27 Haziran 2019 Perşembe

YAZ TATİLİNDE 1.SINIFI BİTİREN ÇOCUKLARLA İLGİLENME


    Öğretmenlik yaptığım sıralarda, velilerimden sadece bir konuda yardımcı olmalarını isterdim. “Okumayı yeni öğrenen 1. Sınıf öğrencilerinin, yazın okumayı unutmaması hatta daha da geliştirmesi için yaz tatilinde çocuklarına yardımcı olmalarını.” Bu yazımızda bu konu üzerinde durmaya çalışacağız.
   Okula yardımcı olma bakımından ailenin çocuğa yapabileceği en önemli katkı,1. sınıf bitiminde çocuğa yapacağı yardımlardır. Birinci sınıf sonrası yaz tatilinde çocukla ilgilenilmeli, okulda yapıldığı gibi okuma, anlama, anlatma çalışmaları evde de yapılmalı.
      Yeni edinilen beceriler, çalışılmadığı sürece kolayca unutulur. Çalışılırsa giderek ustalaşılır; beyin onu iyice beller, artık çalışılmazsa bile unutulmaz. Çocuğun kazandığı okuma-yazma becerisinin unutulmaması ve gerilememesi için çocuğu o yaz çalıştırmak oldukça önemlidir.
    Bu konuda öğretmen ve velilerin işbirliği içinde olması önemlidir.
    
    Yararları
     Çocuk, okuma- yazma konusunda en başarılı ve atılım yapacağı çağdadır. Çocuğun bu özelliği değerlendirilmelidir. Her becerinin kolaylıkla kazanılacağı bir yaş grubu vardır. Ör. dil (konuşma), belli bir çağda; okuma-yazma farklı bir çağda daha kolay öğrenilir. O yaştan önce veya sonra o beceriyi öğretmeye kalkmak, büyük çoğunluğun başarısını olumsuz yönde etkiler.
     Çocuklar arasında bireysel farklar olmakla birlikte, çocukların okula alındığı yaşlar, onların en iyi bir şekilde okuma-yazma öğrenebileceği ve okuma yazmasını geliştirebileceği yaşlardır. Onları bu yıl günde 1 saat çalıştırmak, başka yıllarda yapılacak daha uzun süreli çalışmalardan daha etkili olacaktır.
     Kazanılmış beceriye ara vermek, o becerinin gerilemesine neden olacaktır. Bir beceri üzerinde, uzun süre çalışıldığı ölçüde ustalaşılıyor. Yazın okuma yazmaya ara vermeniz, çocuğunuzun gerilemesine neden olacaktır. Çocuğunuzun 1. Sınıf sonlarındaki durumuna gelmesi, öğretmenin bir iki ayını alacaktır. Hele okuma yazmayı unutması, onu oldukça gerilere taşıyacak; belki de 2. Sınıf programını yetiştirmeye çalışan öğretmen, çocuğunuzun okuma yazma öğretimiyle ilgilenemeyecek durum daha da vahimleşecektir.
     Yazın çalıştırdığınız takdirde, çocuğunuz yeni dönem başladığında, okula daha iyi uyum sağlayacak, özgüveni artacaktır. Yaz tatilinde derslerle ilgilenmeyip derslerden kopan çocuğun, okul başladığında derslere ısınması zaman alacaktır. Yazın çalıştırdığınızda, çocuğunuzun okuma ve anlama seviyesi artacak; dersler başladığında kendini arkadaşlarından daha ileride görecek. Bu durum onun ömür boyu başarısına önemli katkılar sağlayacaktır.
    Yazın okumak, dinlenmeye engel midir? Aşırıya kaçılmadığı sürece, zihinsel yorgunluk hissettiğinizde bırakmanız halinde, okumanın dinlenmeye engel oluşturmadığını belirtmek isterim. Yazın herkes okuyarak boş zamanlarını değerlendirebilir. Yazın yüzerek beden sporu yaptığımız gibi okuyarak da zihin sporu yapmış oluruz. Bu da zihin sağlığını koruyup geliştirmenin ve Alzheimer’i önlemenin yollarından biridir. Okuyarak eğlendiğimiz gibi birikimimizi de artırabiliriz.
     Çocuğunuz serbest okuma alışkanlığı kazanacak. Aslında oldukça gerekli olduğu halde, okullarda serbest okuma etkinliklerine fazla zaman ayrılamıyor. Bu açık, yaz tatillerinde kapanabilir. Bu konuda çocuğunuzu yönlendirdiğinizde, o ders kitapları dışında kitap okumaktan zevk alacak. Böylece bugünkü sınavlarda ve yaşamda gerekli olan; hızlı okuma, anlama, yorumlama becerilerinin gelişimine katkı sağlanmış olacaktır. Merkezi sınavlardaki yükü, şimdiden hafifleyecektir.

1.sınıfçocuğunun masada çalışma resimleri ile ilgili görsel sonucu
  
    Peki, Nasıl Çalıştıralım?
    Çocuğunuz çalışırken onunla birlikte olun ve onu yönlendirin. Çocuk tek başına çalışmaktan hoşlanmaz. Yaptığı çalışmayı kendine angarya sayar. Çocuk kendini göstermek ve karşıdan “aferin” vb. olumlu dönütler alabilmek için başkalarıyla özellikle sevdiği kişilerle çalışmayı yeğler. Onun yaptığı çalışmaları sizde yapın. Sadece kendisinin çalışmadığını, sizin de çalıştığınızı görünce o, daha büyük sorumluluk hissedecek ve birlikte çalışmadan daha çok zevk alacaktır. Bazen siz okuyun, bazen o; bazen siz anlatın, bazen o. Dikkatler, birbirinizin üzerinde olsun. Aşırıya kaçmamak koşuluyla “aferin, güzel okudun, iyi anlattın” gibi olumlu geri bildirimlerinizi esirgemeyin. Aaa! Nasıl yaptın vb. dönütlerle şaşkınlığınızı belirtin. Çünkü onlar, size sürpriz yapmaktan, sizleri şaşırtmaktan oldukça zevk alırlar. Ayrıca eline çakarak onu gururlandırabilirsiniz.
     Ağırlık okumaya verilerek okuldaki gibi anlatma, anlama (metinle ilgili soruları yanıtlama), dramatize (oyunlaştırma) çalışmaları yaptırılabilir. Okumasının hızlanması için aynı paragraf arka arkaya birkaç kez okutulabilir. İki satırı geçmeyecek şekilde, 1-2 sözcüğü okuyup onları bakmadan yazma çalışmaları yaptırılabilir.
      Bazı çocukların, yazarken, işin kolayına kaçıp okumadan harf harf bakıp yazmaya eğilimleri vardır. Böyle çalışma, çocuğun satırdaki görme açısı daraltacağı için, onun okuma hızında yavaşlamasına neden olabilir. Okulda ve evde bu konuya dikkat edilmeli; okumadan, tek tek harflere bakıp yazmaları engellenmeli.

     Dikkat Edilecek Noktalar
    Çalışmalarınıza, onu teşvik ederek, onda merak uyandırarak başlayın. Metindeki resimleri incelemek, metinle ilgili sorular vb. etkinlikler onda merak uyandırabilir ve kendi isteyerek okumaya başlayabilir.
    Dikkati dağıldığında çalışmayı bırakın. Çalışması için aşırı baskı yapmak, uzun uzadıya çalıştırıp bıktırmak, tek başına çalışmaya zorlamak kesinlikle yarardan öte zarar getirir; çocuğun okumaya karşı, ‘kalıcı olumsuz tutum’ geliştirmesine neden olabilir.
     Sabırsızsanız ve ikide bir çocuğa kızacaksanız bu işe başlamayın. Çocuk, anlayamadığı konu, yapamadığı veya beceremediği eylemler karşısında ona kızsanız da en ağır cezayı verseniz de yine yapamaz. Hepten bocalar, özgüveni sarsılır. “Yapamıyorsun” diye kızmak yerine, o işin nasıl yapılacağını, seviyesine inerek öğretmek gerekir.
     Çocuğun içine korku düşürecek, kötü alışkanlıklara yönlendirecek ve okuyunca anlayamayacağı kitapları okutmayın. Kişinin anlayamadığı kitapları okuması, onun anlama yeteneğinin körelmesine ve dikkatini toparlayamamasına ve sonuçta o kişide, okumada dikkat bozukluğuna neden olur; okuma zevki azalır.
     Sizdeki okuma bozukluklarından çocuğunuz etkilenebilir. Çocuk gördüğü, duyduğu her şeyi örnek aldığı için onun yanında metni en iyi şekilde okuyunuz. Olabilir ya kusurlarınız varsa sadece rehberlik yapın anlama anlatma çalışmalarını birlikte yürütün
     Birinci sınıf çocukları, resimli olay yazılarını (masal, öykü vb.) okumaktan zevk alırlar. Böyle kitaplar bulamazsak eski ya da yeni birinci sınıf okuma kitaplarındaki metinlerden yararlanabiliriz.

     Çalışmaya Ne Zaman Başlanmalı?
     Çocuğun okul yorgunluğunu üzerinden atabilmesi için derslerin bitiminden sonra 5-10 gün çocuk çalıştırılmamalı, ders konusu konuşulmamalı. Çok geç başlamak da iyi değildir. Derslerden tamamen kopan çocuk zevkli bir şekilde çalışmalara başlayamaz.
    Dinlenebilmesi için yeni dönemin başlamasına 5-10 gün kala çalışmalar bırakılmalı.

     Çocuk günde kaç dakika çalıştırılmalı?
     Çalışılacak süre her çocuğun yapısına göre değişmekle birlikte, bence günde 30’ar dakikalık iki çalışma yeterlidir. Çocuğun dikkat durumuna göre, onu bıktırmamak koşuluyla bu süreyi biraz artırıp eksiltebiliriz. Çocuğu sıkmamak için başlangıçta 10 dakikalık bir çalışmayla başlanıp süre giderek artırılır.
     Çalışmaların, çocuğun zihninin en açık olduğu saatlerde yapılması idealdir. Çalışmalar günün farklı saatlerinde yapılabildiği gibi toplanmış dikkati sürdürmek için iki çalışma arasında 15 dakika ara verilip arka arkaya da uygulanabilir.
      Başlangıçta etkinliklerden biraz sıkılan çocuk, zamanla sorumluluk yüklenecek, kendindeki gelişmeyi görerek çalışmalardan zevk alacaktır.
     Çocuğunuzun hayatını önemli derecede etkileyecek bu çalışmada, size ve çocuğunuza başarılar dilerim.

