6 Ekim 2018 Cumartesi

AİLEDE ÇOCUK EĞİTİMİNİN PÜF NOKTALARI



Anne- baba, bakıcı, eğitimci, herkes... Kaçırılmayacak bir yazı! Başlıklara bakmanız bile yeterli..

GİRİŞ

Çocuğun eğitimini; aile okul, çevre, aile ve çevrenin toplumsal ve ekonomik durumu etkiler.

Büyüdüğünde çocuğumuzun olumsuzluklarından yakınmamak için, onu bilinçli bir biçimde küçük yaşlarda eğitmeliyiz. Onun sağlıklı bir ruh ve kişiliğe sahip olması, kendisine vereceğimiz eğitimle gerçekleşecektir. Biz eğitmezsek; o, başkalarından etkilenir. Çocuğumuz istediğimiz gibi olmaz, bize de pişmanlık kalır.

Etkili bir çocuk eğitimi için, bazı bilgi ve teknikleri, bilmek ve uygulamak gerekir. Bu konuda kurslara katılmak ya da araştırma yapmak büyük önem taşır. Bilinçsiz eğitimle, yine çocuğumuz yanlışlıklara sürüklenebilir ve eğitimden istenilen sonuç alınamaz. Bu kapsamda ciltler dolusu kitaplar yazılıyor. Bloğumun ana temasını da bu konular oluşturuyor.

Bu yazıda, ailede iyi bir çocuk eğitimi için,  kısaca bazı ipuçlarını vermeye çalışacağım.


EĞİTİMDE AİLENİN ÖNEMİ

Aile, çocuğun en çok etkilendiği ve onun eğitiminden, bakımından birinci derecede sorumlu kurumdur.

“Çocuk, insan ilişkilerini belirleyen anlaşma, uzlaşma, bağlılık, işbirliği gibi olumlu nitelikleri evde kazanır. Anlaşmazlık, çekişme çatışma gibi olumsuz durumlarda takınacağı tutumları da evde öğrenir.” (Atalay  Yörükoğlu)

Çocuğun tüm kişisel, bilişsel ve ruhsal özelliklerinin temeli ilkokul öncesinde atılmaktadır. En çok öğrenme, 0-6 yaş arasında gerçekleşmektedir.

Nitelikli bir kişilik için, ilkokul öncesi dönemdeki (0-6 yaş) eğitim, okuldaki eğitimden daha önemlidir. Okullardaki eğitimi önemseyip büyük uğraşılar verirken, nedense çocuğumuzun altı yaşından önceki eğitimini, fazla önemsemeyiz. Oysa çocuğumuzun sağlıklı bir kişilik kazanabilmesi, okul öncesi eğitimle, özellikle ailenin verebileceği nitelikli bir eğitimle mümkündür.

“Çocuk karakterinin tamamına yakınını, kişisel ve bilişsel özelliklerinin % 80’ini yedi yaşından önce tamamlar.”(kaynak: internet, Serap Duygulu)

Psikanaltik kurama göre, insanın ruhsal gelişimi, 0-3 yaşları arasında anneyle (veya annenin yerini tutan kişiyle) ilişkiler içinde biçimlenmektedir. Freud'a göre "Yetişkinin davranışını, çocukluğundaki fazla doyum ya da doyumsuzlukları nedeniyle saplanıp kaldığı içgüdüleri yönetmektedir." (Rasim BAKIRCIOĞLU, Çocuk Ruh Sağlığı ve Uyum Bozuklukları)

Kendi kültürümüzden bir söz: “Ağaç yaş iken eğilir.” atasözümüz, çocukların küçükken eğitilmeleri gerektiğini; büyüdükçe eğitilmelerinin zorlaşacağını en veciz bir şekilde dile getirmemiş midir?

Çocuğu, hatalı davranışa sürüklememek önemlidir. Ancak çocuk herhangi bir hatalı davranışa başlamışsa, hatalı davranışlar, ne kadar erken yaşta düzeltilirse çözüm o kadar kolay olur. Tekrarlanan davranışlar -yanlış da olsa- zamanla alışkanlık haline gelecektir.

Küçükken iyi eğitilmemiş bir kişiyi, okulda ve sonraki aşamalarda düzeltmek oldukça zor bir durumdur.

Bireyin kişilik eğitiminde, aile ön plandayken, bilişsel eğitim ve çocuğu hayata hazırlama bakımından okulun önemi de yadsınmayacak bir gerçektir.

 Ailede iyi eğitilmiş çocuk, çevreden gelen olumsuzluklardan fazla etkilenmez. Aile vereceği eğitimle, çevreden(arkadaş, TV, internet vb.) gelebilecek olumsuzlukları en aza indirebilir, hatta tümüyle ortadan kaldırabilir.

