili alternatif (olumlu) düşünceler geliştirebiliriz. Kendimize olumlu telkinlerde bulunabiliriz. Olumlu düşüncelerimizi yazabiliriz. Yakınlarımızdan ve uzmanından yardım alabiliriz. Bir süre sonra beyin yeni düşünceleri kabullenecektir.

KALICI PROBLEMİ ABARTMA, KENDİNE YAKIŞTIRAMAMA, BAŞKALARININ AYIPLAYACAĞINI SANMA

Kabullenme bir kenara, bazıları sorunu iyice abartıyorlar.

Ör. Özürlü bir çocuğunun dünyaya gelmesini kendine yakıştıramayanlar, kendilerinin cezalandırıldığını, başkalarının durumu hoş karşılamayacağını sananlar, hatta utandıkları için saklayanlar olabiliyor. Bunlar, çoğunlukla kendilerinin uydurduğu gerçek dışı kurgulardır. Böyle şeyler düşünmek, sorunu kabullenmemek anlamını taşır, acıyı artırmaktan başka işe yaramaz.

Toplum içerisinde engelli ve yakınlarına karşı bazen hatalı davranışlar sergileyenler de olabiliyor. Bu konuda çevrenin, toplumun ve devletin daha duyarlı, daha anlayışlı olması beklenir.

Engellilik dışında; benzer biçimde hastalığını, yakınının vefatını; bazen de  önemsenmeyecek ufak tefek sorunları aşırı abartıp kendilerini olumsuz duygulara sürükleyenlere de rastlanmaktadır.

KABULLENMEK KİŞİNİN ACİZLİĞİ MİDİR? KABULLENMENİN SINIRI

Hiçbir geçerli bir çözümün olmadığı durumlarda sorunu kabullenmek kişinin acizliği değildir. Hayatın bazı gerçeklerini kabul etmektir. Kimsenin depremi önleyecek gücü yoktur. Ancak çözümler varken kişi sorunu çözmek için umursamıyorsa, bu davranışını alışkanlık haline getirmişse; her şeyi, hemen kabulleniyorsa, yapabileceği halde sorumluluk almaktan çekiniyorsa kişinin acizliğinden söz edilebilir.

Bireyin yeteneği dışında bir işte veya sınavda başarısız olması doğaldır, kabullenilebilir. Yeteri kadar çalışmıyorsa, işini becerebileceği halde önemsemediği için başarısız oluyorsa bu kişinin acizliğindendir.

Önceki bir yazıda kendimizin, yakınlarımızın değiştirilemeyecek yönlerini kabullenmemiz gerektiğini, belirtmiştik. Kendimizin veya bir yakınımızın, ör. çocuğumuzun, sürekli ve bilinçli olarak yaptığı hatalar, kabul edilemez bir durumdur.

Kişinin, hasta olduğu halde çözüm aramaması, normal bir durum değildir.

SON SÖZ

Kabullenme yöntemi; diğer yöntemler gibi yerinde, kararında, zamanında uygulandığında yararlı olacaktır.

Kabullenme yöntemi, yaşanılan probleme hiçbir çözümün bulunamaması durumunda geçerlidir. Ufukta çözümler gözüküyorsa yöntem geçerliliğini kaybetmiştir.

“Uzmanından Öneriler” bölümünü, konunun önemi ve anlam bütünlüğünü koruması açısından ayrı bir yazıda ele alıyoruz.

Sonraki Yazı: DUYGUSAL AÇIDAN ZEKİLİK

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

Dursun BİLGİN

 

 

 

 

  


4 Mayıs 2024 Cumartesi

GÜZEL, KABULLENME ÖRNEKLERİ

 

,
Bazı kişiler, olumsuz ve çözümsüz problemleri kabullenerek, problemi etkisiz hale getirdikleri gibi problemi iyileştirmeyi hatta onu yararlı bir duruma dönüştürmeyi de becerebiliyorlar. İşte örnekler:

YAKINIMIZIN, KENDİMİZİN ÖZRÜNÜ KABULLENME

ÖRNEK OLAY

(Kalıcı Kabullenme Örneği)

Bir gün bir sosyal medya sitesinde gelen iletilere bakarken şuna benzer bir ileti ile karşılaştım. rrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr….tttttttt… Anlamsız iletinin kasıtlı yazıldığını düşünüp ileti sahibine sinirlendim. Profiline baktım. Bir engelli kardeşimizden geldiğine ve herkese benzer iletiler gönderildiğine tanık oldum. Kişiye karşı hatalı önyargım nedeniyle üzüldüm. Kardeşimizin o mesajı göndermesi aslında büyük bir başarı… Herhangi bir duruma yorum yaparken iyice araştırmadan sadece  önyargılarla hareket etmenin ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha anladım.

