18 Aralık 2023 Pazartesi

OLDUĞUMUZ YOKSA HİSSETTİĞİMİZ, GİBİ MİYİZ?

 

Size göre hangisi doğru? Neden?

Çoğunlukla “olduğumuz gibi olduğumuza” inanırız. Konuyu biraz açalım.

ÖRNEK OLAY

Tanıdığım iki kişiyi karşılaştırmak istiyorum:

1. Kişi: Çift maaşlıydı. Eşi ile birlikte sanırım yoksulluk sınırının üzerinde gelirleri vardı. Bir çocukluydu. Arabası vardı. Kirada oturuyordu. Geçinemeyeceği kaygısıyla, “Bizim halimiz ne olacak?” diye sürekli yakınırdı. Bir ümidi yoktu. Gerçekleştirmek istediği projeleri de pek fazla değildi. Bence, zihnindeki olumsuz algılama, olumsuz düşünme durumu, beyninin bir şeyler yapmasına fazla bir fırsat tanımadı.

2. KİŞİ: Çay fabrikasında mevsimlik çalışan, düşük gelirli bir kişiydi. Yıllık yaklaşık bir maaş tutarında da çiftçilik geliri ve umutları vardı. Üç çocukluydu. Ev, araba, eşya alacağını hayal ediyordu. Araba alamadı ama diğer dediklerini yaptı. Çünkü zihnini ona göre kodlamıştı.

Çift maaşlı, daha lüks yaşadı; lüks yaşadığının farkında bile olamadı. Bence diğeri daha mutluydu.

Bilinçdışı nedenlerle kişi, kendini olduğundan daha fakir hissedebilir. 1. kişi, durumunda fazla bir anormallik olmadığı halde “Bizim halimiz ne olacak?” diye sürekli düşünüyor. Beynine, fakir olduğu, işlerinin yolunda gitmeyeceği, mesajını veriyor. Beyin öyle algılamak zorunda…  Dünya sizin olsa ne fayda? Düşünce ve hayallerinizle kendinizi fakir olarak duyumsuyorsanız, fakirsiniz. Dünya kadar malınız olduğunu, siz iletmediğiniz sürece beyniniz nereden bilecek!

Pek çoğumuzun, olduğumuzla, hissiyatımız çoğunlukla uyumludur; tutarlıdır. Genellikle kendimizi iyi hissederiz.  Ancak toplumlarda 1. kişi gibi olayları hatalı yorumlayan, hatalı düşünen kişilere rastlanmaktadır.

Bazıları, hasta olmadıkları halde kendilerini hasta hissedebilirler. Beyinleri de onların hasta olduğuna inanabilir. Bu kişiler, böylece gerçek hastalıklara da kapı aralamış olabilirler.

Dünyadaki sınırsız olanakları, kendilerindeki sınırsız üstünlükleri görmezden gelip; az sayıdaki geçici ya da geçmiş olumsuzluklara takılmış kalmış olanlar, olabilir

Yine ortada önemli bir neden yokken, kendimizi kötü hissedebiliriz. Bizim neden olmadığımız ve bizimle hiçbir ilgisi olmayan bazı olumsuzlukları kendimize yapıştırmış olabiliriz.

Düşünce ve hayallerimizle bilinçdışı olarak, tüm bunları beynimize kendimiz yüklediğimiz halde durumun farkında olamayabiliriz.

Biz hissettirmesek yaşamın ve bizim iyi yönlerimizi, beynimiz nereden bilecek?

HİSSETTİĞİMİZ VE DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ GİBİ MİYİZ?

Beynimiz, bizi olduğumuzdan çok hissettiğimize göre algılamaktadır. Hissiyatımızı, doğuştan gelen yapımızın dışında, geçmişteki, özellikle çocukluktaki, yaşantılarımızın, birikimlerimizin bilinçli ve bilinçdışı izleri ile birlikte, yaşamakta olduğumuz düşünce ve hayallerimiz şekillendirmektedir. Bu şekillenmeye göre de beynimizde, kendimizle ilgili bir şema oluşmaktadır.

Bizim nasıl olduğumuzdan daha çok, beynimizin kendimizi nasıl tanıdığı önemli… Beynimiz; düşüncelerimizi, duygularımızı, hayallerimizi gerçekmiş gibi sanır; kendini ona göre programlar ve ona göre bizi yönetir. Diğer bir deyişle beynimiz kendisine yüklediklerimize, verdiğimiz mesaj ve kodlara, kurgularımıza göre, yani düşünce ve hayallerimizle kendimizi ona nasıl tanıtmışsak, o bizi öyle bilecek ve ona göre hareket edecektir.

Beynimize hissettirdiğimiz ölçüde mutlu olabiliriz.

Beynimize gereksiz yere ektiğimiz  olumsuzluk tohumları; düşüncelerimizi, hislerimizi, davranışlarımızı, sağlığımızı ve geleceğimizi olumsuz yönde, olumluluk tohumları da olumlu yönde etkiler. (“Uzun süreli Duygulanımlar Neden Zararlıdır?” başlıklı yazıda incelenecek.) Bunun için:

SON SÖZLER

Yaşadıklarımız, elbette ki duygudurumumuzu etkileyebilir. Ancak gerçekçi, mantıklı, olumlu, iyi şeyler düşünerek duygularımızı düzenleyip denetleyebiliriz. Beynimizin gerçekleri görmesine, daha iyi hissetmesine ve daha iyi çalışmasına fırsat verebiliriz. Ör. Olayları, olduğundan fazla gözümüzde büyütmeyiz. Olaylara karşı önyargılı davranmayız. Yaşamımızda bazı olumsuzlukların olabileceğini kabullenerek yaşamın olumsuz yönlerinden daha fazla olumlu yönlerine odaklanabiliriz.

Düşüncelerimizle yaşamımızı cennete çevirmek önemli ölçüde kendi elimizde...

Diğer öneriler, diğer yazılarda…

Olaylar Yoksa Düşüncelerimiz mi Bizi Etkiler? Düşünce Hataları, sonraki yazılarda...

Kalın; sağlıkla, mutlulukla…

Dursun BİLGİN

 

29 Kasım 2023 Çarşamba

OLUMSUZ OLAYLARIN BAZI AVANTAJLI TARAFLARI


TRT HABER' DEN ALINTI

Önceki yazımızda deprem, sel vb. yıkımların ve ağzımızın tadını kaçıran diğer doğal sorunların,   olumsuzlukları yanında olumlu yanlarının da olduğunu; bir canlı türünün ayakta kalabilmesi için mutluluğun yanında acı ve sefaleti de yaşaması gerektiğini; olumsuz durumlar olmasaydı asıl cehennemin o zaman yaşanacağını belirtmiştik.

Olumsuz olarak nitelendirdiğimiz olayların olumlu , olumsuz yanları yanında bazı avantajlı tarafları da vardır.

İnsanların neden olduğu olumsuzlukları şimdilik bir kenara koyalım.

Akılcı, gerçekçi bir şekilde düşününce olumsuzluklardan aşırı derecede etkilenmeyiz. Çünkü yapılan tespitlere göre olumsuz durumlar:

OLUMSUZ OLAYLAR SINIRLIDIR, GELİP GEÇİCİDİRLER

Olumlu durumların sınırsız olmasına karşın, yaşanan olumsuzluklar sınırlıdır, gelip geçicidirler, bir süre sonra yükü sırtımızdan kalkacaktır. Her fırtınadan sonra kesinlikle bir dinginlik başlayacak, güneş doğacaktır.

Olumsuz durumların kalıcıları, oldukça azdır. Bazılarıyla birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekebilir. Ör. Kronik rahatsızlıklar.

KISA SÜRELİDİRLER

Deprem birkaç dakika, su baskını birkaç saat sürebilir.

OLAYLAR BİZİM İRADEMİZ DIŞINDA GELİŞİYOR

Canımızı sıkan olaylar, büyük ölçüde bizim irademiz dışımızda gelişiyor. Olaylar ve gidişatı çoğunlukla kontrolümüz dışındadır. Olayların oluşunda biz etken değiliz; sorumlusu, suçlusu biz değiliz.

Bizim etkimizle olabilecek olaylar da olabilir. Hatamız nedeniyle, kazayla bir yakınımızı kaybetmiş olabiliriz. Bunlar da yine, önleyemeyeceğimiz, kaçınılmaz, olası şeyler…

İNSAN KAYNAKLI OLUMSUZLUKLAR

Yazımda; Savaş, nükleer kaza, yangın, tecavüz, cinayet gibi insan kaynaklı olumsuzlukları özellikle konumuz dışında tutmuştum. İnsan nedeniyle dünyada yaşanan olumsuzlukları sizler gibi ben de ciddi ve zararlı buluyorum. Bir savaşta yaşanan ruhsal, toplumsal ve ekonomik yıkımın hiçbir depremde veya başka felaketlerde yaşanacağını sanmıyorum.

Doyumsuzlukları nedeniyle kaynakları aşırı tüketmeleri, doğal dengenin bozulması vb. olaylar; önlemler alınmazsa, uzun vadede insanların başlarına büyük dertler açacakmış gibi gözüküyor.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Yaşamımızda sınırsız ve uzun süreli olanakları görmezden gelirken sayılı birkaç olumsuzluğa dikkatimizi yöneltiriz. Örneğin: İki dakika havasız duramadığımız halde böyle bir olanağımızın olduğunun pek fazla farkında değiliz.

