16 Şubat 2019 Cumartesi

OKUDUĞUNU ANLAYABİLMENİN TEKNİKLERİ


     Bir önceki yazıda, “Anlama” ile ilgili açıklamalara yer verilmiş; okuduğumuz metni anlayamamanın nedenleri, anlamanın alt yapısı ve ölçütü, zor metinleri okumanın sakıncaları üzerinde durulmuştu.
     Bu yazıda anlama ile ilişkisi yönünden kısaca “Ezberleme” olgusuna değinildikten sonra,”Okuduğumuz Metni Anlayabilmenin Teknikleri” açıklanacak. Bu teknikleri uyguladığımızda, anlamakta zorlandığımız yazıları, daha kolay anlayıp anlama yeteneğimizin gelişimine katkı sağlayacağız.
     Ezberlemek: “ Herhangi bir sözü, metni davranışı vb. olduğu gibi, eksiksiz biçimde akılda tutmak.” şeklinde tanımlanıyor.
                Anlamakla Ezberlemek Arasındaki Fark
     Anlayan kişi okuduğu yazıyı, kitaptan farklı bir şekilde kendi diliyle,  kendi tümceleriyle anlatabilir veya açıklayabilir; ezberleyen kişi ise yazıdaki bilgileri kendi diliyle ifade edemeyip, kitapta yazdığı şekilde söylemeye kalkar. O kişi, yazıdan bir şey anlamadığı için bilgileri ezberleyerek akılda tutmayı tercih etmiştir. Bunu hemen hepimizin yaşadığı bir örneklemeyle açıklayalım:
     Öğretmen, öğrencilerine:  “Bu akşam Malazgirt Savaşı’na çalışın, yarın anlattıracağım.”diyor. İyi çalışmaları için herhangi bir teşvikte bulunmuyor.
     Öğrenciler evlerinde derslerine çalışıyorlar. Olay yazısı olduğu için,   kitaptan bir-iki kez okuduktan sonra konularını kolaylıkla anlayıp anlatabiliyorlar.
     Öğretmen okulda herkese dersini anlattırıyor. Çoğunluk, takılmadan, kendilerine özgü dilleriyle şakır şakır anlatıyorlar.
     Öğretmen başka zaman Fen Bilgisinden “Enerji” konusunu anlatmalarını istiyor. Teşvik amacıyla da konuyu 5 dakika anlatana sözlü notu olarak 5; 4 dakika anlatana 4; 3 dakika anlatana 3…  vereceğini açıklıyor.
     Evde öğrenciler derslerine çalışıyorlar. Ne kadar okusalar da fazla bir şey anlamıyorlar. Çünkü konu ile ilgili ön bilgileri yeterli değil. İyi not alabilmek için bu kez “ezberleme” yöntemini deniyorlar. Konuyu anlamadıkları için, belli bölümleri kitapta yazdığı şekliyle ezberliyorlar.
     Öğretmen okulda derslerini anlattırıyor. Tam ezberleyemedikleri ve konudan bir şey anlamadıkları için öğrenciler, kitapta yazılanlara bezer bir şeyler söylüyorlar; ancak söyledikleri pek anlamlı değil. Konuşurken ikide bir takılıyorlar, ne söyleyeceklerini unutuyorlar vs.
     Gördüğümüz gibi birinci olayda teşvik yapılmadığı halde öğrenciler daha başarılı. Bilgi edinmek için, anlama değil de ezberleme yöntemini tercih edenler benzer sıkıntılar yaşıyorlar. Normalde tanımlar, şiirler gibi kısa yazılar ezberlenebilir. Ezber yeteneği çok üstün kişilere de rastlanmaktadır.
                Anlamanın Önemi
     Beyin, anlamlı bilgileri kabul eder ve saklar. İyi anlaşılan bilgiler, beyne kolaylıkla yerleşir ve uzun süre unutulmazlar. Ezberlemekse hem eziyetli, hem de ezberlenen bilgiler, kısa sürede unutuluyor.
               