Ailesi ve köylüleri onunla ilgilenmeyi bir zevk haline dönüştürmüşler. Herkes onunla resim çekiliyor. Engelli olması artık bir sorun değil, ailesi ve çevresi için adeta bir mutluluk kaynağı…

Ailesini ve tüm köylülerini kutluyorum.

Ailesi, çocuğa bakmakla kendilerine güzel bir uğraşı bulmuş oluyorlar. Bu uğraşı onları olumsuz duygulardan uzak tutuyor. Çocuğu sevmekle, hem kendi vücut bütçeleri, hem çocuğun vücut bütçesi olumlu etkileniyor, daha sağlıklı oluyorlar.

O, şimdi benim de en değerli arkadaşlarımdan birisi…

***

Benzer biçimde yatalak hastalarına bakıp hem onu, hem de kendisini mutlu eden pek çok örnek bulmak mümkündür.

Aşık Veysel, “Gözüm açılınca kafamda kurduğum yuva dağılır.” diyerek gözünü açmak isteyen doktorlara gözünü açtırmadı.

Sanatçı Metin Şentürk, göremezliğini başarıyla bir espri aracı olarak kullanmakta, gözlük takmamaktadır.

Örnekteki kişiler ya da yakınları, özürlerini problem olarak  görseydiler sağlıkları ve yaşam biçimleri olumsuz etkilenecekti.

BAŞARISIZLIĞI, YENİLGİYİ KABULLENME

(Geçici veya anlık kabullenme örneği)

Güreşte veya başka yarışmalarda yenildiği veya elendiği halde rakibini kutlayanlar, bence kabullenmenin güzel bir örneğini yaşıyorlar. Rakibini kutlamakla hem kendi, hem karşısındakinin vücut bütçeleri olumlu yönde düzenleniyor; ikisi de kazançlı çıkıyor, kaybeden olmuyor.

Kişinin burada yenilgisini kabullenmesi, sadece o an içindir. Olay olmuş, bitmiştir. O anlık problemin çözülme olasılığı yoktur. Böylesi bir durumda, “Hayatta böyle şeyler olabilir, artık yapılacak bir şey yok.” şeklinde düşünüp problemi (yenilgiyi) kabullenmek, güzel bir duygu yönetimi tekniğidir. Kaybetmenin oluşturabileceği acıları en aza indirecektir. Bunlar, hayatın akışında karşılaşılabilecek normal  durumlardır. Hayatta kazanmak da vardır, kaybetmek de; başarmak da vardır, başarısızlık da…

Bir başka yarışmada belki kendisi galip gelecektir. O an başarısız olsa bile, başarılı olabileceği sınırsız alanlar vardır.

NOT: Karşıdakini övmekle, kendisinin küçüldüğünü veya övdüğünde karşıkinin şımaracağını sanıp bu güzel davranışı uygulamaktan çekinenler olabiliyor. Her şeyde, her zaman en üstün olacak halimiz yok. Yeri gelince başkaları da sizi kutluyor. Siz kimseyi kutlamazsanız başkalarından beklentiniz de olmasın.

PROBLEMİ İYİLEŞTİRME ÇABALARI

Yaşanılan ve kabul edilen sorun ne kadar çözümsüz, ne kadar kalıcı olursa olsun, problemi iyileştirme şansımız her zaman vardır.

Özürlü kişiler, ailenin ilgisi ve devletin sağladığı olanaklarla eğitilerek biraz daha kendine yeterli duruma gelebiliyorlar. Bu kişilerden kendi azimleriyle dünya çapında başarılara imza atan pek çok örnek vardır.

Kronik (uzun süreli) rahatsızlığı olanlar; çeşitli desteklerle iyileşebiliyorlar, daha kaliteli bir yaşam sürdürebiliyorlar.

Yenilgi , başarısızlık gibi geçici sorunlarla karşılaşanlar durumdan ders çıkarıp farklı yöntemlerle veya farklı alanlarda başarı sergileyebiliyorlar. Ör. Üniversite sınavında başarı sağlayamayan bir kişi, ertesi yıl daha çok ve planlı çalışıyor, alan değiştiriyor veya  kapasitesine uygun tercihlerde bulunuyor.

Bazıları da ilginç tiplerini avantaja dönüştürebiliyor. Dünya’daki ve Türkiye’deki komik rollerde yer alan tanınmış sanatçıların başarılarının nedeni, bana göre, biraz da tipleridir. Bilmem haksız mıyım?

