Anne- baba, bakıcı, eğitimci, herkes... Kaçırılmayacak bir yazı! Başlıklara bakmanız bile yeterli..
GİRİŞ
Çocuğun eğitimini; aile okul, çevre, aile ve çevrenin
toplumsal ve ekonomik durumu etkiler.
Büyüdüğünde
çocuğumuzun olumsuzluklarından yakınmamak için, onu bilinçli bir biçimde küçük
yaşlarda eğitmeliyiz. Onun sağlıklı bir ruh ve kişiliğe sahip olması, kendisine vereceğimiz eğitimle gerçekleşecektir. Biz eğitmezsek; o, başkalarından
etkilenir. Çocuğumuz istediğimiz gibi olmaz, bize de pişmanlık kalır.
Etkili bir çocuk eğitimi
için, bazı bilgi ve teknikleri, bilmek ve uygulamak gerekir. Bu konuda kurslara
katılmak ya da araştırma yapmak büyük önem taşır. Bilinçsiz eğitimle, yine
çocuğumuz yanlışlıklara sürüklenebilir ve eğitimden istenilen sonuç alınamaz.
Bu kapsamda ciltler dolusu kitaplar yazılıyor. Bloğumun ana temasını da bu
konular oluşturuyor.
Bu yazıda, ailede iyi bir çocuk eğitimi için, kısaca bazı ipuçlarını vermeye çalışacağım.
EĞİTİMDE AİLENİN ÖNEMİ
Aile, çocuğun en çok etkilendiği ve onun eğitiminden,
bakımından birinci derecede sorumlu kurumdur.
“Çocuk, insan ilişkilerini belirleyen anlaşma, uzlaşma,
bağlılık, işbirliği gibi olumlu nitelikleri evde kazanır. Anlaşmazlık, çekişme
çatışma gibi olumsuz durumlarda takınacağı tutumları da evde öğrenir.”
(Atalay Yörükoğlu)
Çocuğun tüm kişisel, bilişsel ve ruhsal özelliklerinin
temeli ilkokul öncesinde atılmaktadır. En çok öğrenme, 0-6 yaş arasında
gerçekleşmektedir.
Nitelikli bir kişilik
için, ilkokul öncesi dönemdeki (0-6 yaş) eğitim, okuldaki eğitimden daha önemlidir.
Okullardaki eğitimi önemseyip büyük uğraşılar verirken, nedense çocuğumuzun
altı yaşından önceki eğitimini, fazla önemsemeyiz. Oysa çocuğumuzun sağlıklı
bir kişilik kazanabilmesi, okul öncesi eğitimle, özellikle ailenin verebileceği
nitelikli bir eğitimle mümkündür.
“Çocuk karakterinin tamamına yakınını, kişisel ve bilişsel
özelliklerinin % 80’ini yedi yaşından önce tamamlar.”(kaynak: internet, Serap
Duygulu)
Psikanaltik kurama göre, insanın ruhsal gelişimi, 0-3
yaşları arasında anneyle (veya annenin yerini tutan kişiyle) ilişkiler içinde
biçimlenmektedir. Freud'a göre "Yetişkinin davranışını, çocukluğundaki fazla doyum ya da doyumsuzlukları nedeniyle saplanıp kaldığı içgüdüleri yönetmektedir." (Rasim BAKIRCIOĞLU, Çocuk Ruh Sağlığı ve Uyum Bozuklukları)
Kendi kültürümüzden bir söz: “Ağaç yaş iken eğilir.”
atasözümüz, çocukların küçükken eğitilmeleri gerektiğini; büyüdükçe
eğitilmelerinin zorlaşacağını en veciz bir şekilde dile getirmemiş midir?
Çocuğu, hatalı davranışa sürüklememek önemlidir. Ancak çocuk
herhangi bir hatalı davranışa başlamışsa, hatalı davranışlar, ne kadar erken
yaşta düzeltilirse çözüm o kadar kolay olur. Tekrarlanan davranışlar -yanlış da
olsa- zamanla alışkanlık haline gelecektir.