“Olumluları göz ardı ederseniz hayatın zenginliğini alır götürür. Üzerinize gereksiz bir kasvet çöker.” (David BURNS)

Yaşamın  gelip geçici, kısa süreli bazı pürüzlerinin olması gayet doğaldır. Onlar yaşamın tuzu biberidirler. Aşırı yoğun ve uzun süreli olmadığı sürece her türlü duyguyu yaşamamız normaldir. Bunlar insan olmamızın, olmazsa olmazlarıdır.

Yaşadığımız olumsuzlukları doğal sayıp, bu olumsuzlukların geçici ve kısa süreli olduğunu bilerek hareket etmek; bizi ferahlatır, olaylardan aşırı etkilenmemizi önler.

Temel gereksinimlerimizi karşılayabiliyorsak, sağlığımız yerindeyse diğer sorunlara çözümler üretebiliriz.

Başımıza gelebilecek olumsuz durumlara karşı hazırlıklı olup önceden önlemlerimizi alabiliriz.

Olumsuz durum ve duygulardan ders çıkarıp yaşamımıza yön verebiliriz.

HATIRLATMA

Uzmanlara göre, olumsuz durumlara karşı takınacağımız; inkâr, utanç, kızgınlık, saldırganlık çaresizlik gibi olumsuz duygular; sorunu kabullenme ve çözüm sürecini zorlaştırabilir.

Sonraki yazımız: OLDUĞUMUZ YOKSA HİSSETTİĞİMİZ GİBİMİYİZ?

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!.. 29. 11. 2023

Dursun BİLGİN 

 

 

 

16 Kasım 2023 Perşembe

OLUMSUZ OLAYLARIN YARARLARI


Başımız biraz sıkışınca pek çoğumuzun: “Hayat bayram olsaydı, dünyada kötülük diye bir şey olmasaydı” diye düşündüğümüz olmuştur. Kendim, özellikle olmadık yerde sorun çıkaran, belirgin bazı kişiler yüzünden bu tür imgelere kapılmışımdır.

Dünyada; depremler, sel vb. doğal yıkımlar; canımızdan çok sevdiğimiz kişilerin kaybı; adaletsizlikler, haksızlıklar, maddi durumumuzun yetersizliği, umulmadık sorunla karşılaşma gibi, ağzımızın tadını kaçıran sınırsız sorunlar var.

Savaş, nükleer kaza, yangın, tecavüz, cinayet gibi insan kaynaklı olumsuzlukları konumuz dışında tutuyoruz. Olumsuzluk olarak, deprem, su baskını vb. afetler; hastalık, kaza, ölüm gibi olaylar; üzüntü, başarısızlık duyguları gibi; doğal olumsuz durumları belirtmek istediğimi,  önemle anımsatalım.

DÜNYA CENNET OLSAYDI

Dünyada hiçbir olumsuzluk olmasaydı; dünyada sadece iyilikler, güzellikler olsaydı; ne olurdu? Bu konuda bir şeyler düşündünüz mü?

 “ Davidson’un derin düşüncelere dalan kesişte gözlemlediği türde bir sürekli mutluluk durumuna ulaşsak ne olurdu?

West of England üniversitesi uzmanlarından ve ‘Emetion: The Science of Sentiment=Duygu: Duyarlığın Bilimi’ adlı yapıtın yazarı Dylan Evans’a göre, böylesi bir durum evrimsel bir çıkmaz olurdu. Evans ‘Darvinci oyunu kazanmanın ödülü ille de mutluluğa ulaşmak değildir. Herkesin düşler âlemine dalması herhalde insanoğlunun sonu olurdu. Bir canlı türünün başarıyla ayakta kalabilmesi için acı ve sefaleti de yaşaması gerekir.’ diyor.” (Mutlu Olmanın Biyolojik Faydaları, kim psikoloji. com)

Şimdi isterseniz bir benzetmeyle konuyu biraz daha somutlaştırmaya çalışalım.

Size iki seçenek sunulsaydı, hangisini kabul ederdiniz?

Birinci seçenek: Sana en sevdiğin yemeği sürekli vereceğim, ancak başka yemek yemeyeceksin. (yemeğin tüm gereksinimlerimizi karşıladığını varsayıyoruz.)

İkinci seçenek: Sana değişik yemekler vereceğim; ancak sevmediğin yemekleri de yemek zorundasın.

Sanıyorum duygusal düşünüp ilk seçeneği seçenler, kesinlikle zararlı çıkacaklardır. Sevdikleri yemeği yemekten, birkaç gün zevk alsalar bile, sonunda aynı yemeği yemekten kesinlikle bıkacaklardır. İkinciyi seçenler, sevmedikleri yemeklere giderek alışacaklardır.

 YAŞAMDA HİÇBİR OLUMSUZLUK OLMASAYDI…

HAYAT TEKDÜZE OLURDU

Her öğün sadece sevdiğimiz yemeği yemek gibi tekdüze, bıktırıcı, sıkıcı… Olumsuzluklar yaşamın tuzu biberidir.

BİZLER HEYKEL GİBİ, ROBOT GİBİ OLACAKTIK: DUYGUSUZ, RUHSUZ

Sevgi, nefret, mutluluk, üzüntü vb. tüm duyguları yaşadığımız iyi ve ya kötü olarak nitelendirdiğimiz olaylar belirliyor. Sadece olumlu olaylarla karşılaşsaydık hiçbir duygumuz olmayacaktı; tıpkı heykel gibi, robot gibi…

OLUMSUZLUKLAR BİZİ FAALİYETE YÖNLENDİRİYOR

Olumsuzluklar olmasaydı çalışma isteğimiz de olmayacaktı.

Aç kalmamak için çalışıyoruz. Sevilmek için başkalarıyla iyi ilişikler kuruyoruz. Deprem gerçeği için evlerimizi sağlam yaptırırken evimiz daha başka tehlikelerden de korunmuş oluyor.

DENEYİMLERİMİZLE YAŞAMI TANIYORUZ

Yaşamdan en iyi zevk alanlar, iyi günlerle beraber, kötü günleri de yaşayanlardır. Kötü tecrübeler insanı olgunlaştırıyor. Olumsuz durumlarla karşılaşan kişi, olumsuzluklardan ders çıkarıyor; doğru, kalıcı bilgilere ulaşıyor. Hani deriz ya: “Bir musibet bin nasihatten iyidir.” Birey, Olumsuzluklara karşı mücadele etmeyi öğreniyor. Kişinin kendine güveni artıyor, kahramanlaşıyor…

YAŞADIĞIMIZ O İYİ DURUMUN BİLE FARKINDA OLMAYACAKTIK

Olumlu durumların, olumsuz durumlar sayesinde farkında olabiliyoruz. Olumsuz bir durumla karşılaşmayan kişi, olumlu durumunu nasıl algılayacak ki? Sahip olduğumuz değerlerin kıymetini, olumsuzlukları yaşadıkça anlıyoruz. Hastalıkla karşılaşınca sağlığın, yoklukla karşılaşınca varlığın kıymetini…

OLUMSUZ DURUMLARIN, BİZE VERDİĞİ ZARAR, ACI DIŞINDA, HİÇ Mİ FAYDALARI YOKTUR?

Her olumsuz durumun farkında olduğumuz veya olmadığımız önemli bazı yararları vardır. Yıkıcı bir afet olarak bildiğimiz depremlerle, fay hatlarında; madenler, maden suları, kaynak suları kaplıcalar vb. oluşmaktadır. Ülkemizin doğal zenginliğini, birazda deprem kuşağında olmamıza borçluyuz, diyorlar  bilim insanları.

Ve daha nice yararlar…

Demek ki hayatta olumsuzluklar olmayıp sadece olumlu durumlar olsaydı, mutlu olmayı bırak, bizler için yaşam, sanki bir cehennem olacaktı.

SONSÖZ

İrademiz dışında gelişen deprem, su baskını vb. afetler; hastalık, kaza, ölüm olaylar; üzüntü, başarısızlık duyguları gibi doğal olumsuz durumları, doğal karşılamak; sorunlara çözümler üretmeye çalışmak; ruhsal açıdan önemlidir.

Olumsuz durumların bazı avantajlı tarafları da vardır. Bakalım onlar nelermiş?  Yazımızın ikinci bölümünde…

 Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

 Dursun BİLGİN

 

10 Haziran 2023 Cumartesi

DUYGULARIMIZIN KONTROLÜ

Önceki yazılarımızda duyguların yararlarını açıklamış, normal ve dengeli olarak her çeşit duyguyu yaşayabileceğimizi vurgulamıştık. Ancak aşırı düzeyde ve uzun süreli yaşanan ve abartılmış duyguların, zararlı olabileceğini belirtmiştik.

 Duygularımızı kontrol ederek daha avantajlı duruma gelmek, önemli ölçüde kendi elimizde… 

 Duygularımızın bizi kontrol etmesine, yönetmesine izin vermeden; kendimiz duygularımızı kontrol altında tutabiliriz. Aşırıya kaçmadan, dengeli bir şekilde  duygularımızı kontrol ettiğimizde, onların olumsuz etkilerini asgariye indirgeyebiliriz. Böylece:

 DUYGULARIMIZI KONTROL ETMENİN YARARLARI

 Enerjimiz, vücudumuzda daha verimli kullanılır. Uzun süren bazı olumsuz duygular, enerjimizin boşa harcanmasına neden oluyor.

 Kin, öfke vb. nedenlerle suça yönelme eğilimimiz, azalır.

 Zihinsel yetilerimiz daha iyi çalışır; yaşamda daha aktif, daha başarılı oluruz.