Sonraki yazı: KABULLENMENİN TEKNİĞİ, SINIRLARI

Kalın; sağlıkla, Mutlulukla!..

Dursun BİLGİN

 

 

 

 

 

 

 



27 Nisan 2024 Cumartesi

KABULLENME YÖNTEMİNDEN HANGİ DURUMLARDA YARARLANABİLİRİZ?

 


Günlük hayatımızda pek çok kabullenme durumlarıyla karşı karşıya kalırız. Ör. Tuzsuz olduğu için beğenmediğimiz bir yemeği yememiz, bir kabullenme davranışıdır.


“Her derdin bir devası vardır” dense de hayatta çözümü olanaksız sorunlarla karşılaşma olasılığımız vardır. İşlerimiz her zaman istediğimiz şekilde gitmeyebilir.  Hayatın tüm koşullarını kontrol edemeyiz. Canımızın her istediğini yerine getiremeyebiliriz. . Hiçbir çözümün olamayacağı durumlarda sorunu kabullenmek, sorunu çözmek kadar etkili olabiliyor.

Neleri, kimleri kabullenerek onların oluşturabileceği sorunları etkisiz hale getirebiliriz?

 KENDİMİZİ KABULLENME

En değerli nesnelerden biri kendi özümüzdür. Kendimiz varsak, dışımızdaki nesnelerin bir anlamı, bir değeri vardır. Mutlu olmanın en önemli yolu,  hatalarımızla, kusurlarımızla; beğendiklerimizle beğenmediklerimizle, boyumuzla bosumuzla, kilomuzla, rengimizle, yeteneklerimizle, becerilerimizle ve ruhsal durumumuzla kendimizin değiştirilemeyecek yönlerini olduğu gibi kabullenmektir. Birey; çekinmeden, korkmadan “Ben buyum işte…”diyebilmeli

Kendimize değer vermediğimiz sürece başka şeylere vereceğimiz değerin hiçbir anlamı ve önemi yoktur.

GEÇMİŞİ KABULLENME

“Geleceği, geçmişi bırak; anı yaşamaya bak” dense de yeri gelince aşırıya varmadan geçmişi ve geleceği kurgulamak oldukça yararlıdır, yaşamanın bir gerekliliğidir. Bugünümüzü şekillendiren ve geleceğimizi aydınlatan geçmişimizdir. Geçmişteki deneyimlerimizi kullanarak anımızı yaşıyoruz, geleceğimizi planlayacağız.

 Geçmişimizi hayatımızdan silip atacak halimiz yok. Geçmişi bırakarak değil, geçmişi kabullenerek geçmişteki problemlerin üstesinden gelebiliriz.

İçimizden atamadığımız olumsuz yaşantı ve duygularımızı, kabullenerek etkisizleştirebiliriz. Ancak sonrasında benzer hatalara düşmemeye  çaba göstermeliyiz.

İŞİMİZİ KABULLENME

Mutluluğun önkoşullarından birisi de kişinin sevdiği bir işinin olmasıdır. Herkesin yeteneğine uygun, sevdiği bir işte çalışması –veya iş kurması- istenilen, ideal bir durumdur. Ailemizin, devletimizin bu konuda vatandaşlarına, bireylerine yardımcı olması beklenir.

Var olan koşullar nedeniyle istediğimiz işi bulamayabiliriz. İşin kolayı yoktur. Beğensek de beğenmesek de işimizi kabullenmek zorundayız. İşimizden hoşlanmamak, bir ömür mutsuz olmaktan başka bir işe yaramaz.

Kendi ayaklarınız üzerinde durabiliyorsanız, kral sizsiniz.

YAKINLARIMIZI, ARKADAŞLARIMIZI KABULLENME

Beraber yaşayabilmenin, dostluklar oluşturabilmenin en önemli koşullarından birisi, karşımızdakilerini olduğu haliyle kabullenmektir. Kendimizi değiştirebiliriz ancak karşımızdakini fazla değiştirme şansımız yoktur. Kişilerin doğuştan getirdikleri veya sonradan oluşturdukları bazı kemikleşmiş, kalıplaşmış  huyları olacaktır. Ör. Dalgındır, ağır yürektir; bazı işlerde aksamalara neden oluyordur.  Karşımızdaki farklı bir kişidir. Her yönüyle bizim standartlarımıza uygun olmayabilir. Sürekli kusur arandığında, hayat her iki tarafa da çekilmez hale gelir, tartışmasız, sürtüşmesiz gün geçmez.  Çözüm: Ya kabulleneceksin ya da uzak duracaksın, ayrılacaksın! Uzman yardımı da denenebilir.