Görüldüğü üzere insanın; zihinsel, ruhsal, sonuçta kişisel yapılarının büyük bölümü yedi yaşından önce şekillenmekte... Biz, bu önemli yapıların, en uygun biçimde şekillenmesini ve gelişimini sağlamak için, okul öncesi eğitime gereken önemi vermeliyiz. Bu anlamda çocukla ilgilenecek kişiler, gerekli eğitimden geçirilmeli. Kreş, gündüz bakım evleri ve anaokulları yaygınlaştırılıp daha iyi hizmet vermeleri sağlanmalı.

AİLEDE ÇOCUĞUN EĞİTİMİ NASIL GERÇEKLEŞİYOR?

Anne karnındaki çocuk, annenin yemesinden, içmesinden, onun duygusal durumundan, kullandığı ilaçlardan vb. etkilenir.

Her çocuk, kendine özgü kişilik özellikleri ile dünyaya gelir. Bunun üzerine ilk çocukluk ve diğer evrelerde; aile, okul ve diğer çevreden aldıkları ve kendi deneyimleri ile edinilen bazı özellikler onun kişiliğine eklenir. Bunların olumlu ya da olumsuz olması, çocuğun kişilik yapısını etkiler.

Aile, çocuğuna istediği şekli verip yetiştirebilir. Burada çocuğu çamurdan yapılmış bir heykele benzetecek olursak; Çocuğun doğuştan getirdikleri= çamur, 1-6 yaşına kadar çocuğa verilenler= istenilen şekilde yapılan heykel, 7 yaş ve sonrasında verilenler= heykelde yapılan düzeltmeler, rötuşlar olarak düşünülebilir.

Aile, istediği şekilde çocuk yetiştirebilmek için, ona olumlu davranışlar kazandırmaya çalışırken olumsuz davranışları edinmemesi için savaşım verir.

AİLEDE ETKİLİ BİR EĞİTİMİN PÜF NOKTALARI

Aile içerisinde bir çocuğun sağlıklı bir şekilde eğitilip gelişmesi için şu noktalara dikkat edilmeli:

Çocuğunuzla ilgilenin. 
Dünyaya adım atmasıyla çocuğun eğitimi de başlar. Ör. Doğumdan sonra annenin bebeğini kucağına alması, emzirmesi (biberon vermesi),sevmesi çocuğa hemen başlangıçta bir güven duygusu aşılıyor. Çevresine olan güven duygusunun temeli o an atılıyor. Karşıt olarak çocukla ilgilenilmezse, gereksinimleri karşılanmazsa, çocukta bir tedirginlik ve güvensizlik duygusu daha ilk gün ve ilk saatlerden başlamış oluyor.

Çocuklar kendileriyle ilgilenildiğinde ve kendilerine gereken değer verildiğinde, kendilerini rahat hissediyorlar, mutlu ve özgüvenli oluyorlar. Bunun için onları sevin, onlarla oyun oynayın ya da oyuna yönlendirin; onlarla konuşun ve sorularını yanıtlayın. Siz ilgilenin, o açılsın. En iyi gösterileri TV’den değil ondan izleyin.

Bebeğinizi; kucağınıza alın, sevin, okşayın. Bebeğinize gülün; onunla konuşun; ona şarkılar, ninniler söyleyin.

Çocukla ilgilenmek, sürekli onunla beraber olmak değildir. Gözünüzün onda olması koşuluyla, onu oyun vb. farklı uğraşılara yönlendirerek siz kendi işlerinize bakabilirsiniz.
,
Bir yaşını tamamlayana kadar çocuğun tüm isteklerini yerine getirin, tüm gereksinimlerini karşılayın
Sağlıklı bir ruh ve kişiliğe sahip olması için, öncelikle doğumdan sonraki birinci yıl, sonra ikinci ve üçüncü yıllar, çocuk için büyük önem taşır. İlk yıl çocuğun bütün istekleri karşılanmalı. Onun herhangi bir ruhsal yara almaması için gereken özen gösterilmeli. Bebek gerektiği şekilde beslenilip bakılmalı, korunmalı ve sevilmelidir.

Bir- bir buçuk yaşından sonra, aşırıya kaçmadan kural ve programlara yavaş yavaş başlanılabilir.

Çocuklarınıza iyi model olun. Hatalarınızı itiraf edin. 
Tüm çocuklar iyi bir taklitçidirler ve sevdiklerini daha çok taklit ederler. Çocuğumuz, öğrettiklerimizden çok bizi taklit ederek davranışlarımızı öğrenir, kişiliğine katar.