               

OKUDUĞUNU ANLAYABİLMENİN TEKNİKLERİ
     Şimdi, o an okuyacağımız, biraz zor bir metinleri, anlayabilmek ve anlatabilmek için nelere dikkat edeceğimizi gözden geçirelim.
·         Uygun ortamda çalışma:  Özellikle zor yazılar okunurken, okuyucunun dikkatini dağıtabilecek her şey ortadan kaldırılmalı. Kimsenin olmadığı sessiz bir ortam seçilmeli.
·         Dikkatin okunan nesneye en iyi biçimde odaklanması: Okuyan kişi, gözünü, kulağını, beynini kısacası tüm varlığını okunan yazıya yöneltmeli. Okunan yazının dışında başka hiçbir şey düşünülmemeli. Kişi yazıdaki olguları kendi yaşıyormuş gibi hayal kurmalı; yazıdaki olay ve bilgileri zihninde tutmaya çalışmalıdır. Bu yöntem, alışılana kadar öğrencilere öğretilmeli. Çünkü özellikle küçük öğrenciler,  dikkatlerini nasıl toparlayacaklarını bilmezler.
NOT: Kişinin yoğun duygular yaşaması, uykusuzluk, yorgunluk,enerji yetersizliği vb. etkenler onun anlama seviyesini olumsuz yönde etkiler: Okuyucunun; aşırı sevinç, üzüntü, korku, kaygı vb. yoğun duygular yaşaması, o kişinin dikkatini tam olarak toparlayamamasına ve okuduğu yazıdan bir şey anlamamasına neden olabilir.
    Yeteri kadar uyumamış, gıdasını almamış ve özellikle zihinsel yönden yorgun kişiler, uyuklama hali, dikkat toplamada yetersizlik gibi durumlarla karşılaşabilirler.
    Zihnimizin çalışması için yeteri kadar besin alınmış olmalı. Beynin enerji kaynağı, sadece glikoz yani şekerdir. Ancak beyin yapımızın ve bedenimizin sağlıklı olması için her tür besinden almamız gerekir.
     Kişi başlangıçta anladığı bir yazıyı, belli bir süre sonra anlamakta güçlük çekiyorsa, zihinsel yorgunluk ve dikkat dağınıklığından söz edilebilir. 10-20 dakika hiçbir şey yapmadan zihnini dinlendirip çalışmasına devam ederse anlama seviyesi de artacaktır. (okuldaki ders ve dinlenme saatleri gibi) Uzun süre dinlenmek, çalışmaya karşı ilgi ve isteği azaltabilir.
·         Okurken sözlük, ansiklopedi, internetten yararlanma: Okunan yazıdaki, bilinmeyen sözcük veya anlaşılamayan bilgilere, başvuru kitapları ya da internetten ulaşılırsa; okunan yazı daha iyi anlaşılır duruma gelir. Kişinin kendi bilgileriyle bağlantı kurulur. Böylece okunan yazı daha iyi anlaşılır.
·         Noktalama işaretlerine dikkat etme. Noktalama işaretlerinde gerekli duraksamalar yapılarak anlam karışıklığı giderilir.
·         Okurken zihinde canlandırmalar yapma: Okunan parçadaki olaylar zihinde tasarlanır, canlandırılır; bildiği bir şeylere benzetilir, karşılaştırılır. Böylece okunan yazılar daha anlamlı hale gelmiş olur. Örneğin: Elipsi anlamayan çocuk,  “yumurtanın resmi gibi bir şey” diye zihninde canlandırıyor; böylece elipsi yumurtaya benzetip anlamlandırıyor.
·         Yavaş, düşünerek, çözümleyici ve seçici okuma: Aslında hızlı okumak, her zaman için önemlidir. Ancak okunan metni anlamakta güçlük çekiliyorsa; okuma hızı azaltılır. Beyin anlamaya daha çok zaman ayıracağı için beyin daha iyi düşünür, sözcük ve tümcelerin anlamlarına tek tek dikkat edilerek okunan kısım, daha iyi algılanır. Böylece eski bilgilerle ayrıştırma,  birleştirme,  karşılaştırma, benzetme ve tasarlamalar yapılarak okunan yazı daha iyi kavranır. Okuma hızının aşırı yavaşlatılması ise işleri tersine döndürür. Beyin yorulur, yazıya karşı ilgi ve dikkat dağılır. Bunun için herkes, anlama ölçüsüne göre, okuma hızını ayarlamalı.
Sürekli zor metinlere çalışmak, anlama yeteneğinin körelmesine, okumaya karşı isteksizliğe neden olur. Kültürümüzü artırmamız için ağır kitaplar okumamız da gerekebilir. Bu konuda bir denge oluşturulmalı.  Zorunlu kalmadıkça çok fazla ağır kitaplar okunmamalı.