 Bağışıklık sistemimiz güçlenir.

 Bedensel ve ruhsal yönden daha sağlıklı oluruz.

 NOT: Burada aynı zamanda, araştırma sonuçlarına göre, normal duygudurumun yararları dile getirilmiştir. Geniş açıklamalar, ileride “Pozitif Düşünmenin Yararları” başlıklı yazıda ele alınacak.

 DUYGULAR EĞİTİLEBİLİR Mİ, KONTROL EDİLEBİLİR Mİ?

 Yanıtı L. F. Barrett’ ten alalım:

 “…Söylediğim şey, duygularınız üzerinden sandığınızdan daha çok kontrol sahibi olduğunuz ve duygusal sıkıntılarınızı ve beraberinde hayatınıza getirdiği sonuçları tecrübenizi farklı bir şekilde şekillendirmeyi öğrenerek sonlandırabilirsiniz. Bunu hepimiz biraz sabırla başarabilir ve bunda iyi olabiliriz. Araba sürmek gibi…  İlk başta çok emek gerektiriyor ama sonra neredeyse otomatik bir hal alıyor.”

 O halde beynimizin derinliklerindeki efsanevi duygu devresinin insafına sığınmaktansa sorumluluğu alır elimizden geleni yaparız. Bunu yaparak daha büyük avantaj elde ederiz.

 Sorumluluğun kabulü daha sağlıklı bir beden, daha adil, daha bilinçli ve daha esnek duygusal yaşam demektir…” (Lisa Feldman Barrett, TED konuşması, ted.com)

 Aniden gelişen duyguların kontrolü biraz zor olsa da, genel olarak duygularımızı eğitebilir, kontrol edebilir, bilgi ve becerilerimizle daha mantıklı düşünerek onlar üzerinde istediğimiz değişiklikleri yapabiliriz. Böylece onların zararlı etkilerinden korunabiliriz.

 DUYGULANIMDA BİREYSEL FARKLILIKLAR

 Her bireyin uyarıcı olay ya da durum karşısındaki duygulanımları, dayanma süreçleri birbirinden farklıdır. Ayrıca aynı kişi, farklı zaman ve yaşlarda aynı olaya karşı farklı duygusal tepkiler verebilir. Benzer biçimde, herkesin duygularını kontrol etme yetenek ve becerileri de birbirinden farklı olacaktır.

 DUYGULARIMIZI KONTROL ETMEYE KARAR VERMEK

 Duygularımızı kontrol konusunda hepimiz, bilinçli ya da bilinçdışı bir şekilde bebekliğimizden beri belirli bir çaba içindeyiz. Bu işi bilinçli olarak yürütmemiz bizim yararımıza olacaktır.

 Başarının en temel ilkesi, o işi yapmaya niyet etmektir.  Gerisini beynimiz getirecektir. “Yoğun, uzun süreli duygular yaşadığımda, duygularımı bilinçli olarak kontrol etmeğe çalışacağım” şeklinde içimizden bir karar aldıysak, bu karar beynimize yerleşecek; yeri gelince de bu kararımız, bilinç düzeyine çıkıp çözümler üretmeğe çalışacaktır. Sadece çözüm üretmeyi düşünmek bile, kişinin o duyguyu körü körüne yaşamasını engelleyecek, çözüme yöneltecek, o duyguyu yoğun olarak yaşamaktan uzaklaştıracaktır.

 Duygularımızı bilinçli bir şekilde kontrol etmeye çalıştığımızda, her işte olduğu gibi başlangıçta bazı zorluklarla karşılaşsak bile Barrett’in dediği gibi bu konuda giderek ustalaşacağız; giderek otomatikleşeceğiz. Bu kapsamda olay ve duruma göre farklı yöntem ve stratejiler geliştirmemiz, izleyeceğimiz stratejilerle kazançlı çıkmamız önemlidir.

 Uygulayabileceğimiz stratejiler ve yöntemler, sonraki ve diğer yazılarımızda…

Sonraki yazı: Olumsuz Olayların Yararları

 Sağlıkla, mutlulukla kalınız!

 Dursun Bilgin

 

 

 

29 Mayıs 2023 Pazartesi

OLAYLARA KARŞI DAYANMA GÜCÜMÜZ

 


Önceki bir yazımızda, duyguların yerinde, zamanında ve kararında yaşanmasının, doğal ve sağlıklı bir durum olduğunu; diğer yazımızda, yaşanan duyguların ani, şiddetli ve uzun süreli olanlarının, bazı kişileri olumsuz yönde etkileyebileceğini, belirtmiştik.

 ZORLUKLARA KARŞI DAYANMA GÜCÜ NEDİR?

“Zorlara (Stres) dayanma gücü (ego gücü), Bu güç, kalıtsal yapıya bağlı olduğu gibi, yaşam deneyimlerine de bağlıdır. Bu güç, çocukluğun ilk yıllarından başlayarak kişinin karşılaştığı yaşam olayları ve öğrenme olanaklarından kazandığı bekleyebilme, erteleyebilme, gerçeği değerlendirme, sorun çözme, baş etme, özetle organizmayı uyum için yönlendirme  gücüdür.” * (Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, M. Orhan Öztürk, N. Aylin Uluşahin, 14. Baskı. S. 17)

OLAYLARIN ANİ, ŞİDDETLİ, UZUN SÜRELİ OLANLARI HERKESTE BİR OLUMSUZLUK YARATIR MI?

Yaşamın bir özelliği olarak hepimiz, çok kez canımızı sıkan olaylarla, zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz.  Buna karşın uzmana gereksinimi olanlar pek fazla olmuyor. Yani olayların ani, şiddetli, uzun süreli olanları, sadece bazı kişilerde uzman yardımı gerektirecek olumsuzluklara neden olabiliyor.

AYNI OLAY KARŞISINDA HERKES AYNI DUYGUYU MU YAŞAR?

Olaylar, kişilerde benzer duyguların yanında farklı duyguların da oluşmasına neden olabilir. Ev sahibinin  evden çıkarmasını bir kiracı üzüntü ile karşılarken, bir diğeri bunu fırsat olarak görür ve daha iyi ev bulurum diye sevinebilir.

OLAYLARA KARŞI DAYANIKLI MIYIZ?

Çok şükür, örseleyici olaylara karşı -ölçüsü değişmekle birlikte- hepimizin azımsanmayacak kadar, dayanma gücümüz vardır. En ağır zorlukların bile üstesinden gelebiliyoruz. Yeter ki kendimiz, bilinçli olarak pes etmeyelim, olumsuz düşünmeyelim; ümidimizi, inancımızı yitirmeyelim. Depremde enkaz altında kalanlar, en ağır örselenme (travma) ve zorlanma (stres) durumuyla karşı karşıyadırlar. Yine de aşırı etkilenenler sandığımız kadar değildir. O dayanıklılığımız olmasaydı, enkazdan sağlam insan çıkmayacaktı.

OLAYLARA KARŞI DAYANMA GÜCÜMÜZÜ BELİRLEYEN FAKTÖRLER

Kişilerin örseleyici olaylardan etkilenmeleri, olayın şiddetine ve bireyden bireye göre değişebilir. Bazıları etkilenmez; bazısı az, bazısı fazla etkilenir.

Olaylara karşı dayanma gücümüzü belirleyen etkenlere göz atalım:

KALITIMSAL YAPI: Atalarından aldığı genlerle herkes duygusal yönden ve duygusal dayanıklılık yönünden birbirinden farklıdır. Kimisi neşelidir, kimisi duygusal; kimisi sinirlidir, kimisi sakin; kimisi rahattır, kimisi heyecanlı... Bu kalıtsal özellikler onun kişiliğine yerleşmiştir, kolay kolay değiştirilemezler. Yakınlarımızın bu durumlarını beğensek de beğenmesek de kabullenmek zorundayız.

OLAYLARA HAZIRLIKLI OLMA: Olaylara hazırlıklıysak olaydan pek fazla etkilenmeyiz. Evinin pek çok yerinde çatlaklar bulunun kişi, evini boşaltır, evinin yıkılmasına fazla üzülmez. Depreme, diğer doğal ve insan kaynaklı olaylara hazırlıklı olduğumuzda, olayı daha ucuza atlatırız ve fazla etkilenmeyiz.

ORTAM VE KİŞİNİN GELİŞİM DURUMU: bireyin yetiştiği ortama ve gelişim durumuna göre  duyguları ve kişiliği şekillenir. Huzurlu ortamda yetişen çocuk, huzurlu olur.

BİRİKİM: Anne karnından başlayarak tüm olaylar, izlenimler, bilgiler kişilerin bilinç ve bilinçdışında bir birikim oluşturur. beyindeki tüm kayıtlar, bireyin olaylara bakış açısına, duygularına ve  davranışlarına  kaynaklık ediyor. Geniş açıklama: Duyguların Oluşumu

 ALGILAMA BİÇİMİ: Bardağın dolu tarafına da boş tarafına da bakmak, yani olayların olumlu- olumsuz yönlerine dikkatimizi yoğunlaştırmak kendi elimizdedir. Olayları algılama biçimine yani olaylara bakış açımıza göre -yukarıdaki kiracı örneğinde olduğu gibi- farklı duyguları, duygu yoğunluklarını ve duygu sürelerini yaşarız.

 DÜŞÜNME BİÇİMİ: Kişinin  olaylar karşısındaki olumlu- olumsuz düşünme tarzına göre onda farklı duygulanış biçimleri ve süreleri gerçekleşir. Olumlu düşünme tarzımızla olaylardan daha az etkilenebiliriz. Geniş olarak “Olaylar, Düşüncelerimiz” başlıklı yazıda ele alınacak.