     Sonraki yazı: ÇOCUĞUMUZA KURAL KOYMA

28 Mayıs 2019 Salı

MERKEZİ SİSTEM SINAVLARDA BAŞARILI OLMAK İÇİN NELER YAPILMALI?

Sınav anında ve öncesinde uygulayacağınız taktiklerle, başarı sıralamasında daha üst sıralarda yer alabilirsiniz!..
(Bu yazı YKS temel alınarak yazıldı. Ancak içeriği, merkezi sistem sınavlarına giren tüm adaylara uygundur.Haydi dikkatle okuyun.)
Sınava çalışmak kadar uygun koşullarda girmek de önemlidir.
Sınava beyninizi, en iyi bir şekilde dinlendirmiş, zinde bir durumda iken girmelisiniz. Bunun için:
Son bir iki gün tüm çalışmalarınızı bırakın, zihninizi yoran ve onun uyuşmasına neden olabilecek televizyon, bilgisayar, telefon gibi nesnelerden uzak durun. Bunların yerine radyo dinleyebilirsiniz, gezinti yapabilirsiniz. Sınav konusunu tamamen kapatın. Konuyu açmak isteyenlere izin vermeyin.
O gece iyi bir şekilde uyumalısınız. Olabildiğince ışıksız, gürültüsüz bir ortamda kendinizi uyumaya zorlayın. Gözlerinizi yumun, sakince durun.
  Bir önceki gece fazla uyumak, gündüz uyumak ve alışılmış saatten çok önce ve geç yatmak; gece uykunuzun kaçmasına neden olabilir.
 O gece insanlar çalışmayı bitirmiş olmanın verdiği huzur ve sakinlikle çoğunlukla rahat uyuyabiliyorlar. Ancak uykunuz kaçtıysa, geldiği zamanda, (ör. Sabahleyin) şekerleme yapmayı deneyin. Bu kısa tatlı uyku bile performansınıza önemli katkılar sağlayacaktır.
Kahvaltı: Sınav yerine varmadan önce iyi bir kahvaltı yapın. Aşırıya kaçmadan suyunuzu için. Sınavda tuvalete sıkışmamak için; Kahvaltıda,  enerjisi yüksek, posası az besinler tercih edilmeli.
 İyi bir kahvaltı yapılmazsa; aday, sınavda dikkatini toplamada zorlanabilir ve uyku haliyle karşılaşabilir.
Bir gün önceden sınav yerini görün. Ertesi gün Sınav yerine varmadan önce tuvalete gidin.
 Sınavdan bir saat önce sınav yerine gelin.Fazla sıkmayan, terletmeyen, üşütmeyen elbiselerinizi giyinin. Geçerli kimlik kartınızı, sınava giriş belgenizi, 2 yumuşak kurşun kalem, iz bırakmayan bir silgi, kalemtıraş, şeffaf şişeli suyu vb. yanınızda bulundurun. Üniversite sınavında kalem- silgiyi kendileri veriyorsalar siz yalnızca pet şişenizi alabilirsiniz.
Sınava sizin geleceğiniz için girdiğinizi unutmayın. Sınav sonucunda şimdiye kadar okuduğunuz yılların ürününü alacaksınız. En son gayretinizi sergileyin. Sınavda yapacağınız bir fazla doğruyla binlerce kişiyi eleyebileceksiniz.  Gayret ettikçe her şeyin yolunda gittiğini göreceksiniz.
 Tanıdıklarınızın beklentilerini karşılamayı fazla umursamayın.
NOT:  Bu sınavın girdiğiniz deneme sınavlarından aşırı bir farkı yoktur. Hatta biraz çalışmışsanız sınavda tanıdık sorularla karşılaşacaksınız.
Sınav başlamadan önce gözetmenlerin uyarılarına ve cevap kağıdındaki uyarılara dikkat edin. Dağıtılan cevap kâğıtlarının size ait olup olmadığını, soru kitapçığında eksik kısımların olup olmadığını kimlik bilgilerinizi kontrol edin. Kitapçık ve cevap kâğıdında sizin doldurmanız gereken yerleri doldurun, kodlanması gereken kısımları kodlayın. Soru kitapçık numarasını cevap kâğıdının ilgili yerine yazıp kodlamayı ve kitapçık türünü(grubunuzu) işaretlemeyi unutmayın. Kodlamanın nasıl yapılacağını bilmiyorsanız şimdiden öğrenin. Gerekiyorsa imzanızı atın.
Sınava en iyi şekilde odaklanın. Sınava odaklanabilmek (dikkatinizi verebilmek) için, kendi irade (iç disiplin) gücünüzü ortaya koymanız gerekecek. Çevrenizde olup bitenlerle ve başka şeylerle ilgilenmeyeceksiniz; tüm duyularınızı ve zihinsel gücünüzü sadece sınava yönlendireceksiniz. Soru ve çözümler dışında,zihninizden başka hiçbir şey geçirmeyeceksiniz. Unutmayın bu iş kendi elinizdedir ve herkesin yapabileceği bir iştir.
YKS’ (Yükseköğretim Kurumları Sınavı) de bazı avantajlar: Sınava giren iddialı öğrencilerin yanında, sınava girenlerin önemli bir kısmı, sınava çalışmadan ya da az hazırlanarak girmektedirler.
Üniversite ve kontenjan sayıları arttığı için üniversiteyi kazanma olasılığı artmıştır.
Üniversitelerin bazılarında, henüz kimselerin tanımadığı, az puanla öğrenci alan, okulu bitirince iş garantisi ve geliri yüksek bölümler vardır. Tercih yaparken bu konuda araştırma yapmanız önerilir.
Sınavda biraz çaba gösterirseniz, bu iş neden olmasın ki!
(NOT: Heyecan sorunu olmayanlar aşağıdaki bölümü okumadan geçebilirler.)
Sınavda Heyecan: Sınavda Sizin yaşadığınız heyecanı diğer arkadaşlarınız da hissetmektedir. Ayrıca ufak tefek heyecanların, organizmayı harekete geçirerek ve motive ederek kişiye yararlı olduğu da bir gerçek. Genellikle sınav başladıktan sonra kişi, dikkatini soru ve çözümlere verdiği için heyecan, kısa bir sürede unutulup beyinden siliniyor; büyük çoğunluk, fazla bir heyecan yaşamıyor.
Heyecanınızı atmakta ve sınava dikkatinizi yönlendirmede (odaklanmada) zorlanıyorsanız: Gevşeme hareketleri yapın ve derin nefes alın. Sınavdan önce beyninize daha çok kan ve oksijen gitmesi için küçük ısınma ve gevşeme hareketleri (Ör.2-3 dakika yerinde koşma vb.) yapın. Hissederek ve duyarak derin nefes alıp verin.
Olumlu şeyler düşünün. Güzel anılarınızı zihninizden geçirin. Olumlu düşünmeler, beyninizdeki olumsuz kimyasalları olumluya çevirecek; heyecanınız yatışacak ve zihinsel performansınız artacaktır.
Teste en iyi bildiğiniz alan dersinden 5-10 soru çözerek başlayın. Böylece beyninize ısınma hareketi yaptırmış olursunuz. Kolay sorulara kolaylıkla dikkat verilir. Sorulara odaklanıldığı için heyecan unutulur. 
Bir şeyler yazın. Birkaç dakika bir şeyler yazın ya da sorulara yazarak yanıt verin. Ör. Bir soruyu soru kitapçığına yazabilirsiniz. Beyin doğru yazabilmek için kesinlikle yazıya odaklanmak zorundadır. Böylece beyninizi çalışmaya başlattıktan sonra gerisini o getirecektir.