·         Okurken,  okunan kısımdan önceki kısımlara göz atma: Bazen, sonraki kısımlar okunduktan sonra, daha önce anlaşılmayan kısımlar anlaşılır duruma gelir. Yani başlangıçta anlamadığımız bölümleri biraz okuduktan sonra anlamaya başlarız. Çünkü yazıların gelişme bölümleri  çoğunlukla açıklayıcı niteliktedir. Onun için okurken anlamadığımız yerlere, zaman zaman geri dönüp göz atılmalı; yazının diğer tarafları ile ilişkilendirilip anlamaya çalışılmalı.
·         Okurken not alma, özet çıkarma, önemli kısımların altını çizme: Not alabilmek için doğal olarak, dikkatin daha yoğun bir şekilde metne yönlendirilmesi gerekir. Ayrıca yazarken daha farklı zihinsel öğeler de devreye girer; beyin daha iyi çalışır. Beyin yeni bilgilerle eski bilgileri ilişkilendirme ve düşünme fırsatını yakalar. Tüm bunlar anlamayı olumlu yönde etkiler. Öğrenilenler, daha kalıcı olur. Kısacası not alarak çalışanlar, kesinlikle daha iyi anlarlar.
·         Kendine göre farklı çalışma şekillerini uygulama: Okuyucuların kimisi, okunan metni, parça parça okuyup anlatarak; kimisi de tümünü okuyarak daha iyi anlarlar. Parça parça çalışanlar metnin bir bölümüne anlayana kadar çalışır; sonra başka bir bölüme geçerler. Metnin bütününe çalışanlar,  metnin tümünü anlayıncaya kadar tekrar  tekrar okurlar. İkisinin birleşimi “Bütün-Parça- Bütün” yöntemini uygulayanlar ise,  önce anlaşılamayan metnin tümünü okuyarak, yazı ile ilgili bir fikir edinirler. Sonra parça  parça okuyarak, okuduklarını anlatırlar. Sonunda metnin tümünü yeniden okuyarak bilgilerini birleştirirler. Okuduğunu anlama olayında, “Bütün-Parça-Bütün” metodundan olumlu sonuçlar elde edilmektedir.
·         Zihnin dinç ve açık olduğu zaman çalışma: Anlatılamayan konu ertelenip, zihnin yorgun olmadığı bir zamanda çalışıldığında beynin anlama kapasitesinin arttığı görülür. Organizmanın toparlanabilmesi için uyku ve yemekten sonra hemen çalışılmaz; en az yarım saatlik bir ara verildikten sonra çalışılabilir. Zihnin açık olduğu, 9-11 saatlerinin verimli olduğu söylense de herkesin en iyi bir şekilde yoğunlaştığı, farklı bir zaman dilimi vardır.
Kişiler; seviyelerine uygun yazı ve kitapları, tüm zaman dilimlerinde okuyabilirler.
·         Farklı aralıklarla çalışma: Anlatılamayan konu, ertelenip bir süre sora çalışıldığında ve bu işlem tekrarlandığında anlama işlevinin kolaylaştığı görülmüştür.
       Tekrarlamalar: Anlaşılmayan bir yazı anlık ve farklı aralıklarla ne kadar tekrarlanırsa, o kadar anlaşılır hale gelecektir.
      Ezberleme: Bir türlü anlaşılamayan tanım vb. yazılar ezberleniyor; bir süre sonra beyin bu ezber bilgiyi tanıyarak(eski bilgilerle bağdaştırarak)anlaşılır şekle sokuyor. Ör. Çocuk, kitaptaki “yüklem” tanımından başlangıçta hiçbir şey anlamıyor; kitapta geçen tanımı ezberliyor; zamanla tanımdan anlam çıkarmaya başlıyor; konu işlendikçe, sonunda yüklemin ne olduğunu kendi kendine sezip mantıklı bir şekilde kavrıyor.
     Son Söz: Tekniğine uygun ve yeteri kadar çalıştığımızda, yapılabilir her bir şeyi başarabileceğimiz gibi, uğraşılarımız ölçüsünde, beynimizin; anlama olgusuna, giderek yatkınlaşacağını ve okuduklarımızı daha iyi anlayabileceğimizi unutmayalım.
     Bu yazının öncesi: OKUDUĞUMU ANLAYAMIYORUM, ulaşmanız için bu renkli başlığı tıklamanız yeterli.
      