 PROBLEM ÇÖZME  BECERİSİ: Her bir sorun, yeni tecrübeler edinmemizi sağlar. Hayatta hepimiz çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmakta; yine hepimiz, genellikle bu sorunların pek çoğunun üstesinden gelmekteyiz. Çoğunlukla bizzat problemin üzerine vararak sorunu çözüyoruz. Duruma göre bazen sabrediyoruz, bazen sorunu önemsemeden geçiyoruz. Altından kalkamayacağımız durumlarda da  yakınlarımızdan, uzmanından yardım alıyoruz. Hiçbiri de olmasa problemle beraber yaşamayı öğreniyoruz. Örneğin, bir engelimiz varsa…

 Sonraki yazı: Duygularımızın Kontrolü

 Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

 Dursun BİLGİN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

16 Mayıs 2023 Salı

HANGİ DURUMLARDA DUYGULARDAN ZARAR GÖREBİLİRİZ?

 


Ayrıca, örnekleme ve dolaylı anlatımla kıskançlık duygusu…

ÖRNEK OLAY

Ali, eşiyle kaldırımda ilerlerken karşıdan gelen genç, istemeden gözünü onlara kaçırır. Duruma öfkelenen Ali, sen benim eşime nasıl yan gözle bakarsın, diyerek gence yumruk atar. Olaya hazırlıksız yakalanan genç yere düşer, başını betona çarpar.

***

Önceki “Duygular Ne Kadar Yaşanmalı?” başlıklı yazımızda; duyguların yerinde, zamanında ve kararında yaşanmasının; doğal ve sağlıklı bir durum olduğunu belirtmiştik. Ancak bazı durumlarda duygular, kimi kişilerde sorunlara neden  olabiliyor.

 Hangi durumlarda duyguların zararlarından söz edilebilir? Önceki yazıda kısaca açıklanan bu konuyu azıcık açıyoruz.

ANİ OLAYLAR NEDENİYLE GELİŞEN, ANİ DUYGULANMALAR, BAZI KİŞİLERDE OLUMSUZLUKLARA NEDEN OLABİLİR

Bir yakınını kaybeden kişiye duymadığı ölüm haberini hemen vermeyiz. Kişi üzülüp fenalık geçirebilir.

Aniden üzülenlere benzeyen belirtileri aniden sevinenlerde de, görmek mümkün… Çocuğu bir sınavı kazanan veya ödül alan bazı kişiler; haberi aniden duyduklarında sevinçten ağlarlar, tansiyonları yükselebilir, fenalık geçirebilirler.

DUYGUSAL DALGALANMALARIN ŞİDDETLİ OLANLARI, BAZI KİŞİLERİ OLUMSUZ OLARAK ETKİLEYEBİLİR

Yukarıdaki örnek olayda uzun süreli kıskançlık dugusunu yaşayan Ali,  gencin bakmasına aniden şiddetle öfkelenip olumsuz bir olaya neden olmuş, kendisi de belki daha ağır çeşitli olumsuzlukları yaşamıştır. Kendine hakim olup sadece üç adım atabilseydi, olası o gençle ömür boyu bir daha karşılaşmayacaktı.

NOT: Herkesin gözü istemeden bazı şeylere kaçabilir. Kasıtlı, uzun süreli bakanlar; bilinçli takip edenlerin davranışları taciz olarak algılanabilir. Ama yine çözüm, kavga değildir.

SÜREĞENLEŞEN DUYGULAR KİŞİYİ OLUMSUZ ETKİLER

Duygular yaşanılır, geçilir.

Hepimiz üzücü, sevindirici her çeşit olaylarla karşılaşıyor, zaman zaman acı, tatlı her çeşit duyguyu yaşayıp geçiyoruz. Bu, hayatın normal bir akışı ve normal bir durumdur. Bizim engel olamadığımız olayların getirdiği duyguları, içinde bulunduğumuz duruma uygun olarak yaşamamız,  gayet normal ve sağlıklıdır. Ancak yaşadığımız o duyguyu uzun zaman üzerimizden atamıyorsak, bu normal ve sağlıklı değildir.

Örnek olaydaki Ali, anlaşılan çok uzun süren bir kıskançlık duygusunun etkisi altındadır. Olaya karışmasaydı bile, o aşırı ve uzun süren kıskançlık duygusu, kendisini yoktan yere mutsuz hissetmesine, aile içinde anlaşmazlıklara neden olacaktır. Eşinin kimseyle konuşmasını, kimsenin yakınında olmasını kıskanacak; içten içe kendini yiyecektir.

Aşırı ve uzun süreli kıskanç olma durumu, bilinçdışı nedenlerden kaynaklandığı için, Ali içine düştüğü o durumun; yaşadığı zorlukların, belki farkında bile olamayacaktır. Belki de iyi yaptığını, o kişinin bunu hak ettiğini düşünecektir.

Uzun süren, olumsuz olarak nitelendirdiğimiz üzüntü, kıskançlık öfkelenme duyguları gibi, diğer olumlu duygularımızın da şiddetli ve uzun süreli olanları normal sayılmıyor. Ör. Neşeli olmayı hepimiz sağlıklı buluruz.  Ancak uzun süren, aşırı taşkınlık ve neşeli olma durumunu, uzmanlar normal saymıyor, bir bozukluk olarak nitelendiriyorlar.

Olaylardan aşırı ve uzun süreli etkilenmemek önemli ölçüde kendi elimizde… Yazıları takip etmeye devam edin!

"Olaylara Karşı Dayanma Gücümüz"  sonraki yazıda…

Kalın; sağlıkla, mutlulukla…

Dursun BİLGİN

 

 

6 Mayıs 2023 Cumartesi

DUYGULAR NE KADAR YAŞANMALI?


Duyguları yaşamak gerekir mi? Duygular ne kadar yaşanmalı? Normal duygudurumun ölçütü nedir? Hangi durumlarda duygulanımda bir bozukluktan söz edilebilir? Bu yazıda…

Yazımıza Şavşat’ta eskiden söylenen bir öykücükle başlayalım.

Ali yaylada ücretli bekçidir. Bir gece dışarıda gezinirken çıkan soğuğa dayanamayıp donarak ölür. Hanımı Ayşe, köyde pilekide ekmek pişirmektedir. Köylüler eşine aniden haber vermenin onu çok üzeceğini düşünerek ölüm haberini alıştıra alıştıra vermeyi planlamaktadırlar. Köylülerden birisi:

 “Ayşe Hanım, eşin yaylada soğuğa dayanamayarak bayılmış, şimdi getiriyorlarmış.” Ayşe:

 “Vay toprak başına, ben burada sıcaktan yanıyorum, o dağda üşüyormuş sanki!..”

 ***

Birey, doğal yaşamında çeşitli uyaranlarla karşılaşır. Bu uyarıcıların bazıları duygusal yönümüzü etkiler; bazıları kısmen etkiler; bazı uyarıcılardan da etkilenmeyiz. Kişinin içinde bulunduğu duruma uygun olarak duygusal dalgalanmalar, duygusal değişiklikler yaşaması normal, hatta gereklidir ve yararlıdır.  

Yaşanan duyguların ani, şiddetli ve uzun süreli olanı ve kişi tarafından abartılmış olanları bazı kişileri olumsuz yönde etkileyebilir.

Yukarıdaki örnek olayda, köylülerin ölüm haberini eşine aniden değil de alıştıra alıştıra vermelerinin güzel bir hareket olduğunu düşünüyorum. Hemen her yerde ölüm haberini verirken böyle bir tutumun sergilendiğini sanıyorum.

Durumu öğrenen Ayşe Hanım’ın; “olayın yaşamın doğal akışının kaçınılmaz bir sonucu olduğunu, vb.” düşünerek aşırıya kaçmadan üzülmesi, ağlaması; belli bir süre sonra üzüntüsünü azaltarak doğal yaşamına dönmesi, normal bir duygulanım sürecidir.

“Her şeyimi kaybettim, benim halim ne olacak?” vb. şeklinde düşünerek, kişinin aşırı üzülmesi, baygınlıkların başlaması, sürmesi, üzüntüsünü uzunca bir süre üzerinden atamaması ya da örnek olaydaki gibi eşinin ölümünün hiç umursanmaması durumunda; ölçüsü değişmekle birlikte duygulanımda bir bozukluk belirtisinden söz edilebilir.

DUYGULANIMDA BOZUKLUK

 “Neşe, üzüntü, öfke korku, utanç şaşkınlık, iğrenme doğal duygulardır. Ancak, bunlar uzun süre aşırılaştığında duygudurumda üzüntü, öfke ya da neşe türünde bir artıştan söz edilir ve duygudurum bozukluğu düşünülebilir. Ortada belirgin bir neden yokken ya da bilinçdışı nedenlerle ağır ve uzun süreli üzüntüye, öfkeye kapılmak ve coşku içinde olmak normal sayılamaz…

Bazen gerçekten üzülecek, öfkelenecek, sevinilecek bir durumda kişi bu durumla bağdaşmayacak derecede aşırı, dengesiz kimi zaman da uygun olmayan tepkiler gösterebilir ya da tümden tepkisiz olabilir. Bunlar da duygulanımda bozukluk belirtisidir.” [1 s.262]

NORMAL DUYGUDURUM

“Duygudurum, kişinin kendini nasıl hissettiği sorusunun yanıtını yansıtır. Bireyin bir süre rahat, tedirgin, taşkın, Çökkün vb. bir duygulanım içinde bulunuşudur.