(Kendimizin veya bir yakınımızın bilinçli yaptığı hatalar, kabul edilemez bir durumdur. bkz. Kabullenmenin Sınırları, 2 sonraki yazı)

KOŞULLARI KABULLENME

Engelli olabiliriz. Kanser gibi bir sorunla beraber yaşamamız gerekebilir. Hayatta her şeyi başarmak olanaksızdır. Bazen başarısızlıklarla, bazen yenilgilerle karşılaşabiliriz. Farkında olmadan yanlış söyleyip pot kırabiliriz. Yaşamın doğal akışı içerisinde çözümü olanaksız durumları kabullenmek, hatta sorunla beraber yaşamak zorunda kalabiliriz. Olumsuz olsalar da yaşamın değiştirilemeyecek, kontrol edilemeyecek durumlarını; koşullarını kabullenmek zorundayız.

Ör. Bir şey almak isteriz, ancak paramız yeterli olmayabilir.

 UZMANINDAN ÖNERİLER

 Duygularınıza hükmetmek için:

 “Fiziksel çevreniz de vücut bütçenizi etkiler. Mümkünse sesin ve kalabalığın az olduğu ve yeşilliğin, doğal ışığın fazla olduğu yerlerde vakit geçirmeye özen gösterin. Basit bir saksı çiçeğinin yapabilecekleri gerçekten inanılmazdır. Çevresel faktörler psikiyatrik hastaların daha çabuk iyileşmesine dahi yardım eder.” (L. F. Barrett)

Sonraki yazılar: GÜZEL, KABULLENME ÖRNEKLERİ; KABULLENMENİN TEKNİĞİ, SINIRLARI

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

Dursun BİLGİN

 

 

 

KABULLENME YÖNTEMİ VE YARARLARI


Duygularımızı gereği şekilde yönetmek, ilaçtan daha yararlı ve etkili…

Duygusal sorunlar ve çözüm Önerileri  başlıklı  yazı dizimizin her bir yazısında bazen açıktan, bazen dolaylı da olsa duygusal sorunları çözmek için önemli bazı önerilere yer verilmiştir. Durumun dikkatinizden kaçmadığını sanırım.

Dizimizin sonraki birkaç bölümünde  duyguların tutsağı olmadan, hangi yöntemlerle olumsuz duyguların üstesinden gelip daha avantajlı konuma nasıl geçebileceğimizi incelemeye çalışacağız. Yöntemler, pasiften aktive doğru sıralanacaktır.

Hayatta pek çok iyi şeyin yanında, bazen çok ağır zorluklarla da karşılaşabiliyoruz. Bu yazımızda en ağır ve hiçbir çözümün olmadığı sorunlarla karşılaştığımızda ne yapabileceğimizi incelemeye çalışacağız.

İşte size duygu denetiminde önemli bir yöntem: Kabullenme… Pasif gibi görünse de oldukça etkili... Kanser, engellilik gibi çözümsüz  sorunlar…

TANIM

Kabullenmek: Benimsemek, istemeyerek kendine mal etmek (TDK) Bir olgu veya nesne, istemeyerek de olsa benimseniyorsa, o şey kabullenilmiş demektir.

KABULLENMENİN YARARLARI

Kanser vb. ağır sorunlar karşısında “Neden ben? Bu iş niçin başıma geldi?” vb. düşünceler, kişiyi olumsuzluğa, kötümserliğe sürükler. Bu da kişinin vücut bütçesini buna bağlı olarak sağlığını olumsuz etkiler.

Böylesi durumlarda çözümsüz problemi kabullenmek, sorunu çözmek gibi kişiyi rahatlatıyor. Kabul edilen nesne ve olayları beyin, artık bir problem, bir tehlike olarak algılamıyor. Kişiye olumsuz etkisi fazla olmuyor, birey sorunla barışık yaşayabiliyor.

ÖRNEĞİN:

Bir kanser hastasının hastalığını kabullenmesi ya da kabullenmemesi durumunda neler yaşayabileceğini öngörmeye çalışalım.

Hastalığını bilen bir kanser hastası iki önemli sorunla karşı karşıyadır. Birinci sorun, hastalığıdır. Kişinin vücudu hastalığı tanımıştır. Vücut başarabildiği kadarıyla hastalıkla savaşmaktadır. Bu konu incelememizin dışındadır. İkinci sorun ise hastalığı nedeniyle hastanın yaşayabileceği üzüntü, korku, endişe, stres; kabullenme, kabullenmeme, ümitlenme gibi süreçlerdir. Hastanın bu süreçlerden nasıl kazançlı çıkabileceğine göz atalım.