Küçükken iyi eğitilmemiş bir kişiyi, okulda ve sonraki
aşamalarda düzeltmek oldukça zor bir durumdur.
Bireyin kişilik eğitiminde, aile ön plandayken, bilişsel
eğitim ve çocuğu hayata hazırlama bakımından okulun önemi de yadsınmayacak bir
gerçektir.
Ailede iyi eğitilmiş çocuk, çevreden gelen
olumsuzluklardan fazla etkilenmez. Aile vereceği eğitimle,
çevreden(arkadaş, TV, internet vb.) gelebilecek olumsuzlukları en aza
indirebilir, hatta tümüyle ortadan kaldırabilir.
Görüldüğü üzere insanın; zihinsel, ruhsal, sonuçta kişisel
yapılarının büyük bölümü yedi yaşından önce şekillenmekte... Biz, bu önemli
yapıların, en uygun biçimde şekillenmesini ve gelişimini sağlamak için, okul
öncesi eğitime gereken önemi vermeliyiz. Bu anlamda çocukla ilgilenecek
kişiler, gerekli eğitimden geçirilmeli. Kreş, gündüz bakım evleri ve
anaokulları yaygınlaştırılıp daha iyi hizmet vermeleri sağlanmalı.
AİLEDE ÇOCUĞUN EĞİTİMİ NASIL GERÇEKLEŞİYOR?
Anne karnındaki çocuk, annenin yemesinden, içmesinden, onun
duygusal durumundan, kullandığı ilaçlardan vb. etkilenir.
Her çocuk, kendine özgü kişilik özellikleri ile dünyaya
gelir. Bunun üzerine ilk çocukluk ve diğer evrelerde; aile, okul ve diğer
çevreden aldıkları ve kendi deneyimleri ile edinilen bazı özellikler onun kişiliğine eklenir. Bunların olumlu ya
da olumsuz olması, çocuğun kişilik yapısını etkiler.
Aile, çocuğuna istediği şekli verip yetiştirebilir. Burada
çocuğu çamurdan yapılmış bir heykele benzetecek olursak; Çocuğun doğuştan
getirdikleri= çamur, 1-6 yaşına kadar çocuğa verilenler= istenilen şekilde yapılan
heykel, 7 yaş ve sonrasında verilenler= heykelde yapılan düzeltmeler, rötuşlar olarak
düşünülebilir.
Aile, istediği şekilde çocuk yetiştirebilmek için, ona
olumlu davranışlar kazandırmaya çalışırken olumsuz davranışları edinmemesi için savaşım verir.
AİLEDE ETKİLİ BİR EĞİTİMİN PÜF NOKTALARI
Aile içerisinde bir çocuğun sağlıklı bir şekilde eğitilip
gelişmesi için şu noktalara dikkat edilmeli:
Çocuğunuzla
ilgilenin.
Dünyaya adım atmasıyla çocuğun eğitimi de başlar. Ör. Doğumdan
sonra annenin bebeğini kucağına alması, emzirmesi (biberon vermesi),sevmesi
çocuğa hemen başlangıçta bir güven duygusu aşılıyor. Çevresine olan güven
duygusunun temeli o an atılıyor. Karşıt olarak çocukla ilgilenilmezse,
gereksinimleri karşılanmazsa, çocukta bir tedirginlik ve güvensizlik duygusu
daha ilk gün ve ilk saatlerden başlamış oluyor.
Çocuklar kendileriyle ilgilenildiğinde ve kendilerine
gereken değer verildiğinde, kendilerini rahat hissediyorlar, mutlu ve özgüvenli
oluyorlar. Bunun için onları sevin, onlarla oyun oynayın ya da oyuna yönlendirin;
onlarla konuşun ve sorularını yanıtlayın. Siz ilgilenin, o açılsın. En iyi
gösterileri TV’den değil ondan izleyin.
