“Okumak, anlamak
içindir.”diye bir söz vardır. Bu söz mecazi anlamda kullanılsa da bence bu
sözün gerçek anlamı daha önemlidir. Okunan yazıdan bir şey anlaşılmıyorsa
yapılan uğraşının boşuna olduğu açıktır. Sahip olduğumuz bilgilerimizin önemli
bir bölümüne, okuyarak ulaşıyoruz. Bilgi düzeyimizi artırmamız, dolayısıyla
yaşam standardımızı yükseltmemiz için, okuduğumuzu en iyi şekilde anlamamız
büyük önem taşımaktadır.
Sözlük anlamı
olarak: “Anlamak”: Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç
niteliğinde başka bir bilgi edinmek” şeklinde açıklanmaktadır. Tanımdan
anlaşılacağı gibi, beynimizde, okurken gözümüzün baktığı tüm sözcük, cümle ve
paragraflardaki sembollerin (yazıların) anlamları,beyindeki eski bilgilerle
bir araya getirilerek, karşılaştırmalar yapılıp, benzerlikler kurarak yeni
bilgiler yapılandırılır; eski bilgilere benzetilerek yeni canlandırma ve
tasarımlar oluşturulur. Beyin yeni simgelerle eski bilgiler arasında herhangi
bir ilişkilendirme yapamazsa yani uyarıcı sembollerin çoğu tanıdık olmazsa, o
sembole bir anlam verilemez. Buradaki olayları anlamlı kılmak için basit bir
çalışma yapalım. Okumakta olduğumuz yazıda şöyle bir tümcenin geçtiğini
varsayalım:
“Babamın getirdiği angoorları hep birlikte yedik.”
Bu tümceyi
yalnızca “Arapça”bilen birisi okumaya kalkarsa yazıdaki simgeleri(harf, sözcük
vb.) tanımadığı için tümceden herhangi bir anlam çıkaramaz.
Yazıyı bir Hintli
okursa o da tümceden bir anlam çıkaramaz. O “angoor”u biliyordur. Diğer sözcükleri
bilmediği yani eski bilgisi olmadığı için tümceyi anlayamaz. Ancak oradaki sözcüklerin
kendi dilindeki karşılığını bulursa zihninde karşılaştırma ve benzerlikler
oluşturarak tümceyi anlayabilir.
Bu tümceyi siz
“Türkçe” bilenler okuduğunuzda eksik de olsa tümceden bir anlam çıkarıp
zihninde tasarladınız. Çünkü tümcedeki sözcüklerin çoğu bildiğiniz
sözcüklerdir. “Angoor”u tam anlamlandıramadınız ancak sözün gelişinden yani
diğer sözcüklerin ilişkilendirilmesinden “angoor”un yenilebilen bir madde
olduğunu zihniniz buldu. Sadece o yabancı sözcüğün anlamını araştırdığınızda,
tümceyi tam anlayacaksınız.
Şimdi diyeceksiniz
bu “angoor” nereden çıktı karşımıza! Deneme amacıyla tümcemize kondurduk.
Üzümün Hintçe karşılığıymış.
Anlamak bir yetenektir. Her yetenekte
olduğu gibi, kişi uğraşıları ve alacağı eğitimle bu yeteneğini geliştirebilir.
Herkes
birbirinden farklı olduğu için kişilerin anlama yetenekleri de birbirinden farklıdır.
Herkesin aynı konuyu aynı ölçüde anlayamayacağı gibi kişilerin aynı konudan
anladıkları da birbirlerinden değişik olabilmektedir. Örneğin: aynı sınıftaki öğrencilerden,
verilen bir metni, bir kısmı bir kez okumada anlarken; üç-beş kez okumada
anlatabilen öğrencilerle de karşılaşılmaktadır. Sonuçta onlarda biraz fazla
çalışmakla aynı başarıyı yakalayabilmektedirler. Geç öğrenen öğrencilerin
bazıları da anlayıp öğrendikleri konuyu kolayca unutmamaktadırlar.
Okunan
metinlerin zorluğu, kişiden kişiye ve kişilerin sahip olduğu kültürel
birikimlerine göre değişmekle birlikte, kolay, ağır, çok ağır metinlere
rastlanılmaktadır. Genelde öykü, roman vb. olay
yazılarını hemen okuyan herkes kolaylıkla anlayabilir. Ör. İlkokul
birinci sınıf öğrencilerinin tümüne yakını, bir kez okudukları ya da
dinledikleri “İki İnatçı Keçi” masalını hemen anlayıp anlatabilmektedir. Oysa
makale vb. düşünce yazılarını,
gazetelerdeki köşe yazılarını anlayabilmek için belli bir kültür düzeyi
gerekir. Bunun yanında, ağır bilimsel
sözcük ve bilimsel terimleri içeren yani, ağır dil kullanılarak yazılan
bilimsel yazıları ise o konudaki
uzmanların dışında kalanların anlamaları oldukça zordur.
Öğrencilerimizi
ilgilendiren ders kitaplarındaki konulara gelince: Ders kitaplarındaki konular,
hem öğretmene, hem de okuyan öğrenciye hitap ettiği için bazı konular
öğrencilere zor görünmektedir. Kitaplardaki bazı sözel konular öğrencinin belli
bir çabası ile kavranabiliyor. Matematik, fizik gibi sayısal konular ise
konunun sınıfta işlenmesinden sonra eksik de olsa anlaşılabilmektedir
Öğrenilen bilginin kalıcı olması için,
sınıfta işlenen konuların ders kitabından ya da başka kaynaklardan tekrarı; ya
da anlaşılamayan konuların kitaptan veya başka kaynaklardan çalışılarak
öğrenilmesi gerekmektedir. Öğrenci kitabına veya başka kaynaklara çalışarak
unuttuklarını hatırlamakta; kitaptaki alıştırma, problem, test ve diğer
etkinliklere de çalışarak öğrendiklerini yeni durumlara uygulayabilmektedirler.