ÜZÜLME

Hastanın doktorundan veya yakınından kanser olduğunu duyarak aşırıya varmadan üzülmesi doğal bir durumdur. Fazla uzun sürmeyen duygularla vücut baş edebiliyor.

KABULLENME

Hastalığını öğrenip üzülen hasta, giderek hastalığını kabullenmeye başlar. Kendisi gibi başka hastaların da olduğunu, hastalıkla beraber yaşayabileceğini, üzülse bile yapabileceği bir şeyin olmadığını vb. şeyler düşünürse; yani hastalığını kabullenirse, hastanın beyni ve vücudu  fazla etkilenmez. Hasta daha ferahlar. Hastalık dışında olumsuz duyguların oluşturacağı ikinci bir yük vücuduna binmez.

Benzer biçimde Kendisinin veya yakınının engelini, yakınının ölümünü kabul edenler de olumsuz durumdan fazla etkilenmiyorlar.

KABULLENMEME

Hastalığını kabullenmez, “Neden ben? Yakın bir zamanda öleceğim.” vb. kurgularla hasta, uzun süre üzülür, kaygılanır, stres yaparsa  vücut bütçesi –dolayısıyla sağlığı- olumsuz etkilenir. Vücutta kronik inflamasyon (iltihaplanma) artar. Kişi kendini kötü hisseder.  Tümör dışında hastanın sırtına ikinci bir yük biner.

“inflamasyon, tümörün daha hızlı büyümesine neden olur… Kanser hücrelerinin vücudun diğer kısımlarına bulaşma ihtimalleri de artar.” * (sayfa: 291) Kısaca, uzun süre üzülen kişinin hastalığında ve başka hastalıklarında artış görülme olasılığı yükselir. (Geniş bilgi: Hastalıkların Kökeni başlıklı yazımda…)

ÜMİT DUYGUSU

(Alternatif Düşünceler)

Bu kez hastanın  “ Hastalığımla mücadele edebilirim, hastayım ancak tıbbi yardım alarak ondan kurtulabilirim. En azından ömrümü uzatabilirim veya bundan sonra daha konforlu yaşayabilirim.” şeklinde kurgulamalar yaptığını düşünelim. Hastanın olumlu düşünceleri ve hastalıkla mücadele azmi, vücudunda olumlu havaya neden olacak. Beynini, hücrelerin çalışmasını, vücuttaki kimyasalları olumlu yönde etkileyecek; belki de hastalığında iyileşme yönünde  belirtiler gözlenecektir. Nitekim, mücadeleleriyle savaşı kazanıp aramızda uzun süredir yaşayan pek çok kanser hastası vardır. Geniş bilgi: Neşeli Olmanın Yararları…

Hastalıktan etkilenme durumu kişilere göre farklılıklar gösterebilir.

UZMANINDAN ÖNERİLER

Yazımızın bu bölümünde Amerikalı Lisa Fedman Barrett’in duygularımıza hükmetmek konusundaki görüşlerine yer vereceğiz. Barrett’e göre:

“Duygularınıza hükmetmek için yapabileceğiniz en temel şey esasında vücut bütçenizi formda tutmaktır.” * (s.255)… “Bunları sağlıklı beslenerek, spor yaparak ve yeteri kadar uyuyarak başarabilirsiniz.” (s.256) Ve tabii ki kendinizi hoşnut tutarak…

Sonraki yazı: HANGİ DURUMLARDA KABULLENME YÖNTEMİNDEN YARARLANABİLİRİZ?

Dursun BİLGİN

Alıntılar ve esinlenme:

*Beynimizin Parmak İzleri, Lisa Fedman Barrett, Timaş Yayınları 2021

 

 

 

 

 

 







6 Nisan 2024 Cumartesi

DUYGULARLA İLGİLİ KARIŞIK BİLGİLER

 

Önceki bazı yazılarımızda duyguların yararlarından, hangi durumlarda zararlı olabileceklerinden  söz etmiştik; duygu kontrol yöntemleriyle ilgili ön açıklamalarda bulunmuştuk.

Duyguların kararınca kontrolü sağlığımız açısından büyük önem taşımaktadır.

Bu yazımızda yaşamımızda ve duygu yönetiminde işe yarayacak bazı karışık tespitlere yer vereceğiz. İşte:

AŞIRI ÇABA BAZEN OLUMSUZ ETKİ YAPABİLİR

Duygu kontrolünde etkilendiğimiz olayı unutabilmek için aşırı çabamız, dikkatimizi olaya yönlendirmemize neden olup olayı zihnimizden atmamızı bazen zorlaştırabilir. Belli bir süre durumu doğal akışına bırakabiliriz, yardım alabiliriz.