Bebeğinizi; kucağınıza alın, sevin, okşayın. Bebeğinize gülün;
onunla konuşun; ona şarkılar, ninniler söyleyin.
Çocukla ilgilenmek, sürekli onunla beraber olmak değildir. Gözünüzün
onda olması koşuluyla, onu oyun vb. farklı uğraşılara yönlendirerek siz kendi
işlerinize bakabilirsiniz.
,
Bir yaşını
tamamlayana kadar çocuğun tüm isteklerini yerine getirin, tüm gereksinimlerini
karşılayın.
Sağlıklı bir ruh ve kişiliğe sahip olması için, öncelikle
doğumdan sonraki birinci yıl, sonra ikinci ve üçüncü yıllar, çocuk için büyük
önem taşır. İlk yıl çocuğun bütün istekleri karşılanmalı. Onun herhangi bir
ruhsal yara almaması için gereken özen gösterilmeli. Bebek gerektiği şekilde
beslenilip bakılmalı, korunmalı ve sevilmelidir.
Bir- bir buçuk yaşından sonra, aşırıya kaçmadan kural ve
programlara yavaş yavaş başlanılabilir.
Çocuklarınıza iyi
model olun. Hatalarınızı itiraf edin.
Tüm çocuklar iyi bir taklitçidirler
ve sevdiklerini daha çok taklit ederler. Çocuğumuz, öğrettiklerimizden çok bizi
taklit ederek davranışlarımızı öğrenir, kişiliğine katar.
Çocuğumuzu isteğimize
uygun olarak eğitebilmemiz için; biz yani çocuğun yakınındaki kişiler,
çocuğumuzun nasıl olmasını istiyorsak onun yanında öyle davranmalı veya öyle
görünmeliyiz. Doğaldır ki hatasız olmak olanaksızdır. Böyle bir durumda,
çocuğumuzun, hatalı davranışımızı öğrenmemesini istiyorsak, hatalı
davranışımızı çocuğa itiraf etmeliyiz. Yapılan hatadan sonra, “Bu davranışımla
sana kötü örnek oldum.” denildiğinde çocuk, doğru davranışların yanında, hatalı
davranışları da seçmeye başlayacak. Hatalı olduğunu bildiğinden o davranışı
benimsemeyecek ve yapmak istemeyecektir. Hata her zaman tekrarlanmadığı
sürece, bu tutumumuz; bizi çocuğumuzun gözünden düşürmez; tam tersine o
bizi daha çok sever.
Çocukların Cinsel Kimlik Oluşturmalarında Ailenin Önemi
Anne-babayı örnek alıp onlarla özdeşleşmelerinin diğer bir
önemi, çocukların kendi cinsel kimliklerini oluşturmalarında ortaya
çıkmaktadır. Kızlar, annelerine bakıp onu taklit ederek; erkekler, babalarına
bakıp onunla özdeşleşerek cinsel kimlik oluşturacaklardır. Yani onlara
benzeyerek kız veya erkek olmayı benimseyip o cinsten olmalarından kıvanç
duyacaklardır.
Çocukların, ileride cinsel kimlik karmaşası yaşamamaları
yani kendi cinsel kimliğini(kız veya erkek olmayı) tam benimsemeleri ve
durumlarından memnun olmaları için, anne- babanın bu konuda iyi örnek olması
önemlidir. Ayrıca ebeveynlerin çocuklarını; cinsel kimliklerine göre yönlendirmeleri,
onları uygun şekilde eğitip kız ya da erkeğe uygun ruhta yetiştirmeleri büyük
önem taşımaktadır.
Çocuğunuzun yanında
konuşurken olumsuz şeylerden söz etmeyin.