Normal duygudurum: Belirli sınırlar içerisinde dalgalanmalar gösteren, fakat kişinin kendisine ya da yakınlarının gözlemlerine göre aşırılığı olmayan bir duygusal durumdur. Normal duygudurumda kişi kendisini iyi hissetmektedir; öfke, sevinç, üzüntüsü olabilir, fakat bunlarda ne kendisince, ne de dışarıdan gözlemle aşırılık yoktur ve çevredeki koşullara uygun bir süresi vardır.” [1, s.263]

SÖZÜN ÖZÜ

Duyguların yerinde, zamanında, kararında yaşanması doğal, gerekli ve sağlıklı bir durumdur.

Hangi durumlarda Duygulardan Zarar Görebiliriz? Sonraki yazıda...

Kalın; sağlıkla, mutlulukla… 06/05/2023

Dursun BİLGİN

Alıntılar: Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, M, Orhan Öztürk, N, Aylin Uluşahin, 2016

 

 

 

 

24 Nisan 2023 Pazartesi

DUYGULARIMIZIN YARARLARI


 


Önceki yazılarımızda duygunun tanımını yapmış, duyguların oluşumundan söz etmiştik.

Duyguları yaşamaktan ne gibi kazançlar elde ediyoruz? Duygularımız olmasaydı ne olurdu?

Üzüntü, hiddet, mutluluk... Olumlu ya da olumsuz olarak niteleyebileceğimiz normal düzeydeki duygusal dalgalanmalar… Bunların hepsi vücudumuz için faydalıdır. Her bir duygumuzun yararları ayrı ayrı açıklanabilir. Yazımızda duyguların genel yararlarına göz atacağız.

DUYGULAR BİZİ KORUR

Aşı, vücudumuzu nasıl mikroplara karşı koruyorsa, duygular da dıştan gelebilecek, duygusal yönden  tehditlere karşı vücudu hazır tutar; korur; hızla hareket ettirerek organizmanın hayatta kalma şansını artırır. Üzerimize gelen arabayı gördüğümüzde korkar, hızla geri çekiliriz.

Görünen bu fiziksel durumun dışında, korktukları anda, insanların beyin ve diğer organlarında gelişen nörolojik, kimyasal, fiziksel olay ve değişmelerin asıl amacının organizmayı korumak olduğunu söyleyebiliriz.

Duygularımız olmasaydı; bedenimiz, ruhumuz her türlü tehlikeye, tehdide açık olacaktı.

DUYGULAR BİZİ GÜDÜLER, YÖNLENDİRİR

Duygular bizi hayata bağlar. Mutluluk, üzüntü, beğenme, başarı, başarısızlık gibi duygular bizi istekli olarak faaliyete yönlendirir, yani bizi güdüler. Dikkatimizi toparlar. İşlerimizi daha düzgün yapmamızı sağlar.

Duygular, zor durumlardan korunmamıza, iyi şeylere yönelmemize, kötü şeylerden kaçınmamıza yardımcı olur.

Çocuk; meslek edinerek mutlu olmak, başarmak, beğenilmek için; içinden gelerek dersine çalışır, öğretmenini dinler. Başaramazsa üzülür. Bu kez hem üzülmemek hem de başarılı olmak için yeni yöntemler dener, daha çok çalışır.  Burada, mutluluk, başarı beğenilme vb. olumlu duyguların yanında, olumsuz duygu olarak tanıdığımız “üzülme” duygusu da çocuğu güdülüyor daha çok çalışmasını sağlıyor.

Duygularımız olmasaydı çalışma isteğimiz de olmayacaktı.

 YARATICILIK VE SANATTAKİ BAŞARIMIZI DUYGULARIMIZA BORÇLUYUZ

Duygular, kişinin yaratıcılığını ve sanatsal yönünü geliştirir. Duygulanmayan bir kişinin şiir yazması, tiyatroda rol alması beklenilemez.

 TOPLUMA UYUM

Duygular, toplumla ilişkilerimizi belirlemede bizi yönlendirir. Sevgi, saygı, beğenme, aşağılanma, utanma, vicdan gibi duygular, topluma uygun hareket etmemizi sağlar. Kişi topluma karşı nasıl davranırsa ne gibi karşılık alacağını,  sonuçta ne gibi duygular yaşayacağını bilir; ona göre hareket eder. Sokakta yere tükürdüğümüzde ayıplanacağımızı, utanacağımızı biliriz ve yere tükürmeyiz.

Ve sayamayacağımız nice faydalar…

“İnsanın düşünsel, bilişsel yanı ne denli gelişirse gelişsin, duygular olmadan insan mutluluğu, yaratıcılığı, sanatı vb. kalmaz. Bütün ilişkilerimizde, çevreye ve topluma uyumumuzda bu duygusal yanımız bizi yönlendirir, yaşamımıza doyum ya da acı verir.”[1, s.261]

Duygularımız olmasaydı; aşk, sevgi de olmayacaktı. Biz, biz olamazdık. Tıpkı bir robot gibi, bir taş gibi olacaktık; duygusuz, ruhsuz…

Duyguların yararlarını incelemeye çalıştık. Ancak duyguların her zaman, herkes için yararlı olduğunu, söyleyemeyiz. Duyguların yerine göre zararlı olduğu, başımızı ağırttığı durumlar da vardır. Bu konulardan ve çözümlerinden zamanla bahsedeceğiz.

Sonraki yazımız: “DUYGULAR NE KADAR YAŞANMALI?” Duygular yaşanmalı mı? Normal bir duygudurumun ölçütü nedir?  Hangi durumlarda duygulanımda bir bozukluktan söz edilebilir?

Kalın; sağlıkla, mutlulukla… 24.04.2023

Dursun BİLGİN

 Alıntılar:

1.  Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, M, Orhan Öztürk, N, Aylin Uluşahin, 2016

 

 

 

 

 

 


12 Nisan 2023 Çarşamba

KÖPEK SALDIRILARINDAN KORUNMA YÖNTEMLERİ 2

 

Önceki yazımızda açıkladığımız; bekleme, konuşma… gibi pasif savunma yöntemleriyle köpekleri durduramadıysanız aşağıdaki yöntemleri deneyin.

KORKUTMA: YERDEN TAŞ ALMA, ÜSTLERİNE YÜRÜME HAREKETİ

Yöntemi köpek eğitmeni Şenol Tunç’un AA muhabirine verdiği açıklamadan alıyoruz: 

“İnsanların, 5-6 köpek saldırdığında genellikle kaçtığını ve hayvanların da avcı pozisyonuna geçerek ısırmaya yöneldiğini belirten  Tunç,   bu tür durumlarda hafif yere eğilerek taş alıyor gibi yapmanın, iki kolu sağa sola açıp üstlerine bağırarak yürümenin köpekleri panikletebildiğini anlattı. Durduğunuz zaman bir şey olmaz. Durduğunuzda gelirler, hafif yaklaştıklarında birdenbire bağırıp üzerine doğru bir adım atarsanız hepsi kaçacaktır. Korkmamak lazım” *

Bu hareketlerden köpekler korkarlar. Yerden taş alır gibi yaptığımızda ya da üzerlerine  yürüdüğümüzde korkudan geri çekileceklerdir.

NOT: Youtube’de bir kişi bu yöntemleri deniyor, benzer sonuçları alıyor: Başıboş köpeklerle karşılaştığımızda ne yapmalıyız? Yükleyen: İbrahim Sargın (Resim oradan alınmıştır.)

UZAĞA BİR ŞEY ATMA

Köpeğin uzağına çanta, ayakkabı, taş vb. atabilirsiniz. Köpek, hareketli nesneleri tehlike olarak algıladığı için sizi bırakıp attığınız nesneye saldıracaktır. Bu harekette köpeğin kızgınlığı artabilir.

 Köpek sürüsü, attığınız nesneye hep birden saldırırlarsa kendi aralarında kavga çıkarabilirler. Siz de oradan savuşma şansını yakalayabilirsiniz.

EŞYALARIMIZI KALKAN YA DA KURBAN OLARAK KULLANMA

Çantanızı, açık şemsiyenizi  kalkan olarak kullanın. Yeterli gelmediyse çantayı ağzına verin, bırakmayın. Bırakmadığınız sürece  o sizi bırakıp çanta ile çekişmeye devam edecektir. Çanta yerine ayakkabınızı da kullanabilirsiniz.

Yukarıdaki teknikleri uyguladığımızda büyük olasılıkla -umarız- aşağıdaki iki yönteme gerek kalmayacaktır. Yine de her ihtimale karşı bu bilgileri edinmemizde yarar olduğunu düşünüyorum.

 SALDIRIYA UĞRADIYSANIZ… (Tek Köpek)

Teslim olmayın. Her türlü mücadelenizi sürdürün. Isırma dışında her yönden güçlüsünüz. Üzerine çullanıp zarar vermeden etkisiz hale getirilebilir.

Önemli organlarınızı; özellikle boynunuzu, kolunuzun iç kısmını koruyun.  Elinizi, kolunuzu, ayağınızı kaptırdıysanız; kurtarmak için çekmeyin daha fazla yaralanmanıza neden olabilir. Boğazına doğru sokun. Hem çene gücü azalacak hem de zorlanıp kendisi bırakmak zorunda kalacaktır.