BİR DUYGU BAŞKA BİR DUYGUYU TETİKLEYEBİLİR YA DA ENGELLEYEBİLİR

Yaşanılan bir duygu, başka başka duyguları çağrıştırabilir, tetikleyebilir. Üzgün kişi, daha çabuk kızabilir. Ayrıca bir duygunun aşırı baskın olması, başka duyguların yaşanmasını engelleyebilir. Aşırı çökkün (depresif) kişi; sevgi, öfke duygularını hissetmediğini söyleyebilir. Bu bakımdan duygu yüklü kişilerle iletişim kurarken daha dikkatli olmakta yarar var. Ör. Öfkeli bir kişiyle…

DUYGULAR ZİHNİN ÇALIŞMASINI ETKİLEYEBİLİR

Yoğun duygu seli altında iken dikkatimizi işimize yeteri kadar yönlendiremediğimizin hemen hepimiz farkındayız. Yoğun duygular performansımızı etkileyebilir. Karar aşamalarında, duygu yüklü iken, ya karar almamalıyız ya da karar alırken daha dikkatli davranmalıyız.

Kişinin bir dakika öncesi ile sonrası birbirinden farklı olabilir. Olayın üzerinden belli bir süre geçtikten, yani olayın etkisi biraz azaldıktan sonra kişi olayı daha bilinçli kurgulayabilir, daha olumlu düşünebilir.

Bazı uzmanlar da beynin acil durumlarda daha iyi çalıştığını belirterek“ Beynin acil durumlarda ürettiği güçten yararlanın.” diyorlar.

BEYİN ALIŞKANLIK YAPAR

Beyin iyi ya da kötü, uzun süre üzerinde çalıştığı olguyu veya nesneyi, zamanla benimseyebilir. Üzüle üzüle, üzülmeyi alışkanlık haline getirebiliriz. Sonrasında o duyguyu içimizden atmamız biraz daha zorlaşır.

Bağımlılıkların altında beynin bu özelliği yatmaktadır. Uzun süre sigara, telefonla ilgilenen kişi, giderek bağımlılaşıyor. En sevmediğiniz yemeği kendinizi zorlayarak bir süre yerseniz, zamanla o yemekten hoşlanmaya başlarsınız.

Bazen de beyin var olan duruma alışır, o durumu benimser. Kişinin yapısı doğuştan üzgünse, sinirliyse durumu kabullenebilir.

HAYALLERİMİZ, DÜŞÜNCELERİMİZ BEYNİMİZE KODLANIR; GELECEĞİMİZE İLİŞKİN SİNYALLER İÇERİR

Düşüncelerimiz, hayallerimiz, inançlarımız beynimize kodlanır, yani beynimizde yer eder; yeni kurgularımız için kaynak oluşturur. Beynimiz, yapacağı tahminlerde diğer eski deneyim ve bilgilerle birlikte bu kaynağı da dikkate alır. Onları doğru bildiği için çoğunlukla düşündüklerimiz, inandıklarımız doğrultusunda hareket eder. Yani kişinin olumlu veya olumsuz düşünceleri bir ölçüde gerçekleşebilir.   Başaracağına inanıyorsa, başarır. Bu açıdan bireyin olumlu düşünmesi, olumsuz düşüncelere karşı alternatif (olumlu) düşünceler geliştirmesi, önemlidir.

KÖTÜ ANILARI HAFIZADAN SİLMEK MÜMKÜN MÜ?  

Olayı belki tamamen unutamayız, ancak olaya karşı bakış açımızı, olaya yüklediğimiz anlamı değiştirerek; düşünce ufkumuzu genişleterek; yani mantıklı düşünüp olayın nedenini, etkisini vb. anlayarak (TERAPİ) veya ilaçlarla duygunun şiddetini azaltabiliriz. Hatta giderek o duygunun sönmesini sağlayabiliriz. (Kaynak : Youtube, Kötü anıları hafızadan silmek mümkün mü? Nevzat Tarhan)

ANİ OLAYLAR DUYGU KONTROLÜMÜZÜ ZORLAŞTIRABİLİR

Ani olaylara, hazırlıklı olmadığımız için duygu kontrolümüz zorlaşabilir. Bazı olayların başımıza gelebileceğini öngörüp önlemlerimizi alabiliriz. Ani olaylar karşısında daha mantıklı, akılcı düşünebiliriz.

Ani olaylarda ve duygu oluşturabilecek diğer durumlarda neler yapabiliriz? Duygularımızı denetleyerek olumsuz duyguların üstesinden nasıl gelebiliriz?