SINAV ANINDA UYGULAYACAĞIMIZ BAZI STRATEJİLER

Öncelikle sınavda, deneme sınavlarında uyguladığınız, öğretmeninizin öğrettiği stratejileri uygulamanızı öneririm. Çünkü beyniniz ona alışmıştır.
Zaman kazanmak ve daha çok ve doğru soru çözmek için sınav esnasında bazı stratejiler uygulanabilir:
Okuma hızı: Okunan metinlerin zorluğuna göre değişmekle birlikte, herkesin kendine göre okuduğunu en iyi anlayabileceği limit (en yüksek) bir okuma hızı vardır. Kişi o hızın aşırı üzerinde veya aşırı altında okursa, zihnin anlama performansı düşer. Çok hızlı okumaya kalkışırsa beyin okuduğu sözcük ve tümceleri algılayamaz ve anlayamaz. Sanıldığı gibi, “Yavaş okursam iyi anlarım.” düşüncesi de yanlıştır. Okuduğunu anladığı halde boş kalan beyin, boşluğunu hayal vb. ile dolduruyor.
Testleri anlayabileceği ölçüde hızlı çözdükçe dikkat daha iyi toparlanıyor.
Siz okurken, anlayabildiğiniz en üst sınırı kullanmalısınız. Yani anladığımız yerlerde hızlı, Anlamadığımız yerlerde az yavaş ancak daha dikkatli okumalıyız.
Ne sorulduğunu iyice anlayın. Matematiksel problemi çözmede, “Problemi anlamak, çözmenin yarısıdır.” şeklinde bir söz vardır. Bu söz sınavlar için de geçerlidir. Soruyu anlamakta zorlanıyorsanız okuma hızınızı biraz azaltıp daha seçici okuyabilirsiniz. Önemli kısımların altını çizebilirsiniz. Bunların zaman kaybettireceğini unutmayın. Bu yöntemlere zor sorularda başvurun. Sorunun köküne, soruların olumlu, olumsuz (değildir, söylenemez vb. sorular) olmalarına ve sorulardaki altı çizili kısımlara iyi dikkat edin.
Süreyi ayarlayın: bir soruyu çözmek için kaç dakika düştüğünü önceden hesaplamalısınız. Kaç soru ve ne kadar zaman kaldığına, fazla takıntı yapmadan ara sıra saate bakarak hızınızı ayarlayabilirsiniz. Sayısal sorulara az daha fazla süre ayırabilirsiniz. Bu işte bir denge oluşturmaya çalışmalısınız. “Hızlı çözeceğim” diye üstünkörü ve yanlış yanıtlamaların bir anlamı olmadığı gibi, doğru olsun diye bazı sorulara takılıp fazla zaman harcayarak, kalan soruları boş bırakmanın da bir anlamı yoktur.
 Sınav bittiğinde, yanıtlamayı yetiştiremediği birkaç sorusu kalan ve süre bitiminden birkaç dakika önce yanıtlamayı bitirenler, bence süreyi en iyi şekilde kullanmışlardır.
Kesinlikle sınav bitmeden dışarı çıkmayın. Yarışlarda kazanmak kadar yarışı tamamlayabilmek de önemlidir. Süreniz fazla geldiyse yapamadığınız sorular üzerinde yeniden düşünün. Kişi o an yanıtlayamadığı bazı soruları sonradan bazen yanıtlayabiliyor. Kontrollerinizi yapın. Ancak yorgun zamanınızda, iyice düşünmeden, cevap şıkkını değiştirmeniz önerilmez.
 Sınav bitmeden dışarı çıkmamanız, sizin güçlü iradenizin bir göstergesidir. Erken çıkanlara aldırmayın.
İki önemli hata: Cevap kâğıdında yanlış numaraya ve yanlış dersin alanına kodlamamaya dikkat edin. Çözmeden bıraktığınız yerlere geri dönmeyi unutmayın.
Sınavda bazı zor sorular var, ne yapabilirim? Sınavda zor soruların olması doğaldır. Size zor gelen soru başkaları için de zordur. Önemli olan zor soruları değil, yapabileceğiniz soruları kaçırmamaktır. Ayrıca zor gözüken bazı soruların, dikkatle incelendiğinde çözülebildiği de ayrıca bir gerçek. Bu bakımdan zaman varsa zor soruları da incelemede fayda var. Yine zamanınız yeterliyse zor sorularda,  yazarak düşünmenin gücünden yararlanabilirsiniz.
Zor ve uzun soruları yanıtlamayı en sona bırakın.
Bir zor soru yerine daha fazla sayıda kolay soru yanıtlanıp daha yüksek puan alınabilir. Zor sorularda gereğinden fazla uğraşıldığında, kişinin zihni yorulabilir; sonradan çözeceği kolay soruları yanlış yanıtlayabilir.
 Öncelikle kolay sorular çözülmeli. Zor ve zaman kaybettirecek sorular üzerinde fazla zaman kaybedilmemeli, işaretlenip bu sorulara daha sonra dönülmeli. Ancak yeniden okumaya zaman kaybetmemek için, okunan sorular -zaman kaybettirmeyecekse- elinden geldiğince çözülmeli.

“Ben çözerim; yorgun zamanımda zor sorularla uğraşamam” diyorsanız sırayla ya da istediğiniz şekilde çözebilirsiniz.
Hiç çalışamadım. Sizinkisi tarlaya herhangi bir tohum ekmeden, çalışıp çırpınmadan tarladan ürün beklemeye benzer. Sınavı kazanmanın en önemli yolu, derslere dikkatle katılmak ve çalışmaktır. Ancak yine de ümitsizliğe düşmeyin. Sınavda gerekli çabayı gösterip eski birikimlerinizi devreye sokarsanız umduğunuzdan fazlasını alabilirsiniz. Çünkü sınavda kolay sorular olduğu gibi bilgiye gereksinim duyulmadan dikkat ve mantıkla çözülebilecek sorular da vardır.
Metin sorularında, önce soruyu okuyun: Metinli sorularda önce soruyu okursanız ne sorulduğunu bildiğiniz için metni daha seçici okuyup doğru yanıtı daha kolay bulursunuz.
Yorum sorularında doğru yanıt, sizin mantığınızla uyuşabilir de, uyuşmayabilir de. Burada dikkat edilecek nokta, metinde öne sürülen düşünceleri (Ne denmek istendiğini) dikkate alarak, doğru yanıtı bulmaya çalışmak, olmalı. 
Soru, seçenek ve metinlerde vurgulanan (önemsenen) kısımlara iyi dikkat edin. Ne sorulup ne istendiğini iyice anlayın
Eleme yöntemi: Tahminde bulunmak zorunda kalırsanız bu yöntemi uygulayın. Sınavlarda çoğunlukla seçeneklerden bir iki tanesinin yanlış olduğu belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Siz yanlışların üzerini çizip (eleyip) kalan seçenekler üzerinde düşünürseniz zamandan kâr edeceğiniz gibi az seçenek üzerinde daha kapsamlı düşünebilirsiniz. Düşündükçe kalanlardan da eleyerek doğru yanıta yaklaşabilirsiniz.
Yerine koyma yöntemi: Seçeneklerden hangisinin doğru olduğu seçeneğin sorudaki yerine konularak doğru yanıtın araştırılmasıdır. Zaman kaybettirdiği için fazla önerilmez. Sınavda boş zamanı kalanlar deneyebilirler.
Çözülemeyen denklem ve problemlerde seçenekler şüpheliden başlanarak denklem ve problemde X’in (= bilinmeyenin=sorulanın)yerine konularak gereken işlemler yapılır. Böylece denenerek Hangi seçeneğin doğru olduğu bulunabilir.
“……… lı yere aşağıdakilerden hangisi gelmeli?” gibi sorularda seçenekler teker teker noktalı yere konarak hangisinin daha mantıklı olduğu düşünülebilir.
Diğer sorularda, seçilen seçenek, sanki sorunun doğru yanıtıymış gibi düşünülerek hangi çeldiricinin(seçeneğin)daha mantıklı olduğu incelenebilir.
Mantığınızı yürütün. Buna göre... vb.sorularda bilgiyi kendi veriyor; sorunun yanıtı, sorunun içerisinde yer alıyor. Böyle sorularda, soruda verilenleri iyi anlayıp analiz ederek, mantık süzgecinden geçirip doğru yanıtı bulmaya çalışmalıyız.
Yanıtları cevap kâğıdına grup halinde işaretleme: Yanıtları soru kitapçığında işaretleyip 5- 10,… soru çözdükten sonra cevap kâğıdına toplu olarak geçebilirsiniz. Bu size zamandan kazandıracak, yanıtların kayma olasılığı azalacak.
Her  seçeneği dikkatle okuyun. Bazı sorularda ilk bakışta bir seçenek doğru yanıt gibi gözüküyor. Ancak diğer seçenekler de dikkatle incelenince gerçek doğru yanıtla karşılaşılıyor.
 4-5 ten fazla soruda arka arkaya aynı yanıt çıkıyorsa birinin yanlış olma ihtimali vardır. Seçenekleri gözden geçirebilirsiniz.
Yorulup soruları çözemeyecek duruma geldiyseniz:  Kalem kâğıdı bırakıp gözlerinizi yumun; yarım veya bir dakika öylece kalın. Şimdi çözmeye başlayabilirsiniz.(Beyin boş kalınca kısa sürede dinlenebiliyor). Bunun yanında yarım veya bir dakika derin nefes alıp verebilirsiniz.
 Yüksek puan getiren alan sorularından başlayarak, soruları sırayla çözmek en ideal durumdur. Yorulup artık çözemeyecek durumdaysanız beyninizin farklı bölümlerini devreye sokabilirsiniz. O dersi bırakıp alanınızla ilgili başka bir dersin sorularını çözmek zihninizi açabilir, ancak yanıtları doğru yere işlemeye oldukça dikkat etmelisiniz ve bir süre sonra bıraktığınız derse geri dönmeyi unutmamalısınız.
 Sınavlarda pek fazla yorulma vb. sorunlarla karşılaşılmıyor. Çünkü o sınav, o yaştakilerin zihinsel ve ruhsal yapılarına uygundur.
Yanıtı 2 seçeneğe indirdim, karar veremiyorum. “Emin olmadığın sürece işaretleme!” diyenlerin yanında; “Olası yanıt iki seçeneğe indirildiğinde, genellikle ilk akla gelen cevap doğrudur.” diye iddia edenler de var. Bu konuda sınavda bocalamamanız için aileniz ve öğretmeninizle görüşerek kendi durumunuza göre bir strateji belirlemelisiniz.
Ya anne baba!  Çocukların sınavda duygusal yönden rahat olabilmesi için, anne babaların, çocuktan yüksek beklenti içinde olduklarını ya da onun hakkındaki olumsuz kanılarını çocuğa hissettirmemelidirler. Sınavda iyi bir gayret sergiledikleri takdirde her türlü sonucu, doğal karşılayacaklarını, hiç bir şekilde kendisine karşı olan sevgilerinin değişmeyeceğini, çocuğa anlatmalıdırlar.
Çocuğa uygun şekilde rehberlik yapıp, uyuma, yeme vb. durumlarda uygun ortam oluşturulmalılar.
Sınavın bir iki gün öncesinde, sınavla ilgili bir şey konuşmamalıdırlar. Sınav yerine çocuğuyla birlikte gitmelidirler.

SON SÖZ:

Sınav kılavuzunu, sınavdaki puanlama sistemini, yeteneklerinizi, rehberinizin tavsiyelerini, deneme sınavlarındaki deneyimlerinizi ve yukarıda yazılanları göz önünde bulundurarak, sınavdan önce kendinize bir yol haritası (plan) çizin ve sınavda uygulayın. 
Sınava odaklanıp gerekli çaba gösterildiğinde bu işin üstesinden gelineceğine inanıyorum.
Başarılar… Dursun BİLGİN 
SÖZÜN ÖZÜ: SINAVDA ELİNİZDEN GELENİ SONUNA KADAR YAPIN; GERİSİNİ BIRAKIN!

Sonraki yazı: YAZ TATİLİNDE 1. SINIFI BİTİREN ÇOCUKLARLA İLGİLENME (okumak için başlığı tıklayabilirsiniz.)