Teşekkürler!
16.02.2019
Dursun Bilgin
Güncelleme: 09.02.2020

6 Şubat 2019 Çarşamba

OKUDUĞUMU ANLAYAMIYORUM: NEDENLERİ. ANLAMANIN ALTYAPISI



     “Okumak, anlamak içindir.”diye bir söz vardır. Bu söz mecazi anlamda kullanılsa da bence bu sözün gerçek anlamı daha önemlidir. Okunan yazıdan bir şey anlaşılmıyorsa yapılan uğraşının boşuna olduğu açıktır. Sahip olduğumuz bilgilerimizin önemli bir bölümüne, okuyarak ulaşıyoruz. Bilgi düzeyimizi artırmamız, dolayısıyla yaşam standardımızı yükseltmemiz için, okuduğumuzu en iyi şekilde anlamamız büyük önem taşımaktadır.
     Sözlük anlamı olarak: “Anlamak”: Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek” şeklinde açıklanmaktadır. Tanımdan anlaşılacağı gibi, beynimizde, okurken gözümüzün baktığı tüm sözcük, cümle ve paragraflardaki sembollerin (yazıların) anlamları,beyindeki eski bilgilerle bir araya getirilerek, karşılaştırmalar yapılıp, benzerlikler kurarak yeni bilgiler yapılandırılır; eski bilgilere benzetilerek yeni canlandırma ve tasarımlar oluşturulur. Beyin yeni simgelerle eski bilgiler arasında herhangi bir ilişkilendirme yapamazsa yani uyarıcı sembollerin çoğu tanıdık olmazsa, o sembole bir anlam verilemez. Buradaki olayları anlamlı kılmak için basit bir çalışma yapalım. Okumakta olduğumuz yazıda şöyle bir tümcenin geçtiğini varsayalım:
     “Babamın getirdiği angoorları hep birlikte yedik.”
     Bu tümceyi yalnızca “Arapça”bilen birisi okumaya kalkarsa yazıdaki simgeleri(harf, sözcük vb.) tanımadığı için tümceden herhangi bir anlam çıkaramaz.
     Yazıyı bir Hintli okursa o da tümceden bir anlam çıkaramaz. O “angoor”u biliyordur. Diğer sözcükleri bilmediği yani eski bilgisi olmadığı için tümceyi anlayamaz. Ancak oradaki sözcüklerin kendi dilindeki karşılığını bulursa zihninde karşılaştırma ve benzerlikler oluşturarak tümceyi anlayabilir.
     Bu tümceyi siz “Türkçe” bilenler okuduğunuzda eksik de olsa tümceden bir anlam çıkarıp zihninde tasarladınız. Çünkü tümcedeki sözcüklerin çoğu bildiğiniz sözcüklerdir. “Angoor”u tam anlamlandıramadınız ancak sözün gelişinden yani diğer sözcüklerin ilişkilendirilmesinden “angoor”un yenilebilen bir madde olduğunu zihniniz buldu. Sadece o yabancı sözcüğün anlamını araştırdığınızda, tümceyi tam anlayacaksınız.
     Şimdi diyeceksiniz bu “angoor” nereden çıktı karşımıza! Deneme amacıyla tümcemize kondurduk. Üzümün Hintçe karşılığıymış.