Çocuğumuzu isteğimize uygun olarak eğitebilmemiz için; biz yani çocuğun yakınındaki kişiler, çocuğumuzun nasıl olmasını istiyorsak onun yanında öyle davranmalı veya öyle görünmeliyiz. Doğaldır ki hatasız olmak olanaksızdır. Böyle bir durumda, çocuğumuzun, hatalı davranışımızı öğrenmemesini istiyorsak, hatalı davranışımızı çocuğa itiraf etmeliyiz. Yapılan hatadan sonra, “Bu davranışımla sana kötü örnek oldum.” denildiğinde çocuk, doğru davranışların yanında, hatalı davranışları da seçmeye başlayacak. Hatalı olduğunu bildiğinden o davranışı benimsemeyecek ve yapmak istemeyecektir. Hata her zaman tekrarlanmadığı sürece, bu tutumumuz; bizi çocuğumuzun gözünden düşürmez; tam tersine o bizi daha çok sever.

Çocukların Cinsel Kimlik Oluşturmalarında Ailenin Önemi

Anne-babayı örnek alıp onlarla özdeşleşmelerinin diğer bir önemi, çocukların kendi cinsel kimliklerini oluşturmalarında ortaya çıkmaktadır. Kızlar, annelerine bakıp onu taklit ederek; erkekler, babalarına bakıp onunla özdeşleşerek cinsel kimlik oluşturacaklardır. Yani onlara benzeyerek kız veya erkek olmayı benimseyip o cinsten olmalarından kıvanç duyacaklardır.

Çocukların, ileride cinsel kimlik karmaşası yaşamamaları yani kendi cinsel kimliğini(kız veya erkek olmayı) tam benimsemeleri ve durumlarından memnun olmaları için, anne- babanın bu konuda iyi örnek olması önemlidir. Ayrıca ebeveynlerin çocuklarını; cinsel kimliklerine göre yönlendirmeleri, onları uygun şekilde eğitip kız ya da erkeğe uygun ruhta yetiştirmeleri büyük önem taşımaktadır.

Çocuğunuzun yanında konuşurken olumsuz şeylerden söz etmeyin. 
Çocuklar gördüklerini örnek alırlar. Bunun yanında, işittiklerinden kendilerine göre ilginç bulduklarını da zihinlerine kaydederler. Bunlar, doğrudan onun için söylenen sözler olmayabilir. Çocuk, bir şeyle oyalanırken bile; büyükler, TV, radyo vb. nesnelerden gelen konuşmalara kulak asarlar. Onlar, bir ölçüde duyduğu konuşmalardan aldıkları iletilere koşullanır, onları doğru kabul eder, zihinlerine yapıştırırlar.

Çocuklar, aldıkları iletilerin niteliğine göre etkilenebilir ve bunları davranışlarına yansıtabilirler. Çocukların aldıkları iletiler, olumlu ise onlar olumlu olarak etkilenirken mesajlar olumsuzsa çocuklarda olumsuz yönde etkilenebilirler. Ör. Çocuk, anne-babanın kendi aralarındaki konuşmalarında “herhangi bir yemeği sevmedikleri” mesajını almışsa, o da ileride o yemeği sevmeyebilir. Herhangi bir kaynaktan ağza alınmayacak sözleri duyan çocuk o sözleri sonraki zamanlarda kullanabilir. Ailesinin, o sözleri kullandığı için kızacağını bilemez. Çocuk duyduklarını mantık süzgecinden geçiremediği için, işittiği gibi algılar.  Onları, büyüklerden duymuşsa çocuğa göre o sözler; ilginç, doğru ve güzeldir. O sadece kopyalama, yapıştırma ve yapıştırılan dosyayı açma işlemini uygulamıştır.

Kazandırılacak bilgi ve beceriler, çocuğun yaşına uygun zamanlarda verilmeli; bu konuda onun yetenekleri de göz önünde tutulmalı. 
Aralarında küçük bireysel farklılıklar olsa da, normal çocuklarda, her bilgi ve becerinin kolaylıkla kazanılacağı bir yaş vardır. O yaştan önce ya da sonra çocuğa verilecek bilgi ve beceriler, çocuğu olumsuz yönde etkileyebilir ve çocuk başarılı olamaz. Bu konuda onun yetenekleri de dikkate alınmalı, ondan yeteneğinin üzerinde büyük iş beklenmemeli. Ör. 4 yaşındaki normal bir çocuk,  okuma- yazmaya zorlanmamalı. Zamanında tuvalet, konuşma, sayma vb. eğitimlere geçilmeli.