13 Nisan 2019 Cumartesi

AİLE ve OKULDA ÇOCUĞUN DİKKAT EĞİTİMİ NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİR?



      Başarının anahtarı iyi bir dikkattir.
  Önceki yazımızda; dikkatin önemini, özelliklerini; dikkat dağınıklığının nedenlerini, dikkat dağınıklığının okul ve sınav başarısını nasıl etkilediğini; dikkat bölünmesi ve hayatımızı nasıl etkilediğini irdelemiştik.
  Bu yazımızda, çocuğumuzun dikkatini eğitip geliştirebilmek için aile ve okul olarak neler yapabileceğimizi; öğretmen olarak, derslerde öğrencilerimizin dikkatlerini nasıl canlı tutabileceğimizi incelemeye çalışacağız.

Ailede Dikkat Eğitimi

  Çocuk;  çevresindeki nesneleri, olup bitenleri tanımak,  keşfetmek ister. Bu nedenle çocuk,çevresindeki her şeye dikkat etme eğilimindedir. Aile ve okul, çocuğun bu merak ve eğiliminden yararlanabilir. Çocuğu yönlendirerek, rehberlik yaparak onun dikkatinin gelişimine katkıda bulunabilir. Bu konuda ailenin yapabileceklerini şöyle sıralayabiliriz:
     Çocuğa verimli uyarıcılar sunma: Zengin,  verimli uyarıcılar; duyu organlarının, sonuçta beynin çalışmasını sağlar. Bu süreçte, dikkatin gelişmesine katkı sağlanırken bundan diğer zihinsel yapılar da olumlu yönde etkilenirler.
  Bu konuyla ilgili olarak, çocuk parka götürülebilir; doğa incelemeleri yapılabilir;  oyuncaklar alınabilir;büyük çocuklar sanatsal etkinliklere ve sergilere götürülebilir; radyo, TV, bilgisayar, resimli-resimsiz kitaplar gibi görsel ve işitsel araçlardan yararlanılabilir.
   Örneğin: Parkta gezinirken, çocuğa gördükleri ilginç şeylerle ilgili sorular sorularak dikkati çekilir. Artık uyarılan bilgi heveslisi, meraklı çocuk; diğer uyarıcıları da kendi fark eder: “Falan nedir? Filan neye yarar? ”diye sorular sormaya başlar. Biz de onun sorularını uygun şekilde yanıtlayarak dikkatini canlı tutar, bilgi hazinesini artırırız.
   Bu ve benzeri çalışmalar çocuğun dikkatini, doğaya yönlendirmesine neden olur. Bu da çocuğun doğasal zekâsının gelişimine katkı sağlar. Çocuğun doğayı ayrıntılarıyla gözlemlemesi sonucu olarak, resim heykel vb. sanatsal yönlerinin temeli atılır.
  Çocuğa sorumluluk verme, onu çeşitli etkinliklere yöneltme: Bir şey yapan kişi, kesinlikle dikkatini yaptığı işe yöneltmek zorundadır. Özellikle yaptığı iş onun ilgisi dâhilinde ise odaklanma şiddeti daha fazla olacaktır.
   Büyüklere yardım gibi ufak tefek sorumlulukları dışında; çocuklar, özellikle kendi sorumluluklarını kendileri yerine getirmelidirler. Kaşık tutmasını bilmeyen çocuk, yeterli kaslara sahipse yemeğini elleriyle yiyebilir. Bu durum yaptığı işe odaklanarak çocuğun dikkatini geliştirdiği gibi çocukta beyin-kas-duyu koordinasyonu gelişir; onun kendine olan güveni artar.
   Oyun, resim, müzik, yap-boz vb. etkinlikler de çeşitli yararları dışında çocuğun dikkatini canlı tutma bakımından önemlidirler. Oyun oynayan,  resim yapan, çalgı çalan çocuk dikkatini o derece işine vermiştir ki bazen yanına geleni bile fark edemez.
     Herhangi bir uyarıcıya odaklanan çocuğu rahatsız etmeme: Çocuk bir şeye odaklanmışsa ve odaklandığı şey zararlı değilse, olabildiğince çocuk engellenmemeli Ör. Oyun oynayan çocukla ikide bir konuşmak, onun dikkatinin dağılmasına neden olacaktır. Bu hatanın sürekli tekrarlanmasıyla çocukta, dikkat dağınıklığı giderek pekişecektir. Çünkü beyine olumlu, olumsuz ne verilirse; beyin onu kabulleniyor, zamanla alışkanlık haline getiriyor.
     Çocuğu dikkatsizliği nedeniyle eleştirmekten uzak durma: Özellikle okul öncesi çocukların dikkat süreleri oldukça kısa ve kendileri genellikle dalgındırlar. Evde ve okulda çocukların dikkatsizliği veya dikkat dağınıklığı nedeniyle yapılan eleştiriler,  çocuğun ‘eksikliği’ kabullenmesine, dikkatinin daha fazla dağılmasına neden olabilir. Yapılan ağır baskı ve azarlamalar da onun dikkatini ve duygularını olumsuz yönde etkileyebilir.
      Ağır baskı ve azarlamalar: Çocuğun ruhsal yönden yaralanmasına neden olur. Yoğun duygular yaşayan çocuğun dikkatinde de –yoğun duygular yaşadığı sürece- gerileme ve dağılmalar olabilir.
     Not: dikkatle ilgili  okulda uygulanan yöntemler aileler için de geçerlidir

OKULDA DİKKAT EĞİTİMİ


   Sınıf yönetiminin en önemli yönlerinden birinin, “öğrencinin dikkatini derse yönlendirmek” olduğunu söyleyebiliriz. Derse yönlenen öğrencinin yaramazlık yapmaya zamanı kalmayacaktır. Çocuklar dikkatli bir şekilde derse katılırlarsa sınıf yönetimi kolaylaşır, sınıfta verimlilik artar.

   Ülkemizde uygulanan “bilişsel eğitim” çerçevesinde sınıfta dikkatin altyapısını oluşturmak ve böyle bir sınıfta öğrencilerin dikkatlerini ders boyunca canlı tutmak için neler yapabileceğimizi inceleyelim.
               

Sınıfta Dikkat Ortamını Nasıl Oluşturabiliriz?

   Sınıfta Dikkatin altyapısını oluştururken ailede uygulanan yöntemlerin okulda da geçerliliğini hatırlayalım Bunları kısaca dile getirdikten sonra diğer yöntemlere geçelim.
   Ailede uygulanan yöntemler: Çocuğun dikkatini geliştirebilmek için: Çocuğa zengin uyarıcılar sunulmalı; ona sorumluluk verilip çeşitli etkinliklere yöneltilmeli. Çocuğu dikkatsizliği nedeniyle eleştirmekten uzak durulmalı; ağır baskı ve azarlamalardan kaçınılmalı. Çocuğun dikkatinin dağılmasına yol açan nedenler ortadan kaldırılmalı.
      Öğrencilere nasıl dikkat edecekleri ve dikkatlerini canlı tutmak için çaba göstermeleri gereği Öğretilmeli. Bu konu ders programlarında yer almadığı için genellikle öğretilmiyor. Öğrenciler derse odaklamayı deneme-yanılma yöntemi ile zaman geçtikçe öğrenebiliyorlar. Dikkat etme; basit, herkesçe bilinen bir konu gibi görünse de özellikle ilkokul ve okul öncesi çocuklar, “nasıl dikkat edeceklerini ve dikkatlerini nasıl sürdüreceklerini” bilmezler.
    “Haydi dikkat edin, beni iyi dinleyin” denip derse başlanınca öğrenciler, dersin sadece ilgi çekici yönlerine dikkat edeceklerdir. Oysa nasıl dikkat edeceğini bilen ve güdülenen öğrenci, dersten bir kazanım elde etmek amacıyla,   dersin sadece ilgi çekici yönlerine değil, tüm derse dikkatle katılarak dersten önemli bir verim elde edecektir. Bu konuda şunlar yapılabilir:
      Öncelikle öğrenciler isteklendirilir. Onlara “derse dikkat etmenin önemi” açıklanır. Okula geliş amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için, dersi dikkatle izlemeleri gerektiği anlatılır. Bu eylemin öğrenci olarak görevleri olduğu ve derse dikkatle katılınca okul ve sonraki yaşamlarında başarılı olacakları belirtilir. Sonrasında derse nasıl odaklanacakları öğretilir. Şöyle ki:
   “Şimdi yapacağımız çalışmalara (dinleme, gözleme, izleme, okuma, yazma,   yapma vb.) gözünüzle, kulağınızla tüm duyularınızla katılacaksınız; beyninizin tamamını bu işe yönelteceksiniz. Zihninizden Başka hiçbir şey geçirmeden burada duyduklarınızı, gördüklerinizi aklınızda tutacaksınız. Bu konuda tüm varlığınızla çaba göstereceksiniz.” denip çeşitli uygulamalar gerçekleştirilir.
   Çocuklara, dikkatlerini sürdürebilmeleri, dolayısıyla başarılı olabilmeleri için; kendilerinin çaba göstermeleri gereği vurgulanır.
   Sınıf ortamı öğrencilerin dikkatlerini dağıtmamalı. Sevgi, saygı ve güvene dayalı ilişkilerin olduğu, korku ve endişenin yer almadığı bir ders ortamında; öğrenciler, dikkatlerini toparlamakta zorlanmayacaklardır.
   Derste, öğrencilerin birbirleriyle şakalaşması, yaramazlık yapmaları durumunda yani disiplinsiz bir sınıf ortamında ise, öğrencilerin dikkatlerini canlı tutmaları oldukça zordur. Öğretmenin de dikkatinin dağılacağı böyle bir ortamda, istenilen verimin elde edilemeyeceği açıktır. Bu duruma düşmemek için,  iyi bir sınıf yönetiminin yanında öğrencilerin dikkatlerini canlı tutmak büyük önem taşır.
   Sınıfta öğrencilerin oturuş şekilleri ve sınıftaki eşyaların yerleşim biçimleri de öğrencinin dikkatini olumlu ya da olumsuz yönden etkileyecektir.
   Dersler anlaşılır olmalı: Birey, olguları anlamak için istemli dikkatini kullanır. Buna rağmen olanlardan bir şey anlamazsa giderek dikkati dağılmaya başlar. Bu bakımdan öğretmenin derste kullandığı anlatım dili ve yapılacak diğer etkinlikler çocukların seviyesinde olmalı. Çünkü onlar, anlayamadıkları ve yapamadıkları şeylere dikkatlerini vermekte zorlanırlar. Anlamadıkları derse karşı da zamanla olumsuz tutum geliştirirler.
   Dikkat konusunda bireysel farklılıklar göz ardı edilmemeli. Öğrencilerin yaşları ve bireysel farklılıkları nedeniyle onların dikkat süreleri,  dikkat şiddetleri birbirlerinden farklıdır. Birinin dikkatini çeken uyarıcı diğerinin dikkatini çekmeyebilir. Sınıfta dikkati zayıf öğrencilerin,  dikkatlerinin çekilebilmesi için gerekli çalışmalara yer verilmeli.
     Öğrencilerde dikkat dağınıklığına neden olabilecek etkenler ortadan kaldırılmalı. Bir önceki yazıda belirtilen, bireyi dikkat dağınıklığına sürükleyen; kişinin yoğun duygular yaşaması, uykusuzluk, zihinsel yorgunluk, eğitimsiz dikkat, yetersiz ve dengesiz beslenme gibi onun dikkatini ve dolayısıyla başarısını etkileyen olumsuz etkenlerin en aza indirilmesi için aile ve okul olarak çaba gösterilmeli.
Öğrencilerin Dikkatlerini Güçlendirme
   Öğrencilerin dikkat seviyelerini artırmak için öğrencilere öncelikle güçlü uyaranlar sunulmalı. Öğrencilerin dikkatlerini çeken ve çok sayıda duyuya hitap eden kitap, görsel ve işitsel araçlardan yararlanılmalı.  Gözlem inceleme ve deneylere yer verilmeli. Özellikle kendileri bir şeyler yapmalı. Onlarla dikkat oyunları oynanmalı ve çeşitli dikkat egzersizleri yaptırılmalı. Böylece odaklanmaya yavaş yavaş başlayan çocuk giderek dikkat süresini ve yoğunluğunu artıracaktır. Çünkü beyin, çalıştığı alanda gelişiyor, güçleniyor.