ISIRILDIĞINIZDA…

Şenol Tunç’a göre: “köpek ısırdığı zaman boğazını sıkarak nefesini kesmelisiniz aksi takdirde saldırmasını engelleyemezsiniz. Saldırı anında kişinin yere düşmesi halinde (ya da artık karşı koyamayacak durumdaysa) cenin pozisyonu (secdeye varmak gibi) alıp, başı ve boynu ellerle korumak gerekir. Isıracaksa da yaşamsal önemi olan yerlerimizi korumuş oluruz” *

SÜRÜ SALDIRISI İLE KARŞILAŞMA

Sürü saldırılarında “sürü psikolojisi” geçerlidir. Tümü tek köpekmiş gibi hareket edeceklerdir. Yani biri ne yaparsa diğerleri de aynısını yapacaklardır. Biri size yaklaşıp durunca diğerleri de duracaktır. Yaklaştıklarında taşa eğilince, hepsi kaçışacaktır. Birbirlerinden biraz cesaret alsalar de fazla dayanışma yapamazlar.

Üstte açıklanan yöntemleri uygulayın.

MOTOSİKLET, BİSİKLET (internetten yararlanıldı.)

Motosiklet: Köpekler üzerinize gelirken yavaşlayın. Yaklaştıklarında, hızlanıp normal sürüşünüze geçin. Köpekten çok motora ve trafiğe dikkat edin. Ayaklarınızı hareket ettirmeyin. Köpeklerin size değil, kaçan araca ve hareketli tekere kızdıklarını veya oyun oynadıklarını sanıyorum.

Bisiklet: Bisikletten inin. Bisikleti köpekle sizin aranıza alarak elle sürün. Sıkışırsanız yukarıdaki yöntemleri uygulayın. Kısa bir süre takibin ardından, takibi bırakacaklardır.

YA ÇOCUKLARIMIZ…

Çocuğunuza köpekle karşılaşınca kaçmamasını öğütleyin. Yukarıdaki yöntemlerden uygun olanlarını çocuğunuza öğretin.

SÖZÜN ÖZÜ

Köpekler saldırdığında; kaçmayın, durun, konuşun, yerden taş alır gibi yapın.

Kırsalda yanınızda sopa bulundurabilirsiniz.

Küçük bir çizik alsanız bile bir sağlık kuruluşuna gitmeyi, polise haber vermeyi ihmal etmeyin.

SON OLARAK

Köpek saldırısının tüm aşamalarında neler yapabileceğimizi dile getirmeye çalıştık.

Tüm köpeklerin, benzer olaylar karşısında aynı tepkileri vereceğini, yöntemlerin yüzde yüz garantili olduğunu iddia edemeyiz. Fazlasını kendiniz araştırabilirsiniz!

Sonraki yazı: "DUYGULARIMIZIN YARARLARI NELERDİR" Duygularımız Olmasaydı Ne Olurdu?

Dursun BİLGİN

Alıntılar:

* Uzmanlardan ‘Saldırgan köpekten kaçmayın’ uyarısı: aa.com tr

 





2 Nisan 2023 Pazar

KÖPEKTEN KORUNMA YÖNTEMLERİ (Bölüm 1)

 

Bir önceki “Duyguların Oluşumu” başlıklı yazımızda köpek korkusunun oluşumuna değinmiştik. Söz köpekten açılmışken konuyu biraz daha açmayı düşündüm.

Bu yazımızda benliğimizi ve duygularımızı ilgilendiren yine önemli bir konuya, köpek saldırılarından korunma yollarına, yer vereceğiz. Uzman görüşlerinden de yararlandığımız, iki bölümden oluşan yazımızın birinci bölümünde “köpekle karşılaşmamız halinde uygulayabileceğimiz pasif savunma yöntemleri” ele alınıyor.

Olumsuz yaşam koşulları ve daha birçok insan kaynaklı etkenler; sevimli, sadık  dostlarımız köpekleri; agresif bir hale getirmekte; doğaları gereği de az bir kısmı saldırgan bir tutum  sergilemektedirler.

Haberlerde ve günlük yaşamımızda ölüme kadar varan köpek saldırısı olaylarına rastlamaktayız. Düşük bir olasılık da olsa böyle bir durumla karşılaşma riskimiz vardır. Bu bakımdan köpek saldırısıyla karşılaşmamız  durumunda ne yapmamız gerektiğine ilişkin her zaman hazırlıklı olmamız, eğitim almamız, neler yapabileceğimizi önceden planlamamız, öğrendiklerimizi çocuğumuza ve diğer yakınlarımıza öğretmemiz gerekir.

KÖPEK NELERİ TEHLİKE OLARAK ALGILAR?

Köpekler, yaşam alanlarına giren yabancıları, hareket eden ve kendine bakan varlıkları tehlike olarak algılarlar. Araba tekerini, atılan taşı, koşan insanları vb. takip ederler. Köpekten korunurken bu hususları dikkate almalıyız.

KÖPEK KORKUSU

Hepimiz, sokakta pek çok köpekle veya köpek sürüleriyle karşılaşmış, herhangi bir tehlike yaşamadan yolumuza devam etmişizdir. Köpekler, insanlardan korktukları için kolay kolay kimseyle kavgaya girişmek istemezler. Köpekten fazla korkmaya gerek yoktur. “Köpekten uzak durun” dememiz, sizi korkutmasın. Amacımız sıfır risktir. Köpeklerin, özellikle kendilerinden korkanlara saldırdıkları söylenir.

Aşağıda belirtilen yöntemlerle köpeklerden korunabiliriz.

UZAK DURMA

“Köpeğe dalaşmaktan çalıyı dolaşmak yeğdir.” (Atasözü) Köpeğin yakınından, yani onun yaşam alanından geçmemeye çalışalım. Köpeğin ne kadar uzağındaysanız saldırı olasılığı o kadar azdır.

KÖPEK KOVUCU DÜDÜK VE DİĞER AYGITLAR

Bizim duymadığımız ultrasonik seslerle köpekleri rahatsız edip uzaklaşmalarını  sağlıyormuş. Güvenilirliği uygun bir ortamda denendikten sonra kullanılmaya başlanmalı.

YAKININDAN GEÇMEK

Köpeğin yakınından geçmek zorundaysanız: Elinizde köpeğin tehdit olarak algıladığı; sopa, şemsiye, çanta vb. varsa diğer tarafınızda saklayın. Dikkatini çekmemek ve tehdit olarak algılanmamak için; onunla ilgilenmeden, direkt bakmadan, el kol sallamadan, gürültüsüz patırtısız ve yavaş adımlarla normal bir şekilde yolunuza devam edin.  Büyük ihtimalle herhangi bir sorun yaşamayacaksınız. Ya da aynı şekilde geri dönebilirsiniz.

(Önceki yazımızda yer alan örnek olayın kahramanı Ali, köpeği görünce  kaçmamalı, bu yöntemi  ve aşağıdaki  diğer  yöntemleri uygulamalıydı.)

KAÇMAYIN, BEKLEYİN!

Koşan bir kimse, köpeğin dikkatini çeker; ondaki avlama güdüsünü tetikler ve artırır. Büyük olasılıkla koşanı kovalar ve ona yetişir.

Bu nedenle köpek görüldüğünde, havladığında kesinlikle kaçılmaz. Köpek, saldırı modundaysa kimseden yardım istenilebilir, yüksek bir yere çıkılabilir, dükkana vb. girilebilir. Sırtını kapıya, iç köşeye, duvara, çite, arabaya vb. dönerek beklenilebilir. Saldırabileceği açı ne kadar daraltılırsa   köpeğin cesareti o oranda kırılacaktır.

Çözüm yoksa olduğunuz yerde, köpeğe arkanızı dönmeden, el kol sallamadan, direkt bakmadan yan gözle bakarak, durabilirsiniz.

Havlayarak, hırlayarak üzerinize  gelen köpek, sizi kaçıramadıysa büyük olasılıkla yakınınıza gelip duracaktır. Çünkü o da sizden korkmaktadır. Kısa hamlelerinden ve diş göstermesinden korkmayın.

KÖPEKLE KONUŞMA

Üzerinize gelen köpekle “Hoşt, yaklaşma, çekil, otur vb.” normal ses tonuyla konuşularak dikkati dağıtılır. Bazı köpekler o komutları yapmaya alışkındırlar. Dikkatini konuşmanıza veren köpek kısa sürede saldırı eylemini unutabilir ve uzaklaşabilir.

Bu işten anlayanlar, “gel” vb. sevgi konuşmaları ile onunla iletişim kurarak, ekmek vererek onu saldırıdan caydırmakta, hatta yakından sevmektedirler.

Bu yöntemlerle köpekleri durduramadıysanız ikinci bölümdeki, “Saldırı Anında Köpekle Aktif Mücadele Yöntemleri"ni deneyin.

Şen ve esen kalınız! 02/04/2023

Dursun BİLGİN

19 Mart 2023 Pazar

DUYGULARIN OLUŞUMU

 


    “Duygulara ve kişinin eğitimine kaynaklık eden çevresel faktörler nelerdir? Duygular nasıl öğreniliyor?” bu yazıda…

ÖRNEK OLAY

Ali okuldan dönerken bir köpeğe rastlar. Korkup kaçmaya başlar. Köpek Ali’yi kovalayıp kısa sürede yakalar ve yere düşürür. Durumu gören diğer köpekler de Ali’nin üzerine üşüşürler. Çevredeki esnaf ve diğer vatandaşlar hep birlikte olaya müdahale ederek Ali’yi yaralı bir şekilde kurtarırlar.

 O artık tek başına sokağa çıkmaya cesaret edemiyor.