Çocuğunuzun toplumsal yaşama uyum sağlaması için evde demokratik bir yaşantı oluşturun.  Evde birlikte kararlar alınıyor. Birlikte kurallar konuyor, sınırlar çiziliyor. Herkes kural ve kararların kendi yararına olduğunu biliyor ve kural ve kararlara uygun davranıyor. Ailenin bir yöneticisi var. Gelecekle ilgili planlar birlikte yapılıyor. Çocuğun ve ailedeki diğer bireylerin görüşlerine değer veriliyor. Çocuk hep edilgin değil, o da doğuştan gelen yapısı ve özellikleriyle anne-baba tutumlarına bir ölçüde yön veriyor. Ailede sevgi, saygı, hoşgörü ortamı var. Aile bireyleri, neşeli ve dayanışma içinde...

Böyle demokratik bir ortamda yetişen çocuk; girişken, kendini ifade eden, uyumlu, başarılı bir birey oluyor.

Baskınlık Durumu
Çocuğun hem yönetici hem yönetilen bir kişilik kazanması için, orta yol izlenmeli. Hep onun dediğinin olması da zararlı, hiç olmaması da.  Bu bakımdan istekleri belirli ve makul ölçülerde karşılanmalı, isteklerinin karşılanmama nedenleri anlatılmalı. Tartışmalardan ara sıra galip çıkmasına izin verilmeli.
Böyle demokratik bir aile ortamında yetişen çocuk; girişken, kendini ifade eden, uyumlu, başarılı bir birey oluyor.

Çocuğunuzu çevreye ve topluma alıştırın. 
Sürekli evde büyüyen ve dışarı çıkarılmayan çocuk, sonradan dışarı çıktığında toplum ve diğer çevreden ürker ve tedirgin olur. Çocuğunuzu arada sırada toplum içine çıkarın. Arkadaşa alıştırın. Dışarıda oyun oynatın. Ona çevre incelemesi yaptırın.

Tutarlılık
Çocuğunuzun bocalamaması ve hangi davranışının kabul görüp görmediğini anlayabilmesi için anne-babanın ve diğer bakan kişilerin çocuğa karşı tutarlı davranmaları gerekir. Çocuğun farklı zamanlarda sergilediği olumlu ya da olumsuz davranışlarına karşı söylemlerimiz ve tepkilerimiz aynı olmalı.

Harçlık Sorunu
Çocuğa yaşına ve aile bütçesine uygun harçlık verilmeli. Bütçesine uygun harcama ve artırım alışkanlığı kazandırılmalı. Onun ileride uygulayacağı para politikasının temelleri, şimdi uyguladığımız eğitim ve uygulamalarla atılacaktır.

ÇOCUĞUNUZU RUHSAL SARSINTILARDAN UZAK TUTUN

 Çocuk ne kadar küçükse, aldığı ruhsal darbenin yarası o kadar büyük olur. Ruhsal sarsıntıya uğramaması için büyükleri önemsediğimiz halde küçük çocukları önemsemeyiz. Onların her şeyi unuttuğunu sanırız. Oysa durum tam tersinedir.

Psikanalitik kurama göre, çocuk yaşadığı acıları beynine gömüyor. Kurama göre deyişle çocuk yaşadığı acıları bilinç dışına bastırıyor. Unutulmuş gibi gözüken ve çocuğun hatırlayamadığı bu acı kalıntılar sonraki zamanlarda çocuğun davranışlarını dolayısıyla onun kişiliğini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Kişi bu durumun farkında olamıyor. Büyükler, ruhsal yaralanmalardan bu denli etkilenmiyorlar.

Yine aynı teoriye göre, erişkin ruh hastalıkları; çocuklukta çekilen doyumsuzluklar, örseleyici yaşantılar ve saplantıların derin izlerini taşırlar. Aldığı ruhsal darbenin uzun süreni ve şiddetli olanı çocuğu daha fazla etkiler.

Çocuğun kısa süreli ağlaması, bilinçli ağlaması, sinirlenmesi, kısa süreli duygulanmalar vb. her normal insanın yaşayabileceği yoğun olmayan, basit duyguları çocuğunuz da yaşayabilir.


ÇOCUKLARI RUHSAL YÖNDEN SAĞLIKLI BİR BİREY OLARAK YETİŞTİRMEK İÇİN

Onu şiddetten uzak tutun. 
Çocuk her türlü fiziksel ve ruhsal şiddetten uzak tutulmalı. Aşırı baskı yapılmamalı. TV ve bilgisayardaki şiddet sahnelerinden etkilenmemesi bu cihazlara bağımlılaşmaması için; çocuk, ailenin rehberliği ve gözetiminde yaşına ve ruhuna uygun film izlemeli, oyun oynamalı.