 “DUYGULARIMIZA HÜKMETMEK, DUYGU KONTROL YÖNTEMLERİ” Sonraki yazılarda… İlk  yöntem: KABULLENME

Kalın sağlıkla, mutlulukla…

Dursun BİLGİN

 

 

 



23 Mart 2024 Cumartesi

DUYGU KONTROLÜ İLE İLGİLİ ÖN AÇIKLAMALAR


Yaşamımızda duygu oluşturabilecek sınırsız olaylarla karşılaşıyoruz. Sabahtan akşama kadar farklı duygudurum dalgalanmalarını yaşıyoruz. Bunlar hayatın akışından kaynaklanan olağan durumlardır.

Duygularımıza hükmedebilmek için bilinçli veya bilinçdışı olarak bazı  yöntemleri uyguluyoruz; hatta çocuklarımıza öğretiyor, yakınlarımıza salık veriyoruz

Bu yazımızda duygu kontrol yöntemlerinin uygulanması ile ilgili bazı ön açıklamalara yer vereceğiz. Sonraki yazımızda duygularla ilgili karışık bilgilere, devamında ise bazı duygu kontrol yöntemlerine göz atacağız. Olaylara bazen hoşgörüyle yaklaşırken; bazen onunla yüzleşmek,  bazen de olayın üzerine varmak yani onunla savaşmak gerekebilir.

Yöntemlerin tespitinde çoğunlukla dıştan gelen uyarıcılar dikkate alınmıştır.

Yazılarımızda kendi tespitlerimizin dışında uzman görüşlerine de yer vereceğiz.

***

YÖNTEMLER UYGULANIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ? 

YÖNTEMLER OLAY VE KİŞİLERE GÖRE DEĞİŞEBİLİR

Duyguların artı ve eksi yönleri olduğu için bir birey için yararlı olabilecek yöntem, bir başkası için yararlı olmayabilir. Örneğin coşkulu  birisi için yararlı olabilecek bir yöntem üzgün birisi için zararlı olabilir.

Her birimizi etkileyen sorunlar birbirinden farklı olacaktır. Çözüm için uygulanacak tekniklerin de değişik olması beklenir. Uygulayacağımız yöntemler kişiye ve problemin çözümüne uygun olmalı.

BEYNİN ALIŞMASI ZAMAN ALABİLİR

Zihnimizin yeni duruma ayak uydurması, biraz zaman alabilir. Tekniği uygulamaya belirli bir süre ayrılmalı, uygulamadan hemen vazgeçilmemeli.

DUYGU DENETİMİNDE AŞIRIYA KAÇMA

Açıklanacak yöntemlerin  yeterince, kararınca, zamanında, bilinçli bir şekilde ve kişiye göre uygulanması yararlıdır. KİŞİNİN DUYGULARINI DENETLEMEYE KENDİNİ AŞIRI ZORLAMASI, herhangi bir yöntemin uygulanmasında aşırıya kaçılması önerilmemektedir. Söz gelimi, belirli bir süre okuma, uyuma gibi eylemler, kişiyi rahatlatır. Ancak içindeki olumsuz duygudan kaçınmak için kişinin aşırı okuması, aşırı uyuması uzmanlara göre sağlıklı bir yöntem değildir.

OLUMSUZ YÖNTEMLER

Acı, üzüntü yaratan durumu görmezden gelme, toplumdan uzaklaşma, aşırı uyuma; uyuşturucu, sigara, TV, bilgisayar, cep telefonu bağımlılığı gibi yöntemlerle kendini duyarsızlaştırma ve kaçınma gibi yöntemler uzmanlarca benimsenmemektedir.

UZMANINDAN YARARLANMA

Baş edemediğimiz durumlarda sorunumuzu çözmek için hastane, emniyet, adliye, danışmanlık hizmeti veren kurum ve kuruluşlar bize yardım için hazırdırlar. Gerektiğinde çekinmeden onlardan yaralanabiliriz.  

Yazılar teşhis ve tedavi amaçlı değil, bilgilendirme amaçlıdır. Herhangi bir sağlık sorunuyla karşılaştığımızda çözüm merciimiz sağlık kuruluşları olmalıdır.

Kalın; mutlulukla, sağlıkla…

Dursun BİLGİN

 

 

 

 

 

 

 

9 Mart 2024 Cumartesi

NEŞELİ OLMANIN SINIRLARI

 

Önceki yazımızda neşeli olmanın yararlarından söz etmiştik. Neşeli olmak güzel, ama herkes, her an, neşeli olabilir mi? Neşeli olmanın bir sınırı, yeri ve zamanı var mıdır?

HERKES, HER AN, NEŞELİ OLABİLİR Mİ?