Çocuklar gördüklerini örnek
alırlar. Bunun yanında, işittiklerinden kendilerine göre ilginç bulduklarını da
zihinlerine kaydederler. Bunlar, doğrudan onun için söylenen sözler
olmayabilir. Çocuk, bir şeyle oyalanırken bile; büyükler, TV, radyo vb. nesnelerden
gelen konuşmalara kulak asarlar. Onlar, bir ölçüde duyduğu konuşmalardan
aldıkları iletilere koşullanır, onları doğru kabul eder, zihinlerine
yapıştırırlar.
Çocuklar, aldıkları iletilerin niteliğine göre etkilenebilir
ve bunları davranışlarına yansıtabilirler. Çocukların aldıkları iletiler,
olumlu ise onlar olumlu olarak etkilenirken mesajlar olumsuzsa çocuklarda
olumsuz yönde etkilenebilirler. Ör. Çocuk, anne-babanın kendi aralarındaki
konuşmalarında “herhangi bir yemeği sevmedikleri” mesajını almışsa, o da
ileride o yemeği sevmeyebilir. Herhangi bir kaynaktan ağza alınmayacak sözleri
duyan çocuk o sözleri sonraki zamanlarda kullanabilir. Ailesinin, o sözleri
kullandığı için kızacağını bilemez. Çocuk duyduklarını mantık süzgecinden
geçiremediği için, işittiği gibi algılar. Onları, büyüklerden duymuşsa çocuğa göre o
sözler; ilginç, doğru ve güzeldir. O sadece kopyalama, yapıştırma ve
yapıştırılan dosyayı açma işlemini uygulamıştır.
Kazandırılacak bilgi
ve beceriler, çocuğun yaşına uygun zamanlarda verilmeli; bu konuda onun
yetenekleri de göz önünde tutulmalı.
Aralarında küçük bireysel farklılıklar
olsa da, normal çocuklarda, her
bilgi ve becerinin kolaylıkla kazanılacağı bir yaş vardır. O yaştan önce ya da
sonra çocuğa verilecek bilgi ve beceriler, çocuğu olumsuz yönde etkileyebilir
ve çocuk başarılı olamaz. Bu konuda onun yetenekleri de dikkate alınmalı, ondan
yeteneğinin üzerinde büyük iş beklenmemeli. Ör. 4 yaşındaki normal bir
çocuk, okuma- yazmaya zorlanmamalı.
Zamanında tuvalet, konuşma, sayma vb. eğitimlere geçilmeli.
Çocuğunuzun toplumsal
yaşama uyum sağlaması için evde demokratik bir yaşantı oluşturun. Evde birlikte kararlar alınıyor. Birlikte
kurallar konuyor, sınırlar çiziliyor. Herkes kural ve kararların kendi yararına
olduğunu biliyor ve kural ve kararlara uygun davranıyor. Ailenin bir yöneticisi
var. Gelecekle ilgili planlar birlikte yapılıyor. Çocuğun ve ailedeki diğer
bireylerin görüşlerine değer veriliyor. Çocuk hep edilgin değil, o da doğuştan
gelen yapısı ve özellikleriyle anne-baba tutumlarına bir ölçüde yön veriyor.
Ailede sevgi, saygı, hoşgörü ortamı var. Aile bireyleri, neşeli ve dayanışma
içinde...
Böyle demokratik bir ortamda yetişen çocuk; girişken, kendini ifade eden, uyumlu, başarılı bir birey oluyor.
Baskınlık Durumu
Çocuğun hem yönetici hem yönetilen bir kişilik kazanması için,
orta yol izlenmeli. Hep onun dediğinin olması da zararlı, hiç olmaması da. Bu bakımdan istekleri belirli ve makul ölçülerde
karşılanmalı, isteklerinin karşılanmama nedenleri anlatılmalı. Tartışmalardan ara sıra galip çıkmasına izin verilmeli.
Böyle demokratik bir aile ortamında yetişen çocuk; girişken,
kendini ifade eden, uyumlu, başarılı bir birey oluyor.
Çocuğunuzu çevreye ve
topluma alıştırın.
Sürekli evde büyüyen ve dışarı çıkarılmayan çocuk,
sonradan dışarı çıktığında toplum ve diğer çevreden ürker ve tedirgin olur.