***

Duyguların oluşumunu, çevresel ya da genetik faktörlere veya her ikisine de bağlayan bilim insanları mevcuttur. Ör. Korku duygusu, atalarımızdan miras kalmıştır, diyenler olduğu gibi, kişi izlenimleriyle, hamilelik ve sonrasında çevre ile ilişkileri sonucunda bireyde korku duygusu oluşuyor, diyenlere rastlanmaktadır.

Barrett’e göre: Vücudumuzun fizyolojisinden kaynaklı sakinlik, huzursuzluk, heyecan, rahatlık rahatsızlık gibi bazı basit hisler dışında gerçek duygular, doğuştan gelmiyor, sonradan oluşuyor. *

Doğuştan getirilen duygusal özellikleri bir kenera bırakarak çevresel etkenlerin, duygusal yaşamı nasıl etkilediğine bakalım.

DUYGULARA VE KİŞİNİN EĞİTİMİNE KAYNAKLIK EDEN ÇEVRESEL ETKENLER

Kişinin çevresi ile ilişkileri sonucu elde ettiği birikimler ve başka öğeler; onun biyolojik, sosyal ve ruhsal gelişimini ve dolayısıyla  kişisel ve duygusal gelişimini de etkiler.

Anne karnından başlayarak tüm olaylar, izlenimler, bilgiler kişilerin bilinç ve bilinçdışında bir birikim oluşturur. 

Kişi kendi deneyimlerini kullanabilir. Anne babayı model alabilir. Öğretim ve konuşmalardan, yakınındaki kişilerin birbirleriyle ilişkilerinden ve konuşmalarından etkilenebilir. Yaşadığı kültürden etkilenebilir. Ebeveyn veya başkalarının özel tepkileri (sevmeleri, kızmaları vb.)  belirli duygusal ifade kalıplarını cesaretlendirir veya caydırır. Yani birikmiş, bilinçli ve bilinçdışı beyindeki tüm kayıtlar,  kişinin duygularına ve onun davranışlarına (eğitimine) kaynaklık ediyor. (Dikkat ettiyseniz paragrafta çocuğun nasıl yetiştiğinin en öz özeti veriliyor!) 

Yine insan; olumlu, olumsuz neleri düşünür, imgelerse (hayal) onlar, o şahsın bilinç ya da bilinçdışına yerleşir; bilinçsiz olsa da o kişinin duygularını ve davranışlarını etkileyebilir.

“Beynimiz, duyguları geçmiş yaşantılara ve içinde bulınduğu durumdan edindiği fizyolojik bilgiye dayanarak oluşturur.”*

ALİ KÖPEKTEN KORKMAYI NASIL ÖĞRENDİ?

Ali dünyaya geldiğinde zihninde köpek korkusu olmadığı gibi köpek kavramı bile yoktu. Çevresini ve konuşulanları algılamaya başlayınca dikkatini çevresine yöneltti.

Çevresindekilerin köpekle ilgili konuşmalarına -farkında olmasa bile- kulak verdi. Annesinin köpeğin yanından geçerken korktuğunu gözlemledi. Belki de sokakta ya da televizyonda köpek dövüşüne tanık oldu. Annesinin “Köpekten uzak dur, ısırabilir.” Uyarısını aldı. Arkadaşlarından köpekle ilgili anılar dinledi. “Köpek en iyi dost en sadık arkadaştır.” sözünü de çevresinden duydu. Ve bunlar gibi binlerce yaşantı… Birikimlerinden etkilenerek köpekle ilgili hayalller kurup düşünceler geliştirdi. Köpekle ilgili olumsuz izlenimlerin yanında  olumlu izlenimler de edindi.

 Ali’nin zihni tüm bunları değerlendirerek köpekle ilgili, iyi- kötü, faydalı- zararlı, olumlu- olumsuz vb. yargılamalar yaptı. Yaşantıları genelde korkuya dayandığı için zihninde korkulacak, tehlikeli hayvan şeması oluştu. Sonunda yaşadığı olay düşüncelerini iyice pekiştirdi. Tüm bu yaşantılar “köpek korkusu” olarak beynine yerleşti.

 Ali, yeniden köpeğe rastladığında onda “korku” duygusu oluşacaktır. İlerideki yaşantılarında da köpeklere rastladığı halde bir zarar gelmediğini fark ederse Ali’deki köpek korkusu giderek azalacaktır.

Ali köpek korkusuna benzer biçimde çevresinden edindiği yaşantılara göre sevgi, güven, öfke vb. diğer  duyguları da öğrendi. Yeri gelince oluşan fiziksel ortama göre o duyguları yaşayacak.

 “ALİ NE YAPMALIYDI? KÖPEKTEN KORUNMA YÖNTEMLERİ” bir sonraki yazımızda…

Kalın; sağlıkla, mutlulukla…

Dursun BİLGİN 19.03.2023

*Duygularınızın Esiri Değilsiniz, Lisa Feldman Barrett, TED konuşması, ted.com

 

 

 

4 Mart 2023 Cumartesi

DUYGU NEDİR?

 


“Bir duyguyu yaşadığımızda örneğin ayıdan korktuğumuzda beynimizde neler olur? Nasıl korkarız? Duygu dediğimiz aslında nedir?” sorularının yanıtları bu yazıda!..

ÖRNEK OLAY

AYI İLE KARŞI KARŞIYA

Üç arkadaş gezinmek ve mantar toplamak amacıyla ormana gidiyor. Bir süre sonra, ormanın en yüksek noktasına çıkıp çevreyi seyretmeye karar veriyorlar. Yola koyuluyorlar. Tam tepeye varacakları sırada arka yamaçtan tepeye çıkan bir ayı ile aniden karşı karşıya geliyorlar. Birisi kaçmak istiyor. Diğeri, “Kaçarsak ayı birimizi yakalar, zarar verir; kımıldamadan bekleyelim” diyerek onun kaçmasını engelliyor. Üçü de oldukları yerde kalakalmışlardır. Renkleri benizleri solmuştur. Birisi hafiften baygınlık geçirmiştir.

Ayı, kısa bir süre bunlara baktıktan sonra geri dönüyor. Önce yavaş, sonra hızlanarak uzaklaşıyor. Belli ki ayı da onlardan korkmuştur.

OLAYIN ÇÖZÜMLENMESİ

BU OLAYDA AYI VE İNSANLAR NELER YAŞADILAR?

O anda  ayı ve insanların beyinlerinde neler oldu merak ettiniz mi?

İnsanlar ayıyı görür görmez beyinlerinde ve diğer organlarında hızlı değişimler oluştu. Ayı ile karşılaştıkları anda insanların ve ayının beyinlerindeki milyarlarca beyin hücresi, saniyelerden oldukça kısa bir zamanda, hayatın bilinçli, bilinçdışı tüm bilgilerini, izlenimlerini gözden geçirip çeşitli elemeler yaptı. Aynı anda binlerce tahmin yürüttü; olasılıkları tarttı; hızla ortaya bir sonuç çıkarttı. Çıkan sonuç: “Tehlike ile karşı karşıyayım!” oldu. (*Esinlenme: Barrett )

Tehlikeye karşı diğer hayvanlarda “kaç ya da saldır yöntemi” çözüm yolu olarak benimsenirken; yukarıdaki olayda insanlar duygularını yönetip kaçmanın daha tehlikeli olacağını düşündüler.

Böyle bir süreçte, beynimizde birçok nörolojik, kimyasal olay ve değişimler yaşanır. Bu olaylardan, beynimizle beraber, kalbimiz ve vücudumuzun diğer pek çok organı etkilenir. Yani Nörolojik değişimler fizyolojik değişimlere neden olur. Örneğin: Olaydakilerin, kalp atışları hızlandı; yüzleri soldu; birisi de hafif baygınlık geçirdi.

Yukarıdaki olay vb. durumlarda beynimizin ve vücudumuzun yaşadığı bu karmaşık sürece biz “korku” adını vermişiz. Korku bir duygudur.  Peki, duygu nedir?

DUYGU NEDİR?

Duygu sözcüğünün TDK’ye göre anlamlarından birkaç tanesi:

Duygu: 1. Duyularla algılama, his 2. Belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim (yankı, etki, tepki) 3. Önsezi… şeklinde tanımlanmış. Yukarıdaki olayda ayı ve insanların iç dünyasında oluşan korku izlenimi bir duygudur.

BARRETT’E GÖRE DUYGU

“…Duygular tahminlerdir. Milyarlarca beyin hücresinin birlikte çalıştığı bir anda beynimizin yaptığı tahminlerdir ve bu tahminler üzerinde sandığımızdan çok daha fazla kontrolünüz var…

…Beyniniz bir hayat boyu tecrübe içinden eleme yapıyor, aynı anda binlerce tahmin yürütüyor, olasılıkları tartıyor, soruyu cevaplandırmaya çalışıyor…” *

Yukarıdaki olayda kişilerin ve ayının beyni, “Tehlike ile karşı karşıyayım.” tahminini yaptı. Yani korktular. Bunun gibi sınavı kazanan ya da bir işi başaran kişinin beyni; başardığını, başarısının ileride işine yarayacağını, daha mutlu olacağını düşünüp(tahmin edip) sevinir.

Sevinme sürecinde ve diğer her farklı duyguyu yaşarken, beyinde ve vücutta farklı nörolojik, kimyasal ve biyolojik değişimler yaşanır. Ör. Korku ve heyecan durumunda adrenalin daha fazla salgı yaparken, sevindiğimizde mutluluk hormonu (serotonin vb.) daha fazla salgılanır.