     Anlamak bir yetenektir. Her yetenekte olduğu gibi, kişi uğraşıları ve alacağı eğitimle bu yeteneğini geliştirebilir.
     Herkes birbirinden farklı olduğu için kişilerin anlama yetenekleri de birbirinden farklıdır. Herkesin aynı konuyu aynı ölçüde anlayamayacağı gibi kişilerin aynı konudan anladıkları da birbirlerinden değişik olabilmektedir. Örneğin: aynı sınıftaki öğrencilerden, verilen bir metni, bir kısmı bir kez okumada anlarken; üç-beş kez okumada anlatabilen öğrencilerle de karşılaşılmaktadır. Sonuçta onlarda biraz fazla çalışmakla aynı başarıyı yakalayabilmektedirler. Geç öğrenen öğrencilerin bazıları da anlayıp öğrendikleri konuyu kolayca unutmamaktadırlar.
     Okunan metinlerin zorluğu, kişiden kişiye ve kişilerin sahip olduğu kültürel birikimlerine göre değişmekle birlikte,  kolay, ağır, çok ağır metinlere rastlanılmaktadır. Genelde öykü, roman vb. olay yazılarını hemen okuyan herkes kolaylıkla anlayabilir. Ör. İlkokul birinci sınıf öğrencilerinin tümüne yakını, bir kez okudukları ya da dinledikleri “İki İnatçı Keçi” masalını hemen anlayıp anlatabilmektedir. Oysa makale vb. düşünce yazılarını, gazetelerdeki köşe yazılarını anlayabilmek için belli bir kültür düzeyi gerekir. Bunun yanında,  ağır bilimsel sözcük ve bilimsel terimleri içeren yani, ağır dil kullanılarak yazılan bilimsel yazıları ise o konudaki uzmanların dışında kalanların anlamaları oldukça zordur.
     Öğrencilerimizi ilgilendiren ders kitaplarındaki konulara gelince: Ders kitaplarındaki konular, hem öğretmene, hem de okuyan öğrenciye hitap ettiği için bazı konular öğrencilere zor görünmektedir. Kitaplardaki bazı sözel konular öğrencinin belli bir çabası ile kavranabiliyor. Matematik, fizik gibi sayısal konular ise konunun sınıfta işlenmesinden sonra eksik de olsa anlaşılabilmektedir
     Öğrenilen bilginin kalıcı olması için, sınıfta işlenen konuların ders kitabından ya da başka kaynaklardan tekrarı; ya da anlaşılamayan konuların kitaptan veya başka kaynaklardan çalışılarak öğrenilmesi gerekmektedir. Öğrenci kitabına veya başka kaynaklara çalışarak unuttuklarını hatırlamakta; kitaptaki alıştırma, problem, test ve diğer etkinliklere de çalışarak öğrendiklerini yeni durumlara uygulayabilmektedirler. Bu bakımdan ders kitaplarındaki anlatımların, öğrenci seviyesinde olması önemlidir.
OKUDUĞUMUZ METNİ ANLAYAMAMANIN NEDENLERİ