Çocuğunuzu arada sırada toplum içine çıkarın. Arkadaşa alıştırın. Dışarıda oyun
oynatın. Ona çevre incelemesi yaptırın.
Tutarlılık
Çocuğunuzun bocalamaması ve hangi davranışının kabul görüp görmediğini anlayabilmesi için anne-babanın ve diğer bakan kişilerin çocuğa karşı tutarlı davranmaları gerekir. Çocuğun farklı zamanlarda sergilediği olumlu ya da olumsuz davranışlarına karşı söylemlerimiz ve tepkilerimiz aynı olmalı.
Harçlık Sorunu
Çocuğa yaşına ve aile bütçesine uygun harçlık verilmeli. Bütçesine uygun harcama ve artırım alışkanlığı kazandırılmalı. Onun ileride uygulayacağı para politikasının temelleri, şimdi uyguladığımız eğitim ve uygulamalarla atılacaktır.
ÇOCUĞUNUZU RUHSAL SARSINTILARDAN UZAK TUTUN
Çocuk ne kadar
küçükse, aldığı ruhsal darbenin yarası o kadar büyük olur. Ruhsal
sarsıntıya uğramaması için büyükleri önemsediğimiz halde küçük çocukları
önemsemeyiz. Onların her şeyi unuttuğunu sanırız. Oysa durum tam tersinedir.
Psikanalitik kurama göre, çocuk yaşadığı acıları beynine
gömüyor. Kurama göre deyişle çocuk yaşadığı acıları bilinç dışına bastırıyor.
Unutulmuş gibi gözüken ve çocuğun hatırlayamadığı bu acı kalıntılar sonraki
zamanlarda çocuğun davranışlarını dolayısıyla onun kişiliğini olumsuz yönde
etkileyebiliyor. Kişi bu durumun farkında olamıyor. Büyükler, ruhsal
yaralanmalardan bu denli etkilenmiyorlar.
Yine aynı teoriye göre, erişkin ruh hastalıkları;
çocuklukta çekilen doyumsuzluklar, örseleyici yaşantılar ve saplantıların derin
izlerini taşırlar. Aldığı ruhsal darbenin uzun süreni ve şiddetli olanı çocuğu daha fazla etkiler.
Çocuğun kısa süreli ağlaması, bilinçli ağlaması,
sinirlenmesi, kısa süreli duygulanmalar vb. her normal insanın yaşayabileceği
yoğun olmayan, basit duyguları çocuğunuz da yaşayabilir.
ÇOCUKLARI RUHSAL YÖNDEN SAĞLIKLI BİR BİREY OLARAK YETİŞTİRMEK İÇİN
Onu şiddetten uzak
tutun.
Çocuk her türlü fiziksel
ve ruhsal şiddetten uzak tutulmalı. Aşırı baskı yapılmamalı. TV ve
bilgisayardaki şiddet sahnelerinden etkilenmemesi bu cihazlara bağımlılaşmaması
için; çocuk, ailenin rehberliği ve gözetiminde yaşına ve ruhuna uygun film izlemeli,
oyun oynamalı.
Çocuğun film ya da oyunlarda gördüğü kahraman ve
olaylardan etkilenmemesi için; en azından “oyun ve filmdeki kahramanların, olayların gerçek olmadığı, sadece insanları
eğlendirmek için insanlar tarafından tasarlandığı” bilgisi verilmeli.
Çocuğunuzun
yenemeyeceği korkuları onun içine sindirmeyin. Onları sonradan herhangi bir takıntıya
sürükleyecek söylem ve davranışlara yer vermeyin.
Çocuğu korkutarak eğitmek,
yarardan çok zarar sağlar. “Susmazsan öcü alır seni götürür.” “Hastalığımın
nedeni sensin.”vb. söylemler çocuğu korku ve kaygıya sürüklerken; “İşe giderken
önümden uğursuz biri geçti. İşlerim yolunda gitmedi” gibi gerçek dışı boş
sözler de kişinin kendinde olan takıntıyı çocuğa bulaştırır.