Bu bakımdan ders kitaplarındaki anlatımların, öğrenci seviyesinde olması
önemlidir.
OKUDUĞUMUZ METNİ ANLAYAMAMANIN NEDENLERİ
Anlama ile ilgili
genel açıklamalardan sonra, anlayamamanın nedenlerini irdeleyelim. Anlamamızı
olumsuz yönde etkileyen etmenleri maddeler halinde sıralayacak olursak:
Yavaş okuma: Yavaş okuyan kişiler,
dikkatlerinin büyük bölümünü okumaya yöneltirler. Okumaya odaklandıkları için
okuduklarını iyi anlayamazlar.
Dikkatin okunan metne
yoğunlaştırılamaması: Okuduğunu anlamamanın en önemli nedenlerinden
biridir. Kişi okurken başka şeyler düşünürse okuduklarını zihninde
toparlayamaz.
Ön bilgi noksanlığı: Okuyan kişi,
metni anlayacak kadar eski bilgi dağarcığına,
kültürel birikime sahip değil.
Okuma parçası ağır bir dille yazılmıştır:
Yazıda okuyucunun anlayamayacağı bilimsel sözcük, terim ve açıklamalara yer
verilmiştir. Yazıdaki cümleler anlaşılmayacak kadar uzundur. Parçada söz
sanatlarına özellikle romanlarda ruhsal analizlere, betimlemelere geniş yer
verilmiştir. Aslında bu saydıklarımız iyi bir kitapta bulunması gereken
niteliklerdir. Kitaba sanatsal değer katar. Okuyucuya kültür ve deneyim
kazandırır. Ancak aşırısı, okuyucunun
dikkat ve algısını olumsuz yönde etkileyebilir.
NOT: Kişinin biyolojik yapısından
kaynaklanan nedenler konumuz dışında tutulmuştur.
Anlamanın Altyapısı Nasıl Oluşturulur?
Anlamanın alt
yapısını oluşturmak; yani okuduğumuzu algılayıp anlamlandırmaya zihnimizi
alıştırabilmemiz için okumaya kolay, anlaşılır metinlerden başlamalıyız. Bu
bağlamda kolay metin olarak, masal,
öykü, roman gibi olay yazıları tercih edilmeli.
Bu tür yazılar
anlaşılır ve heyecanlı olduğundan, yazıya odaklanmak daha kolaydır. Yazılar zor
metinlere göre daha hızlı okunur ve kolay anlaşılır; beyindeki eski bilgilerle bağdaştırılır. Beyin, yazıya odaklanmaya; okuduğunu
algılayıp anlamaya alışır. Önceden anlaşılmayan simgeler, anlamlanarak;
algılama güçlüğü giderek azalır. İyice anlaşılıp kavranan olgular, zihinde kolayca tutulacağından bellek
güçlenir. Sözün özü, okumaya kolay anlaşılır yazılardan başlanmasıyla
dikkat, algı, bellek gibi zihinsel
öğeler giderek gelişmeye başlar. Bu
öğelerin gittikçe gelişmesiyle de anlamanın alt yapısı hazırlanmış olur. Kişi
artık anlamaya başlamıştır. Sıra artık daha ağır metinlerdedir.
Not: Algı, bellek, dikkat gibi
zihinsel öğelerin gelişimini etkileyen etmenlerden, okumanın dışında
kalanlarına, değinilmemiştir.
Zor Metinleri Okumanın Sakıncaları
Okumaya zor metinlerden başlansaydı durum
tam tersine dönecekti. Yazı dikkatle okunsa bile simgeler(yazılar) anlaşılamadığı
yani simgeler algılanmadığı için, beyin
bunları eski bilgilerle karşılaştırıp bir anlam çıkaramayacak. Algılama güçlüğü
oluşacak; okuma hızı azalacak; kişi özgüvenini yitirecek; kişi, okumaktan zevk
almayacak ve okumaya karşı olumsuz bir tutum geliştirecekti
Anlamanın Ölçütü: kitap okuyan
kişi, kitaba bakarak veya kitaba
bakmadan, okuduğu yazıyı, kitaptaki yazıdan farklı bir şekilde, kendi diliyle açıklayabiliyor veya
anlatabiliyorsa; ya da bezer biçimde okuduğu yazıya bakarak ya da bakmadan kendi
diliyle yazıdan notlar alıyorsa veya yazıyı kendi diliyle özetleyebiliyorsa
o kişi, okuduğu yazıyı anlamış demektir. Bu üç işlemden herhangi birini yapan
kişi, eski bilgileriyle okuduğu bilgiler arasında bağıntıyı kurmuş, yeni
bilgileri kendine mal etmiştir.
Yazının devamı: OKUDUĞUNU ANLAYABİLMENİN TEKNİKLERİ bir sonraki yazı, başlığı tıklayabilirsiniz.
Yazının devamı: OKUDUĞUNU ANLAYABİLMENİN TEKNİKLERİ bir sonraki yazı, başlığı tıklayabilirsiniz.
Teşekkürler. Hoşça Kalın!
06.
02. 2019
Dursun BİLGİN