Bir Derste Öğrencilerin Dikkatlerini Nasıl Canlı Tutabiliriz?

  Ülkemizde uygulanan bilişsel eğitimde, öğretimin ve sınıf yönetiminin temeli, derslerde öğrencilerin dikkatlerini canlı tutabilmektir. 
    Sınıfta dikkatle ilgili bir altyapının nasıl oluşturulabileceğini önceden irdeledik. Bu altyapıya dayalı olarak sadece bir derste, öğrencilerin dikkatlerinin ders boyunca toparlanabilmesi için, aşağıdaki çalışmalara yer verilebilir:
     Öğrencileri isteklendirme (güdüleme): Öğrenciler selamlanıyor. “Bugün sizi iyi görüyorum” vs. söylenerek öğrenciler rahatlatılıyor. Hangi konunun işleneceği, derse dikkatle katılmaları halinde ne gibi kazançlar elde edecekleri vb. açıklanıyor. Böylece neyin işleneceğini, bundan ne gibi yarar sağlayacağını bilen öğrenciler, derse daha dikkatle ve etkin olarak katılıyorlar. O derste ne işleneceğini bilmeyen ve güdülenmeyen öğrenci, istemli dikkatini kullanamıyor; ilginç bulduğu kısımlara kendiliğinden dikkat edebiliyor.
   Öğrencileri meraklandırma: İnsanlarda öğrenme merakı doğuştan vardır. Onlar merak ettiklerini öğrenmek için iradi (istemli) dikkatlerini uzun süreli kullanabilirler. Ör. TV’ ler, altyazıdaki bir soruyla insanları meraklandırıp onları saatlerce TV başında tutabiliyor. Merak duygusu harekete geçirilince öğrencilerin dikkati daha iyi toparlanıyor, olumlu sonuçlar alınıyor.
    Derse başlamadan önce, öğrenciler meraklandırılırsa ders boyu dikkatlerini sürdürüp çalışmalara katılacaklardır. Bununla ilgili olarak:
a)      Televizyonların altyazılarında sorulduğu gibi dersle ilgili merak uyandıran, ilginç sorular sorulup tahtaya yazılabilir.
b)      Çeşitli sorular sorularak,  konu ile ilgili basit tartışmalar yaptırılıp sonuç muallâkta bırakılabilir.
c)       Deneyin, olgunun, bilginin devamını ve sonucunu kestirme veya konu ile ilgili “Ne dersiniz?” şeklinde görüşleri alınarak zihinlerinde bir soru işareti bırakılılabilir. Böylece Öğrenciler zihinlerinde oluşan bu soru işaretlerinin karşılığını bulmak için tüm dikkatleriyle derse katılacaklardır.
    Farklı derslerde farklı etkinliklere yer verme: Bir işi yapmak için ona odaklanmak gerekir.  Oyun, spor, resim, iş, müzik, dramatizasyon, proje ve küme çalışmaları gibi farklı uygulama ve anlatım teknikleri; öğrencinin dikkatini toplayıp geliştirdiği gibi öğrencilerin bu konudaki yeteneklerinin gelişimine de katkı sağlar. Derslerde, program doğrultusundaki bu etkinliklere diğer uygulama etkinliklerine yer verilmeli.
   Aynı derste farklı etkinliklere yer verme: Sürekli aynı etkinlikle uğraşmak çocukları sıkar, bunaltır. Özellikle ilkokul öğrencilerinin dikkat sürelerinin kısa olduğu (15-30 dakika) göz önüne alınırsa bir ders boyunca aynı çalışma yapıldığında; öğrencilerin dikkatlerinin dağılacağı, verimin giderek düşeceği aşikârdır. Böyle bir durumla karşılaşan öğretmen ya metodunu değiştirecek; ya da konuyu dağıtmadan konu ile ilgili farklı etkinliklere yer verecektir. Öğrenciler bu yeni etkinliğe –fazla sürmediği sürece- dikkatlerini yeniden yönlendirebileceklerdir. Etkinlik değiştikçe öğrencilerin dikkatleri tazelenecek, öğrenciler dersten usanmayacaklardır.
   Bu aşamada; okuma, anlatma, anlattırma, not tutturma, deney, gözlem, dramatizasyon, problem çözme, test çözme, alıştırma, soru-yanıt, konu tekrarı gibi etkinliklere yer verilebilir; onlara farklı şeyler yaptırılabilir.
   Öğretmenin farklı tavırları ve dersleri ilginç hale getirmesi: Değişiklikler ve farklılıklar her zaman dikkat çeker. Öğretmenin arada bir yapacağı ses tonu değişikliği, farklı hareketleri, ara sıra öğrencilerin yüzüne bakması; onlarla ilgilenmesi, şakalaşması; fıkra, anı vb. anlatarak ve derslerde zengin uyarıcılar sunarak dersleri ilginçleştirmesi; öğrencilerin dikkatlerinin çekilmesine neden olur. Burada, şakalaşma,  fıkra ve anı anlatımında dikkatli olunmalı. Zira yeni uyarıcılar, öğrencilerde benzer anıların hatırlanmasına neden olur. Bunları birbirlerine anlatırken sınıfta uğultu ve disiplinsizlik oluşabilir. Bu durumda hemen derse geçilmeli, yeni uyaranlarla öğrencilerin dikkatleri çekilmeli.
      Çocuğun ilgi ve gereksinimlerine hitap: İnsanlar ilgi ve gereksinimlerini karşılayan konuşma ya da çalışmalara kolaylıkla dikkat ederler. Ör. Bir bilgisayar oyunu, çocuğun ilgilerine hitap ettiği için onu saatlerce bilgisayar başında tutabilmektedir. Dersin başlangıcında öğrencilere: “… Konusunu öğrenmek ister misiniz?” diye sorulup derse katılmakla hangi gereksinimlerinin karşılanacağı açıklanır.
   Dersler ve ders programları olabildiğince öğrencilerin ilgi ve gereksinimlerine uygun olmalı, onların gereksinimlerini karşılayıp onları doyurmalı.

Çocukların Dikkatlerinin Dağıldığı Nasıl Anlaşılır?

     Derse dikkatle katılan öğrencinin bir süre sonra giderek dikkati dağılmaya başlar.
     Derste bir öğrencinin dikkatinin dağılıp dağılmadığı onun vücut dilinden anlaşılabilir:
    Dersini dikkatle dinleyen öğrenci, yapılan çalışmalara etkin katılır, öğretmene bakar. Gözü kulağı yapılan çalışmadadır. Bazen konuşmalara katılır; söylenenlere başıyla, gözüyle onay verir. Kendi iş yapıyorsa tüm duyularıyla işiyle ilgileniyor başka şeyler düşünmüyor. Öğrenci her yönüyle aktif. Derse katıldığı,  vücut dilinden belli oluyor.
   Dikkati dağılan çocuk ise, biraz pasif görünüyor. Çalışmaya değil başka yerlere bakıyor veya birileriyle konuşuyor. Zihni başka şeylerle oyalandığı için dalgın görünümlü.
  Bazen de ders izliyormuş gibi görünüp dersi izlemeyen öğrenciler vardır. Bunlar, çoğunlukla çekingen yapılı çocuklardır. Sessiz ve dalgındırlar. Öğretmen böyle çocuklarla özel olarak ilgilenmeli, dikkatleri çekilip yüreklendirilmeli. Çocuğun dikkatini dağıtan etmenler gözden geçirilerek ortadan kaldırılmalı.
   İki bölümde dile getirilen “Dikkat” konusunu bütünüyle ele aldığınız oranda, işlerinizin kolaylaşacağını umarım.
                Teşekkürler, hoşça kalın.