Çocukların yanında
kavga etmeyin.
Çocuğun ruhunu örseleyen bir durumdur. Kötü örnek olarak,
çocuğu kavgacılığa yönlendirir. Çocukta, ortada kalma endişesinin oluşmasına,
korku vb. yoğun duygular yaşamasına neden olur.
Başkalarına kızıp
hırsınızı çocuktan çıkarmayın.
Geçerli bir nedenden dolayı çocuk, kendisine
kızılmasını normal karşılayabilir. Ancak
eşine kızma veya yaşanan olumsuz bir durum nedeniyle hırsını çocuktan çıkarma, çocuğun
hak etmediği bir durumdur. Bu durum, çocuğu duygusal yönden olumsuz
etkileyeceği gibi, onun kişiliğinin bozulmasına da neden olabilir.
Çocuk ayrılıklardan
etkilenir.
Boşanmalar, bakıcıların sık sık değişmesi, annenin ayrılığı ya
da yoksunluğu; çocuktaki tedirginliği artırıyor, güven duygusunu zedeliyor.
Bunun için çocuğa bakan kişilerin, ondan uzun süreli ayrılmaması önerilir.
Ancak zorunlu ayrılma durumlarında çocuk, yeni duruma ruhsal olarak
hazırlanmalı; ayrılanın yerini tutan kişi aradaki boşluğu kapatmalı.
Çocuğa, en güvenli
limanın aile olduğunu öğretin.
Tüm olumlu uğraşılarında ailenin arkasında
olduğu belirtilmeli. Olumsuz davranışlarının, özellikle başkalarına zarar veren
davranışlarının ailece onanmayacağı; kendi hatalarından kendisinin sorumlu
olduğu, bu konularda dikkatli olması
gerektiği çocuğa öğretilmeli. Buna karşın başının sıkışması, “benim halim ne
olacak” dediği anlarda, ( durumu aileyle paylaşmanın oldukça sakıncalı olduğunu
bilmesine rağmen), ilk sığınacağı güvenli limanın aile olduğu kendisine
söylenmeli.
Birazda kısa kısa…
Çocuğa sorumluluk verin, uğraşılarında özgür bırakın. Onu kendinizle ve
başkalarıyla karşılaştırmayın. Onu aşağılamayın,aşırı da korumayın. Her çocuğa,
onun durumuna, kişilik yapısına göre özel davranın.
ÖNEMLİ SON NOT: Şu an açıklayacağım konunun doğruluğunda iddialı değilim. Ancak şu ana kadar edinmiş olduğum izlenimlerime göre, eğitimde hatta psikolojide atılacak adımlarda, “ORTA YOL” izlenmeli. Yani her yapılacak eylemin dengeli ve gerçekçi olması önemli. Her şeyin aşırısından ve azından beklenilen yarar gelmeyeceği gibi bazen zarar da gelebiliyor. Ör. Çocuğu ne kadar çok seversek daha mutlu olacağını, kişiliğine olumlu katkılar sağlayacağını düşünebiliriz. Oysa az sevilen çocukta özgüven ve özsaygı gelişiminde engellemelere rastlanırken, aşırı sevilen çocukta da özgüven gelişiminde gerilemeler söz konusu olabiliyor. Normal, sürekli ve gerçek sevgi ise çocuğu doyuruyor ve ondaki özgüven ve özsaygı gelişimini olumlu yönde tetikliyor.
Kişinin özgüveninin gelişiminde, sadece sevginin yeterli olmadığını, birçok farklı etkenin özgüven gelişiminde etkili olduğunu da hatırlatalım.
Kalın; esenlikle, mutlulukla...
Dursun BİLGİN
Güncelleme: 18/02/2023
Sonraki yazı: EVDE VE OKULDA TEK YÖNTEMLE TERBİYE