Çocuğun film ya da oyunlarda gördüğü kahraman ve olaylardan etkilenmemesi için; en azından “oyun ve filmdeki kahramanların,  olayların gerçek olmadığı, sadece insanları eğlendirmek için insanlar tarafından tasarlandığı” bilgisi verilmeli.

Çocuğunuzun yenemeyeceği korkuları onun içine sindirmeyin. Onları sonradan herhangi bir takıntıya sürükleyecek söylem ve davranışlara yer vermeyin
Çocuğu korkutarak eğitmek, yarardan çok zarar sağlar. “Susmazsan öcü alır seni götürür.” “Hastalığımın nedeni sensin.”vb. söylemler çocuğu korku ve kaygıya sürüklerken; “İşe giderken önümden uğursuz biri geçti. İşlerim yolunda gitmedi” gibi gerçek dışı boş sözler de kişinin kendinde olan takıntıyı çocuğa bulaştırır.

Çocukların yanında kavga etmeyin. 
Çocuğun ruhunu örseleyen bir durumdur. Kötü örnek olarak, çocuğu kavgacılığa yönlendirir. Çocukta, ortada kalma endişesinin oluşmasına, korku vb. yoğun duygular yaşamasına neden olur.

Başkalarına kızıp hırsınızı çocuktan çıkarmayın. 
Geçerli bir nedenden dolayı çocuk, kendisine kızılmasını normal karşılayabilir.  Ancak eşine kızma veya yaşanan olumsuz bir durum nedeniyle hırsını çocuktan çıkarma, çocuğun hak etmediği bir durumdur. Bu durum, çocuğu duygusal yönden olumsuz etkileyeceği gibi, onun kişiliğinin bozulmasına da neden olabilir.

Çocuk ayrılıklardan etkilenir. 
Boşanmalar, bakıcıların sık sık değişmesi, annenin ayrılığı ya da yoksunluğu; çocuktaki tedirginliği artırıyor, güven duygusunu zedeliyor. Bunun için çocuğa bakan kişilerin, ondan uzun süreli ayrılmaması önerilir. Ancak zorunlu ayrılma durumlarında çocuk, yeni duruma ruhsal olarak hazırlanmalı; ayrılanın yerini tutan kişi aradaki boşluğu kapatmalı.

Çocuğa, en güvenli limanın aile olduğunu öğretin. 
Tüm olumlu uğraşılarında ailenin arkasında olduğu belirtilmeli. Olumsuz davranışlarının, özellikle başkalarına zarar veren davranışlarının ailece onanmayacağı; kendi hatalarından kendisinin sorumlu olduğu,  bu konularda dikkatli olması gerektiği çocuğa öğretilmeli. Buna karşın başının sıkışması, “benim halim ne olacak” dediği anlarda, ( durumu aileyle paylaşmanın oldukça sakıncalı olduğunu bilmesine rağmen), ilk sığınacağı güvenli limanın aile olduğu kendisine söylenmeli.

Birazda kısa kısa… 
Çocuğa sorumluluk verin, uğraşılarında özgür bırakın. Onu kendinizle ve başkalarıyla karşılaştırmayın. Onu aşağılamayın,aşırı da korumayın. Her çocuğa, onun durumuna, kişilik yapısına göre özel davranın.

ÖNEMLİ SON NOT: Şu an açıklayacağım konunun doğruluğunda iddialı değilim. Ancak şu ana kadar edinmiş olduğum izlenimlerime göre, eğitimde hatta psikolojide atılacak adımlarda, “ORTA YOL” izlenmeli. Yani her yapılacak eylemin dengeli ve gerçekçi olması önemli. Her şeyin aşırısından ve azından beklenilen yarar gelmeyeceği gibi bazen zarar da gelebiliyor. Ör. Çocuğu ne kadar çok seversek daha mutlu olacağını, kişiliğine olumlu katkılar sağlayacağını düşünebiliriz. Oysa az sevilen çocukta özgüven ve özsaygı gelişiminde engellemelere rastlanırken, aşırı sevilen çocukta da özgüven gelişiminde gerilemeler söz konusu olabiliyor. Normal, sürekli ve gerçek sevgi ise çocuğu doyuruyor ve ondaki özgüven ve özsaygı gelişimini olumlu yönde tetikliyor.

 Kişinin özgüveninin gelişiminde, sadece sevginin yeterli olmadığını, birçok farklı etkenin özgüven gelişiminde etkili olduğunu da hatırlatalım.

Kalın; esenlikle, mutlulukla...

Dursun BİLGİN

Güncelleme: 18/02/2023