24 Mart 2019 Pazar

DİKKAT: ÖNEMİ,ÖZELLİKLERİ, DİKKAT DAĞINIKLIĞI ve DİKKAT BÖLÜNMESİ

Kişilerin başarılarının altında; yetenek, beceri, çalışma azmi ve çalışma süresi gibi etkenlerin dışında; kişinin çalışırken işine verdiği dikkatin önemi yadsınamaz.
Bu yazı dizisinde, dikkatin biyolojik ve bilimsel yönlerine fazla değinilmeden; dikkat, eğitimsel yönden ele alınacak; dikkatin nasıl toparlanacağını ve özellikle okullarda başarıyı artırabilmek için, çocuğun içten gelen dikkatinin nasıl yönlendirileceği konuları,iki bölüm halinde incelenecektir.
DİKKATİN TANIMI
 İnternetteki bir tanımda, “ Dikkat: Bütün duygu ve düşünce gücünü bir nokta, bir konu üzerinde yoğunlaştırma” olarak tanımlanmaktadır. Yani tüm zihin ve duyum gücümüzü yapacağımız işe yöneltmektir.
DİKKATİN ÖNEMİ
 “Her işin başı sağlık” diye bir atasözümüz vardır. Atasözünün devamını da şöyle söyleyebiliriz: Her işin başı sağlık, sonrası dikkattir. Dikkatimizi yönlendirmeden hiçbir iş yapamayız. Her işte başarının ilk şartı, O işe konsantre olmak yani dikkattir.
Dikkatteki küçük aksaklıklar, büyük sorunlara neden olabilmektedir. Trafik kazalarındaki anlık dikkatsizliğin sonucunu üzülerek görüyoruz. Her şeyini gayet güzel ayarlayan, bir aşçının bir anlık dikkatsizliğini düşünelim. Atacağı fazla tuz, bütün yemeği mahvedecektir.
Kişilerin, okul ve yaşamlarındaki başarılarında, dikkatin ne denli önemli olduğu da gözden kaçırılmayacak bir gerçektir.
DİKKATİMİZİ HANGİ UYARICILARA YOĞUNLAŞTIRIRIZ?
 Beynimiz, gündelik yaşamda sınırsız sayıda uyarıcılarla karşılaşır. Uyarıcıların bazılarına beyin odaklaşır ve uyarıcı fark edilir. Pek çok uyarıcıyı ise beynimiz duyumsamaz, diğer uyarıcılardan ayırt edilemez. Örneğin: Geceleyin caddedeki ışıklardan, dikkatimizi,  yanıp sönen veya hareket eden ışıklar çeker.
 İçten gelen dikkatimizi harekete geçiren nesneler hangileridir?
BENZER UYARICILARDAN; FARKLI OLANLAR, GÜCÜ VE ŞİDDETİ FAZLA OLANLAR DİKKAT ÇEKER.

Yukarıdaki kaplan resimlerine, ilk baktığınızda büyük olasılıkla; öncelikle büyük kaplanı görmüşsünüzdür. Sonra, “Ötekiler de ikişer ikişer aynı resimlermiş.” diye zihninizden geçirmişsinizdir.  Fabrikada gürültü içinde çalışan kişi - eğer dikkatini gürültüye yöneltmezse- bu gürültüleri pek duymaz. Başka taraftan daha şiddetli, farlı bir ses gelirse o tarafa bakar. Diğerlerinden farklı giyinen kişi dikkatleri üzerinde toplar.
ORTAMDAKİ DEĞİŞİKLİKLER,  BİREYİN DİKKATİNİ ETKİLER.
 Değiştirilen koltuk takımı, tanıdığımızın görülmedik bir davranışı,  okumakta olduğunuz bu yazıdaki büyük yazılar.
KİŞİLERİN DİKKATLERİ; ONLARIN AMAÇLARI, MERAKLARI,  GEREKSİNİMLERİ İLGİ VE İSTEKLERİ DOĞRULTUSUNDA GERÇEKLEŞİR.
 Bu konu, yazımızın “Dikkatle İlgili Bazı Özellikler” bölümünde örneklendiriliyor.

DİKKAT ÇEŞİTLERİ
Dikkat, “oluşumu” yönünden incelendiğinde iki başlık altında incelenebilir:
İstemsiz (kendiliğinden) dikkat: Bazı nesneler, istesek de istemesek de dikkatimizi çeker, dikkatimizi ona yöneltiriz. İçten gelen dikkatimizin kendiliğinden bir nesneye yönelmesine “istemsiz dikkat” denir. Bu tür olaylarda; uyarıcı, dikkat çekicidir.  Ör. Düşen kişiye herkes bakar. Bazı güçlü uyarıcılarla çocuğun dikkati çekilerek; eğitimde çocuğun istemsiz dikkatinden yararlanılabilir. Eğitimde asıl önemli olan istemli dikkattir.
İstemli (iradi) dikkat: Bazı durumlarda dikkatimizi, bir nesne, bir olay ya da bir işe yöneltebilmemiz için kendimizin bir çabası gerekir. Dikkatimizin,  kendi isteğimizle bir nesne ya da olaya yönelmesine “istemli dikkat” denir. Araba süren kişiler veya ders çalışan kişiler,   iş yaptıkları sürece çabalayarak dikkatlerini işlerine yoğunlaştırmak zorundadırlar. Aksi halde ya işlerini yapamazlar ya da işlerini yanlış yaparlar. İstemli dikkat,  tüm işlerde başarının anahtarıdır.
     DİKKATLE İLGİLİ BAZI ÖZELLİKLER
BİREYLERİN DİKKAT SÜRELERİ VE DİKKAT YOĞUNLUKLARI,  KİŞİLERE VE KİŞİLERİN YAŞLARINA GÖRE BİREYSEL FARKLILIKLAR GÖSTEREBİLİR.
 Bireylerin uyarıcılara odaklanma yoğunlukları birbirlerinden farklı olduğu gibi uyarıcılara odaklanma süreleri de birbirlerinden farklıdır. Ayrıca her bireyin kendi gelişim evrelerindeki dikkat süresi ve dikkat yoğunlukları da birbirini tutmaz. Okul öncesi dönemdeki çocukların, dikkat süreleri ve dikkat yoğunlukları azdır. Bireyin gelişimiyle birlikte kişilerin dikkat süre ve yoğunluğu artar. Bireyin yaşlanmasıyla, tüm diğer zihinsel durumlarında olduğu gibi, kişinin dikkatinde de gerilemeler gözükebilir.
KİŞİLERİN DİKKATLERİ; ONLARIN AMAÇLARI, MERAKLARI,  GEREKSİNİMLERİ İLGİ VE İSTEKLERİ DOĞRULTUSUNDA YOĞUNLAŞIR.
 Yani her bireyin odaklandıkları nesneler farklılıklar gösterebilir. Yaşla beraber bireyin ilgi ve gereksinimleri değişeceğinden, bireylerin farklı yaşlarda odaklandıkları nesneler birbirinden farklı olacaktır.

Bitişik resim, değişik çocuklara gösterilirse, ilk baktıkları ve dikkatlerini yoğunlaştırdıkları resimler birbirinden farklı olacaktır. Açlıkla boğuşan çocuk gözünü tabağa dikip ağzını sulandırırken, bisiklete gereksinimi olan çocuk bisiklete, top oynamayı seven ancak topu olmayan çocuk topa bakacaktır. Gerçeği olmayıp resim oldukları için, ya da merak ve ilgileri olmadığı için,  bazı çocuklar da uyarılmayacaklar resme bakıp geçecekler.
TV almaya niyetli bir kişi, televizyonunu bir ay sonra alacağını planlamış olsa bile, çarşıda gezinirken dikkati televizyonlardadır. Diğer vitrinleri görmezden gelirken TV vitrinlerine gözü kaçar.
BİREYLER, AYNI ANDA FARKLI NESNE YA DA OLAYLARA DİKKATLERİNİ YÖNELTEBİLİRLER.(=DİKKAT BÖLÜNMESİ)
 İnsan zihni aynı anda birçok zihinsel işlevleri yerine getirebilmektedir. Dikkatini birden çok nesne ve olaylara yöneltebilmektedir. Ancak bu durum, yöneltilen nesnelere olan dikkatin yoğunluğunu ve süresini azaltır, Ör. Seyir halindeki otobüs sürücüsü, tüm yol boyunca dikkatini arabasından ayırmadığı gibi; dikkatini yola, başka arabalara, trafik işaretlerine dikiz aynasına yönlendirirken dikkatinin bir bölümünü de telefonla konuşmaya ayırabiliyor. Bu durumda, asıl odaklandığı nesnede sürücünün dikkati biraz yoğunken, diğer nesnelere olan dikkati azalıyor ya da tümüyle kayboluyor. Sürücü, telefonla veya birileriyle konuşurken, konuşmaya fazla odaklandığı için, arabaya az odaklanıyor veya arabaya hiç odaklanamayarak kaza yapabiliyor.
Benzer biçimde, yolda yürüyorken; telefonda konuşanlar, yaşlılar ve küçüklerde de dikkat bölünmüşlüğü ve dikkat dağınıklığı olduğundan, herhangi bir kazanın olmaması için onların yanlarından geçerken, sürücülerin daha dikkatli olmaları gerekir.
KİŞİ, KENDİ İRADESİYLE VE ÇABASIYLA DİKKATİNİN SÜRESİNİ VE YOĞUNLUĞUNU ARTIRABİLİR, İSTEDİĞİ NESNEYE DİKKATİNİ YÖNELTEBİLİR, İSTEDİĞİ NESNEDEN DİKKATİNİ ÇEKEBİLİR.
Sınıfta bir ders boyunca dikkatini toparlamakta zorlanan öğrenci, biraz kendini zorlayarak 2-3 saat süren merkezi sınavda bir an bile dikkatini dağıtmıyor. Üstelik soruları anlayabilmek ve çözebilmek için dikkatini en yoğun şekilde soru kitapçığına daha doğrusu sınava odaklanabiliyor.
 İnsanların yalnızca dıştan gelen uyarıcılara dikkat etmeyip, dikkatini istediği olaya, işe vb. yöneltmesi; dikkatini verdiği eylemdeki başarısını artıracaktır.
HER ÇEŞİT TEŞVİKLERLE,  BİREYLERİN, YAPTIKLARI İŞLERE YÖNELTTİKLERİ DİKKATİN SÜRE VE YOĞUNLUĞU ARTIRILABİLİR.
 Kişi, bir şeyi yapmaya teşvik dildiği zaman içten gelen dikkatini daha iyi kullanır. Ör. Yapacağı iş sonunda ödül alacağına bilen çocuk, işini daha dikkatle yapar. Dersten önce, “derste neyin işleneceği, derse katılmakla ne gibi kazanımlar elde edecekleri” açıklanan öğrenciler, derse daha dikkatle katılacaklardır.
DİKKATLE İLGİLİ ÖZELLİKLERDEN EĞİTİMDE YARARLANMA
Dikkatle ilgili bu özelliklerden yararlanılarak, öğrencilerin dikkatini çeken uygulamalar gerçekleştirilir; eğitimde daha iyi bir seviyeye gelinebilir. Bu bağlamda Öğretmen; dikkat konusunda öğrencilerin bireysel farklılıklarını, ilgi ve gereksinimlerini dikkate alır; onların dikkatlerini canlı tutmak için çeşitli teşvik önlemlerine başvurur; derslerde öğrencilerine zengin uyarıcılar sunar; öğrencilerin dikkatlerini canlı tutmaları için bireysel olarak çaba göstermeleri gereğini öğretir ve tüm bunları uygular. Böylece öğrencilerin dikkat yoğunlukları artırılarak onların daha başarılı olmaları sağlanır.