     Anlama ile ilgili genel açıklamalardan sonra, anlayamamanın nedenlerini irdeleyelim. Anlamamızı olumsuz yönde etkileyen etmenleri maddeler halinde sıralayacak olursak:
     Yavaş okuma: Yavaş okuyan kişiler, dikkatlerinin büyük bölümünü okumaya yöneltirler. Okumaya odaklandıkları için okuduklarını iyi anlayamazlar.
     Dikkatin okunan metne yoğunlaştırılamaması: Okuduğunu anlamamanın en önemli nedenlerinden biridir. Kişi okurken başka şeyler düşünürse okuduklarını zihninde toparlayamaz.
      Ön bilgi noksanlığı: Okuyan kişi, metni anlayacak kadar eski bilgi dağarcığına,  kültürel birikime sahip değil.
      Okuma parçası ağır bir dille yazılmıştır: Yazıda okuyucunun anlayamayacağı bilimsel sözcük, terim ve açıklamalara yer verilmiştir. Yazıdaki cümleler anlaşılmayacak kadar uzundur. Parçada söz sanatlarına özellikle romanlarda ruhsal analizlere, betimlemelere geniş yer verilmiştir. Aslında bu saydıklarımız iyi bir kitapta bulunması gereken niteliklerdir. Kitaba sanatsal değer katar. Okuyucuya kültür ve deneyim kazandırır. Ancak aşırısı,  okuyucunun dikkat ve algısını olumsuz yönde etkileyebilir.
      NOT: Kişinin biyolojik yapısından kaynaklanan nedenler konumuz dışında tutulmuştur.
Anlamanın Altyapısı Nasıl Oluşturulur?
     Anlamanın alt yapısını oluşturmak; yani okuduğumuzu algılayıp anlamlandırmaya zihnimizi alıştırabilmemiz için okumaya kolay, anlaşılır metinlerden başlamalıyız. Bu bağlamda kolay metin olarak, masal,  öykü, roman gibi olay yazıları tercih edilmeli.
     Bu tür yazılar anlaşılır ve heyecanlı olduğundan, yazıya odaklanmak daha kolaydır. Yazılar zor metinlere göre daha hızlı okunur ve kolay anlaşılır;  beyindeki eski bilgilerle bağdaştırılır.  Beyin, yazıya odaklanmaya; okuduğunu algılayıp anlamaya alışır. Önceden anlaşılmayan simgeler, anlamlanarak; algılama güçlüğü giderek azalır. İyice anlaşılıp kavranan olgular,  zihinde kolayca tutulacağından bellek güçlenir. Sözün özü, okumaya kolay anlaşılır yazılardan başlanmasıyla dikkat,  algı, bellek gibi zihinsel öğeler giderek gelişmeye başlar.  Bu öğelerin gittikçe gelişmesiyle de anlamanın alt yapısı hazırlanmış olur. Kişi artık anlamaya başlamıştır. Sıra artık daha ağır metinlerdedir.
     Not: Algı, bellek, dikkat gibi zihinsel öğelerin gelişimini etkileyen etmenlerden, okumanın dışında kalanlarına,  değinilmemiştir.
Zor Metinleri Okumanın Sakıncaları
      Okumaya zor metinlerden başlansaydı durum tam tersine dönecekti. Yazı dikkatle okunsa bile simgeler(yazılar) anlaşılamadığı yani simgeler algılanmadığı için,  beyin bunları eski bilgilerle karşılaştırıp bir anlam çıkaramayacak. Algılama güçlüğü oluşacak; okuma hızı azalacak; kişi özgüvenini yitirecek; kişi, okumaktan zevk almayacak ve okumaya karşı olumsuz bir tutum geliştirecekti
     Anlamanın Ölçütü: kitap okuyan kişi,  kitaba bakarak veya kitaba bakmadan, okuduğu yazıyı, kitaptaki yazıdan farklı bir şekilde,  kendi diliyle açıklayabiliyor veya anlatabiliyorsa; ya da bezer biçimde okuduğu yazıya bakarak ya da bakmadan kendi diliyle yazıdan notlar alıyorsa veya yazıyı kendi diliyle özetleyebiliyorsa o kişi, okuduğu yazıyı anlamış demektir. Bu üç işlemden herhangi birini yapan kişi, eski bilgileriyle okuduğu bilgiler arasında bağıntıyı kurmuş, yeni bilgileri kendine mal etmiştir.
      Yazının devamı: OKUDUĞUNU ANLAYABİLMENİN TEKNİKLERİ bir  sonraki yazı, başlığı tıklayabilirsiniz.
    
     Teşekkürler. Hoşça Kalın!
                                                                                                                                        06. 02. 2019
                                                                                                                                      Dursun BİLGİN