Yaşadığımız olaylar gelip geçici olduğu gibi bu olaylara koşut olarak yaşadığımız duygularımız- bu arada neşe duygusu da- gelip geçici bir duygudur. Neşeli olmamız, salık verilmesine karşın herkesin her an neşeli olması beklenemez.

NEŞELİ OLMANIN DA BİR SINIRI  VARDIR

Yine diğer duygularımız gibi neşeli olmamızın da bir alt ve üst sınırı vardır. Belirli ölçülerde neşeli olmak, vücudumuza yararlıdır, ancak aşırı ve uzun süren neşeliliğe vücudumuz dayanamıyor. Yaşadıkları ani ve aşırı sevinç nedeniyle fenalık geçirenlere rastlanmaktadır. Uzun süren aşırı neşelilik ve taşkınlık
durumu tıbben hastalık olarak kabul ediliyor.

NEŞELİ OLMANIN YERİ VE ZAMANI VARDIR 

Neşeli olmanın yeri ve zamanı da önemlidir. Ör. Bir kişinin düğünde neşeli olması normalken, yakınının cenazesinde veya sokakta aşırı neşeli olması, kabul edilemez bir durumdur.

Benzer biçimde bireyin bulunduğu durumla bağdaşacak şekilde sevinecek yerde sevinmesi doğal olduğu gibi; üzülecek yerde üzülmesi, öfkelenecek yerde öfkelenmesi de gayet doğaldır.

(Geniş açıklamalar: Duygular Ne Kadar Yaşanmalı? Hangi Durumlarda Duygulardan Zarar Görebiliriz? Başlıklı yazılarda..)

FAZLA NEŞELİ MİZACA SAHİP DEĞİLİM

İnsanın mizacı, yani o kişinin neşeli, durgun, yardımsever, kuşkucu, kıskanç olması vb. huyları doğuştan belirlenmiştir. Kişinin mizacı çevresel etkenlerle şekillenip değişir, onun eşsiz kişiliği oluşur.

Beyin sürüncemede kalanları değil, yerli yerine oturmuş düşünceleri ve oluşumları sever. Kişinin yaradılışı neşeli değilse, ya da çevresel etkenlerle ömrü boyunca bir kez gülmemişse ancak halinden memnunsa, beyin için bir sorun oluşturmaz. Beyin o duruma alışkındır. Fazla uç noktalarda olmadığı sürece dengeleme becerisiyle çözüm bulmuş sorun olmaktan çıkarmıştır.

Gülme eylemi bazı (özellikle eski) kültürlerde hoş karşılanmaz. Çevremizde de gülme karşıtı kişilere rastlayabiliriz.

Neşeli bir mizaca sahip olmayan insanlar da neşeli insanlar gibi normal yaşamlarını sürdürebiliyor. Gülmeseler de diğer duyguları yaşadıkları gibi neşe duygusunu da kendilerince yaşıyorlar. Ör. Bir işte başarılı olduklarında içten haz duyuyorlar.

(Duygu sağırlığı olan kişiler duyguyu tecrübe etmekte zorlanırlar.)

Neşeli olabilmek için, kişinin bu konuda  kendini zorlamasına gerek yoktur.

Duygulanım bozukluklarında uzman yardımına gereksinim duyulabilir.

POZİTİF OLMANIN KÖTÜ YANLARI VAR MI?

Uzmanına kulak verelim:

“Bazıları (pozitif düşünenlerin)tam tersi şekilde hissederken devamlı olarak pozitif olmaya çalışmanın gerçekten nasıl hissettiğimizi reddetmek olduğunu söylüyorlar ve bunun da potansiyel olarak belli duygulardan uzak kalmaya sebep olacağı söyleniyor.

Pozitifliği uygulamanın hedefi bazen üzgün, kızgın, sinirli ve hayal kırıklığına uğramış olabileceğinizi reddetmek değil; bunun yerine onları ilk olarak kabul etmek ve sonrasında geçici olduklarını anlamak önemli. Her zaman işlerin nasıl gideceğini veya şartları kontrol edemezsiniz. Ancak bu deneyimlerden en iyi öğrenmeyi elde etmeye çalışabilir ve her şey mükemmel olmasa da minnettar olacak bir şey bulabilirsiniz.” ( Ayşe Tolga, ayşetolga.com)

Kendimizi aşırı zorlamadan yapabileceğimiz küçücük çabalar ve küçücük düşünce değişiklikleri ile kendimizde iyileştirmeler yapabilir, daha mutlu ve sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralayabiliriz. Küçük gayretlerden sonra zaten beynimiz otomatikleşecektir.

DUYGULARIMIZA HÜKMETMEK” sonraki yazılarda…

Şen ve esen kalınız!

Dursun BİLGİN