           DİKKAT DAĞINIKLIĞI

Dikkat dağılması, bireyin yöneldiği odak noktasının, yani bireyin dikkatini yönelttiği nesne ve olayın değişmesi dikkat dağılımıdır. Kısaca,  kişinin yapacağı işe odaklanamaması, dikkatini o işe verememesi durumudur. Ör. Çocuk öğretmenini dinlerken içinden başka şeyler düşünür. Dikkatini söylenenlere değil içinden geçenlere verir. Bir başkası, kitap okurken TV’deki bir film dikkatini çeker. Okuduğundan bir şey anlamaz. Çünkü çocuğun dikkati yazıya değil TV’ye yöneliktir.
       Dikkati Toparlayamamanın Nedenleri 
 Dikkat dağınıklığının;  biyolojik, ruhsal ve çevresel nedenleri olabilir. Biyolojik ve psikolojik  yönünü hekimlere bırakarak, kişinin dikkatinin dağılmasına yol açan ruhsal ve çevresel etkenleri inceleyelim:
 Dikkat Verilen Olay ve Nesnenin Uzun Sürmesi ve sıkıcılığı: Fazla uzun süren dikkat beyni yorar. Uzun süre kitap okuduktan veya TV izledikten sonra beynimizin yorulduğunu hepimiz fark etmişizdir. Uzun süreli dikkat durumunda, kişi dikkat etmeye çaba gösterse de beyin bir süre sonra yorulmaya, uyuşmaya başlar; hedef nesne ya da olaya dikkat yöneltilemez. Ör. Bir hatibin konuşmaları dinlenirken, ilk söylenenlere dikkat verilir. Konuşmacı konuşmayı uzatır ve ilginçlikten uzaklaştırırsa dinleyicilerin dikkati giderek azalır. Hatta bir süre sonra sıkılmaya başlarlar.
 Dikkat Yönelten Kişinin Yoğun Duygular Yaşaması: Kişinin aşırı üzüntü, korku, sevinme gibi yoğun duygular yaşaması, dikkatini bu duygulara ya da bu duyguları yaratan olaylara yöneltmesine neden olur. Birey, dikkatini yönlendirmesi gereken noktaya, odaklanamaz. Evde anne-baba kavgasını izleyen çocuk,  bir maçı az önce kazanan çocuk veya dersini yapmadığı için az önce azarlanan çocuk dikkatini; -öğretmen ders işlerken-  derse yöneltmeyip yaşadığı yoğun duygulara yönlendirebilir ve dersten bir şey anlamaz. Onu derse katmak için öğretmenin özel bir çabası gerekebilir.
 Uykusuzluk: Yorgun beyin uyuyarak dinlenir, yeniden başarım ( performans) kazanır. Uykusuz kalan beyin gücünü kaybeder, tüm diğer zihinsel işlevlerde olduğu gibi dikkatte de bir gerileme söz konusu olur,  kişide dikkat dağınıklığı gözlenir. Beyin dikkat etmek için daha çok güç ve enerji harcar.
Zihinsel Yorgunluk: Uykusuzlukta olduğu gibi zihinsel yorgunluk durumunda da beynin çalışmasında azalma göze çarpar. Dikkat süresi, yoğunluğu azalır; odak noktası değişir, istenilen hedefe dikkat verilemez. Bu nedenle, okulda dersler arasında,  15-20 dakikalık dinlenmelere yer verilerek öğrencilerin dikkatlerini yeniden toparlamaları sağlanıyor.
 Eğitimsiz Dikkat: Dikkatini nasıl odaklandıracağını bilemeyen kişi (özellikle çocuklar) kendi gücünü, çabasını kullanamaz. Birey bu konuda eğitilirse,  beyni,  yavaş yavaş dikkat etmeye alışır, giderek zihninin performansı artar. Ör: Derse nasıl dikkat edeceğini bilmeyen çocuk, derste iken ders dışı farklı şeyler düşünebilir.
 İşe veya derse dikkatlerini nasıl yönlendirecekleri, çocuklara öğretilmeli.
 Yetersiz ve Dengesiz Beslenme: Beyne yeteri kadar kan ve oksijenin gitmemesi, beynin biyolojik olarak olumsuz yönde etkilenmesine neden olur. Beyindeki elektriklenmenin ve enerji kapasitesinin artırılması, beyin dokusunun korunması ve geliştirilmesi için yeterli ve dengeli beslenmek gerekir. Özellikle iyi bir sabah kahvaltısı yapılmazsa, beyin gerekli enerjiyi bulamayacağı için kişide; uyku hali, dikkat dağınıklığı,  öğrenme güçlüğü vb. olumsuzluklar göze çarpar.
 Ortamın Uygun Olmaması: Bireyin aynı anda birçok uyarıcılarla karşılaşması, kişinin ruhsal durumuna uymayan ortamlar, onun dikkatini dağıtabilir. Ör: Gürültülü sınıf çocuğun dikkatini dağıtabilir.
 Sonuç: Çocuğun derslerde ve sınavlarda başarılı olabilmesi için,  onun dikkatini dağıtan yukarıda belirtilen olumsuz etkenlerin ortadan kaldırılması veya azaltılması gerekir.       

            Dikkat Eksikliği

  Dikkat eksikliği, “ kişinin, genellikle zihin yapısından ileri gelen,  dikkat vermesinde ve sürdürmesindeki güçlük” anlamındadır. Dikkat dağınıklığından farklıdır. Hiperaktivite ve disleksi (okuma güçlüğü) vb. durumlarda dikkat eksikliğinden söz edilebilir. Böylesi durumlarda hekim yardımından yararlanılmalı.

Sonraki yazı: AİLE VE OKULDA ÇOCUĞUN DİKKAT EĞİTİMİ
        
                Hoşça kalın.

16 Şubat 2019 Cumartesi

OKUDUĞUNU ANLAYABİLMENİN TEKNİKLERİ


     Bir önceki yazıda, “Anlama” ile ilgili açıklamalara yer verilmiş; okuduğumuz metni anlayamamanın nedenleri, anlamanın alt yapısı ve ölçütü, zor metinleri okumanın sakıncaları üzerinde durulmuştu.
     Bu yazıda anlama ile ilişkisi yönünden kısaca “Ezberleme” olgusuna değinildikten sonra,”Okuduğumuz Metni Anlayabilmenin Teknikleri” açıklanacak. Bu teknikleri uyguladığımızda, anlamakta zorlandığımız yazıları, daha kolay anlayıp anlama yeteneğimizin gelişimine katkı sağlayacağız.
     Ezberlemek: “ Herhangi bir sözü, metni davranışı vb. olduğu gibi, eksiksiz biçimde akılda tutmak.” şeklinde tanımlanıyor.
                Anlamakla Ezberlemek Arasındaki Fark
     Anlayan kişi okuduğu yazıyı, kitaptan farklı bir şekilde kendi diliyle,  kendi tümceleriyle anlatabilir veya açıklayabilir; ezberleyen kişi ise yazıdaki bilgileri kendi diliyle ifade edemeyip, kitapta yazdığı şekilde söylemeye kalkar. O kişi, yazıdan bir şey anlamadığı için bilgileri ezberleyerek akılda tutmayı tercih etmiştir. Bunu hemen hepimizin yaşadığı bir örneklemeyle açıklayalım:
     Öğretmen, öğrencilerine:  “Bu akşam Malazgirt Savaşı’na çalışın, yarın anlattıracağım.”diyor. İyi çalışmaları için herhangi bir teşvikte bulunmuyor.
     Öğrenciler evlerinde derslerine çalışıyorlar. Olay yazısı olduğu için,   kitaptan bir-iki kez okuduktan sonra konularını kolaylıkla anlayıp anlatabiliyorlar.
     Öğretmen okulda herkese dersini anlattırıyor. Çoğunluk, takılmadan, kendilerine özgü dilleriyle şakır şakır anlatıyorlar.
     Öğretmen başka zaman Fen Bilgisinden “Enerji” konusunu anlatmalarını istiyor. Teşvik amacıyla da konuyu 5 dakika anlatana sözlü notu olarak 5; 4 dakika anlatana 4; 3 dakika anlatana 3…  vereceğini açıklıyor.
     Evde öğrenciler derslerine çalışıyorlar. Ne kadar okusalar da fazla bir şey anlamıyorlar. Çünkü konu ile ilgili ön bilgileri yeterli değil. İyi not alabilmek için bu kez “ezberleme” yöntemini deniyorlar. Konuyu anlamadıkları için, belli bölümleri kitapta yazdığı şekliyle ezberliyorlar.
     Öğretmen okulda derslerini anlattırıyor. Tam ezberleyemedikleri ve konudan bir şey anlamadıkları için öğrenciler, kitapta yazılanlara bezer bir şeyler söylüyorlar; ancak söyledikleri pek anlamlı değil. Konuşurken ikide bir takılıyorlar, ne söyleyeceklerini unutuyorlar vs.
     Gördüğümüz gibi birinci olayda teşvik yapılmadığı halde öğrenciler daha başarılı. Bilgi edinmek için, anlama değil de ezberleme yöntemini tercih edenler benzer sıkıntılar yaşıyorlar. Normalde tanımlar, şiirler gibi kısa yazılar ezberlenebilir. Ezber yeteneği çok üstün kişilere de rastlanmaktadır.
                Anlamanın Önemi
     Beyin, anlamlı bilgileri kabul eder ve saklar. İyi anlaşılan bilgiler, beyne kolaylıkla yerleşir ve uzun süre unutulmazlar. Ezberlemekse hem eziyetli, hem de ezberlenen bilgiler, kısa sürede unutuluyor.
               
               

OKUDUĞUNU ANLAYABİLMENİN TEKNİKLERİ
     Şimdi, o an okuyacağımız, biraz zor bir metinleri, anlayabilmek ve anlatabilmek için nelere dikkat edeceğimizi gözden geçirelim.
·         Uygun ortamda çalışma:  Özellikle zor yazılar okunurken, okuyucunun dikkatini dağıtabilecek her şey ortadan kaldırılmalı. Kimsenin olmadığı sessiz bir ortam seçilmeli.
·         Dikkatin okunan nesneye en iyi biçimde odaklanması: Okuyan kişi, gözünü, kulağını, beynini kısacası tüm varlığını okunan yazıya yöneltmeli. Okunan yazının dışında başka hiçbir şey düşünülmemeli. Kişi yazıdaki olguları kendi yaşıyormuş gibi hayal kurmalı; yazıdaki olay ve bilgileri zihninde tutmaya çalışmalıdır. Bu yöntem, alışılana kadar öğrencilere öğretilmeli. Çünkü özellikle küçük öğrenciler,  dikkatlerini nasıl toparlayacaklarını bilmezler.
NOT: Kişinin yoğun duygular yaşaması, uykusuzluk, yorgunluk,enerji yetersizliği vb. etkenler onun anlama seviyesini olumsuz yönde etkiler: Okuyucunun; aşırı sevinç, üzüntü, korku, kaygı vb. yoğun duygular yaşaması, o kişinin dikkatini tam olarak toparlayamamasına ve okuduğu yazıdan bir şey anlamamasına neden olabilir.
    Yeteri kadar uyumamış, gıdasını almamış ve özellikle zihinsel yönden yorgun kişiler, uyuklama hali, dikkat toplamada yetersizlik gibi durumlarla karşılaşabilirler.
    Zihnimizin çalışması için yeteri kadar besin alınmış olmalı. Beynin enerji kaynağı, sadece glikoz yani şekerdir. Ancak beyin yapımızın ve bedenimizin sağlıklı olması için her tür besinden almamız gerekir.
     Kişi başlangıçta anladığı bir yazıyı, belli bir süre sonra anlamakta güçlük çekiyorsa, zihinsel yorgunluk ve dikkat dağınıklığından söz edilebilir. 10-20 dakika hiçbir şey yapmadan zihnini dinlendirip çalışmasına devam ederse anlama seviyesi de artacaktır. (okuldaki ders ve dinlenme saatleri gibi) Uzun süre dinlenmek, çalışmaya karşı ilgi ve isteği azaltabilir.
·         Okurken sözlük, ansiklopedi, internetten yararlanma: Okunan yazıdaki, bilinmeyen sözcük veya anlaşılamayan bilgilere, başvuru kitapları ya da internetten ulaşılırsa; okunan yazı daha iyi anlaşılır duruma gelir. Kişinin kendi bilgileriyle bağlantı kurulur. Böylece okunan yazı daha iyi anlaşılır.
·         Noktalama işaretlerine dikkat etme. Noktalama işaretlerinde gerekli duraksamalar yapılarak anlam karışıklığı giderilir.
·         Okurken zihinde canlandırmalar yapma: Okunan parçadaki olaylar zihinde tasarlanır, canlandırılır; bildiği bir şeylere benzetilir, karşılaştırılır. Böylece okunan yazılar daha anlamlı hale gelmiş olur. Örneğin: Elipsi anlamayan çocuk,  “yumurtanın resmi gibi bir şey” diye zihninde canlandırıyor; böylece elipsi yumurtaya benzetip anlamlandırıyor.
·         Yavaş, düşünerek, çözümleyici ve seçici okuma: Aslında hızlı okumak, her zaman için önemlidir. Ancak okunan metni anlamakta güçlük çekiliyorsa; okuma hızı azaltılır. Beyin anlamaya daha çok zaman ayıracağı için beyin daha iyi düşünür, sözcük ve tümcelerin anlamlarına tek tek dikkat edilerek okunan kısım, daha iyi algılanır. Böylece eski bilgilerle ayrıştırma,  birleştirme,  karşılaştırma, benzetme ve tasarlamalar yapılarak okunan yazı daha iyi kavranır. Okuma hızının aşırı yavaşlatılması ise işleri tersine döndürür. Beyin yorulur, yazıya karşı ilgi ve dikkat dağılır. Bunun için herkes, anlama ölçüsüne göre, okuma hızını ayarlamalı.
Sürekli zor metinlere çalışmak, anlama yeteneğinin körelmesine, okumaya karşı isteksizliğe neden olur. Kültürümüzü artırmamız için ağır kitaplar okumamız da gerekebilir. Bu konuda bir denge oluşturulmalı.  Zorunlu kalmadıkça çok fazla ağır kitaplar okunmamalı.

·         Okurken,  okunan kısımdan önceki kısımlara göz atma: Bazen, sonraki kısımlar okunduktan sonra, daha önce anlaşılmayan kısımlar anlaşılır duruma gelir. Yani başlangıçta anlamadığımız bölümleri biraz okuduktan sonra anlamaya başlarız. Çünkü yazıların gelişme bölümleri  çoğunlukla açıklayıcı niteliktedir. Onun için okurken anlamadığımız yerlere, zaman zaman geri dönüp göz atılmalı; yazının diğer tarafları ile ilişkilendirilip anlamaya çalışılmalı.
·         Okurken not alma, özet çıkarma, önemli kısımların altını çizme: Not alabilmek için doğal olarak, dikkatin daha yoğun bir şekilde metne yönlendirilmesi gerekir. Ayrıca yazarken daha farklı zihinsel öğeler de devreye girer; beyin daha iyi çalışır. Beyin yeni bilgilerle eski bilgileri ilişkilendirme ve düşünme fırsatını yakalar. Tüm bunlar anlamayı olumlu yönde etkiler. Öğrenilenler, daha kalıcı olur. Kısacası not alarak çalışanlar, kesinlikle daha iyi anlarlar.
·         Kendine göre farklı çalışma şekillerini uygulama: Okuyucuların kimisi, okunan metni, parça parça okuyup anlatarak; kimisi de tümünü okuyarak daha iyi anlarlar. Parça parça çalışanlar metnin bir bölümüne anlayana kadar çalışır; sonra başka bir bölüme geçerler. Metnin bütününe çalışanlar,  metnin tümünü anlayıncaya kadar tekrar  tekrar okurlar. İkisinin birleşimi “Bütün-Parça- Bütün” yöntemini uygulayanlar ise,  önce anlaşılamayan metnin tümünü okuyarak, yazı ile ilgili bir fikir edinirler. Sonra parça  parça okuyarak, okuduklarını anlatırlar. Sonunda metnin tümünü yeniden okuyarak bilgilerini birleştirirler. Okuduğunu anlama olayında, “Bütün-Parça-Bütün” metodundan olumlu sonuçlar elde edilmektedir.
·         Zihnin dinç ve açık olduğu zaman çalışma: Anlatılamayan konu ertelenip, zihnin yorgun olmadığı bir zamanda çalışıldığında beynin anlama kapasitesinin arttığı görülür. Organizmanın toparlanabilmesi için uyku ve yemekten sonra hemen çalışılmaz; en az yarım saatlik bir ara verildikten sonra çalışılabilir. Zihnin açık olduğu, 9-11 saatlerinin verimli olduğu söylense de herkesin en iyi bir şekilde yoğunlaştığı, farklı bir zaman dilimi vardır.
Kişiler; seviyelerine uygun yazı ve kitapları, tüm zaman dilimlerinde okuyabilirler.
·         Farklı aralıklarla çalışma: Anlatılamayan konu, ertelenip bir süre sora çalışıldığında ve bu işlem tekrarlandığında anlama işlevinin kolaylaştığı görülmüştür.
       Tekrarlamalar: Anlaşılmayan bir yazı anlık ve farklı aralıklarla ne kadar tekrarlanırsa, o kadar anlaşılır hale gelecektir.
      Ezberleme: Bir türlü anlaşılamayan tanım vb. yazılar ezberleniyor; bir süre sonra beyin bu ezber bilgiyi tanıyarak(eski bilgilerle bağdaştırarak)anlaşılır şekle sokuyor. Ör. Çocuk, kitaptaki “yüklem” tanımından başlangıçta hiçbir şey anlamıyor; kitapta geçen tanımı ezberliyor; zamanla tanımdan anlam çıkarmaya başlıyor; konu işlendikçe, sonunda yüklemin ne olduğunu kendi kendine sezip mantıklı bir şekilde kavrıyor.
     Son Söz: Tekniğine uygun ve yeteri kadar çalıştığımızda, yapılabilir her bir şeyi başarabileceğimiz gibi, uğraşılarımız ölçüsünde, beynimizin; anlama olgusuna, giderek yatkınlaşacağını ve okuduklarımızı daha iyi anlayabileceğimizi unutmayalım.
     Bu yazının öncesi: OKUDUĞUMU ANLAYAMIYORUM, ulaşmanız için bu renkli başlığı tıklamanız yeterli.
      
Teşekkürler!
16.02.2019
Dursun Bilgin
Güncelleme: 09.02.2020