BAZI DUYGULAR

Yaşadığımız bazı duyguları; neşe, öfke, üzüntü, şaşkınlık, korku, iğrenme (6 temel duygu) utanç,  kin, nefret, ilgi vb. şeklinde sıralayabiliriz

KISA KISA…

İnsanın bir duygu ile ilgili bir fikri veya bilgisi yoksa kişi o duyguyu yaşar, ancak hangi duyguyu yaşadığını ayırt edemez.

Tüm kültürlerce bilinen bazı duyguların dışında bir kültürde tanımlandığı halde başka ülkelerde tanımlanmayan duygular, başka ülkelerde tanımlandığı halde o kültürde tanımlanmamış duygular da vardır.

Kişiler, bir uyarıcı karşısında bir veya birden fazla duyguyu aynı anda yaşayabilirler. Ör. Yukarıdaki olayda olayın kahramanları korku ile beraber şaşkınlık vb. duyguları yaşamışlardır.

Herkesin duygulanım süreçleri birbirinden farklıdır. Aynı olaydan herkes farklı şekilde etkilenir. Ayı ile karşılaşan arkadaşların korku yoğunlukları ve korkma süreleri aynı  değildir.

"DUYGULARIN OLUŞUMU" Duygulara ve kişinin eğitimine kaynaklık eden çevresel faktörler ve duygular nasıl öğreniliyor? bir sonraki yazıda…

Hoşça Kalın, Değerli Okuyucular!

Dursun BİLGİN

*Duygularınızın Esiri Değilsiniz, Lisa Feldman Barrett, TED konuşması, ted.com

 

5 Şubat 2023 Pazar

SAĞLIKLI OLMANIN ÜÇ YOLU


Sağlıklı olabilmenin en temel etkenleri… Kısa ve öz… Bu yazıda!

*****

Yazımıza bir Nastrettin Hoca fıkrasıyla başlayalım.

Nasrettin Hoca’ya “Sağlığın başı nedir?” diye sormuşlar. Hoca:

“Ayağını sıcak tut, başını serin,

Yemeğini vaktinde ye, düşünme derin…” diye yanıtlamış.

*****

Sağlıklı olmanın koşulları ile ilgili yüzlerce öğüt duyarız.  Hoca, bunlardan üçünü dile getirmiş. Bu öğüdün her zaman geçerli olacağını sanıyorum.

Nasrettin Hoca gibi kendim de, bu yüzlerce öğüdü üçe indirgeseydim, bunları; “dengeli beslenme, spor  yapma, normal duygudurum” olarak seçerdim. Önemsenen etkenler kişilere göre farklılık oluştursa da bu konuda pek çok kişi ve bilim insanlarıyla hemfikir olacağımı sanıyorum.

Şimdi sağlığımız için gerekli bu etkenleri kısaca gözden geçirelim.

BİZE HAYAT VEREN İKİ OLGU

Beslenmenin, sporun ve normal duygudurumun sağlığımıza olan etkilerini anlayabilmemiz için, metabolizma ve dengeleşim sürecini tanımlayalım.

Evrenin en harika makinesi vücudumuzun, bize yaşama şansı veren ve bizi rahatlatan sınırsız başarılarından iki tanesi, metabolizma ve dengeleşim olaylarıdır.

METABOLİZMA

Hava ve sudan sonra vücudumuzun en önemli gereksinimi yiyeceklerdir. Yediklerimizi vücudumuz olduğu şekilde kulllanamaz. Yediklerimiz ve içtiklerimiz, sindirim sisteminde parçalandıktan sonra kandan hücrelere geçip vücudumuzun kullanabileceği küçük moleküllere ayrışırlar(katabolizma= yadımlama) ve enerji açığa çıkar. Bu küçük parçacıklar (moleküller) yeniden birleştirilerek daha büyük organik moleküller yapılandırılır. (anabolizma= özümleme) Hücrede oluşan bu yıkım yapım tepkimelerinin tümüne metabolizma denir. Organik moleküller dokularımızın yapımında ve onarımında kullanılır. Elde edilen enerji ile de vücudumuzdaki hayatsal olaylar devam eder, tüm organlarımız çalışır, vücudumuz ısınır. Biz de böylece hayatta kalma şansını elde ederiz.

DENGELEŞİM

“Dengeleşim(homeostasis): Canlının beliren istek ve gereksinmelerinin yarattığı dengesizlik durumunu ortadan kaldırarak dengeyi yeniden sağlaması.” (TDK)  Hava sıcaklığı +40 derecede olsa -20 derecede de olsa, vucudumuz aynı sıcaklıktadır. Ya vücudumuz bunu başaramasaydı!..

SAĞLIKLI OLMANIN EN TEMEL ETKENLERİ

Metabolizma ve dengeleşim süreçleri ne kadar düzenli olursa organlarımız daha güçlü olur, daha iyi çalışırlar. Metabolizma ve dengeleşim olaylarında doğrudan yer alarak ya da etkileyerek sağlıklı olmamızı sağlayan en temel etkenler: Temiz hava, uygun sıcaklık, nem vb. fiziksel koşullar, yeterli su, dengeli beslenmek, normal duygudurumunda olmak, düzenli spor yapmak,  düzenli uyku ve düzenli yaşam tarzıdır.

BESLENMENİN YARARLARI

 Aldığımız gıdalardan vücudumuz yapılır, yaşlanan ve zedelenen dokular onarılır, vücudumuzun enerji gereksinimi karşılanır. Vücudumuz hastalıklara karşı dirençli hale gelir.

DENGELİ BESLENMEK İÇİN  

 Yemek seçilmeden yani her çeşit besin; yeterince ve zamanında alınmalı, yavaş yenmeli.

SPOR YAPMAK

Sağlıklı olmanın en önemli koşullarından biri de spor yapmaktır. Spor denilince aklımıza bedensel ve zihinsel spor gelir. Burada bedensel spordan söz edeceğiz.

YARARLARI  

Spor yaptığımızda metabolizmamız hızlanır. Yediklerimiz ve içtiklerimizden vücuda yararlı maddeler ve enerji daha fazla miktarda elde edilir. Bunlar vücudumuzda kullanılarak organlarımız daha güçlenir ve daha iyi çalışırlar. Spor, bağışıklık sistemi güçlendirir. Kişiyi olumsuz duygu ve düşüncelerden uzaklaştırır. Kişiye daha güzel bir fiziksel görünüş sağlar.

ÖNERİLER

Spor, yaşamın bir parçası haline getirilmeli. Düzenli, dengeli, yaşımıza ve bünyemize uygun egzersizleri yapmaya çaba gösterilmeli. En azından günde beş-on dakika, bir halk oyununa ayrılabilir; yürüyüş yapılabilir.

Spor yapmak başlangıçta biraz zor gelse de, alıştıktan sonra zevk alıp spora içimizden gelerek devam edebileceğimizi unutmayalım.

Spora başlamadan önce doktorumuza görünüp kendimize uygun egzersizleri seçmede yarar var.

NORMAL DUYGUDURUMDA OLABİLMEK*

(Nasrettin Hoca, öğüdünün bir bölümünde, “Düşünme derin!” demiştir. Hoca’nın bu sözü, “Olumsuz düşüncelerle zihnini yorma, küçük şeyleri dert edinme...” anlamlarında söylediğini sanıyorum.)

Normal duygudurum, aşırılığı olmayan duygusal durumdur. Kişi koşullara göre acı, tatlı her çeşit duyguyu yaşayabilir. Ancak yaşadığı duygular, aşırı yoğun ve uzun süreli değildir. Bazen sıkıntıları olsa bile, kişi çoğunlukla kendini iyi hisseder. Böylesi durumda organizmanın dengeleşim durumu  ve metabolizması daha düzenlidir. Bu da onun sağlığını olumlu yönde etkileyecektir.

Bu yazıyla “Duygusal Sorunlar ve Başa çıkma yolları” yazı dizimize giriş yaptık. Sonraki yazımız: “DUYGU NEDİR?” “Bir duyguyu yaşadığımızda, örneğin ayıdan korktuğumuzda beynimizde neler olur? Nasıl korkarız? Duygu dediğimiz aslında nedir?” sorularının yanıtları gelecek yazımızda…

Kalın; esenlikle, mutlulukla!..

Dursun BİLGİN

*Son başlığın bazı bölümlerinde, “Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Prof. Dr. M. Orhan ÖZTÜRK, Prof. Dr. N. Aylin ULUŞAHİN, 14. Baskı” adlı kitaptan yararlanıldı.

 

 

22 Ocak 2023 Pazar

BAŞKALARININ DÜŞÜNCELERİNDEN YARARLANMA


 

Kimsenin, kendi deneyim ve bilgileri, kendi hayatını sürdürmesi için yeterli değildir. Kişilerin; başkalarının düşünce, bilgi ve deneyimlerine gereksinimi vardır.

Yazıma internetten aldığım bir anekdotla başlamak istiyorum.

“Meşhur kolonyacı Eyüp Sabri Tuncer, iflasın eşiğinde olduğunu, söyleyerek; Vehbi Koç’tan borç ister:

Vehbi Koç, “Altı ay dayanabilir misin?” diye sorar.

“Dayanabilirim.” der, Eyüp Sabri.

Öyleyse dinle, der Vehbi Koç:

“Sana borç vermeyeceğim. Ama bedava akıl vereceğim. Bana getirdiğin şu kolonya şişesinin deliği çok küçük. Hemen imal ettiğin ve piyasaya sürmediğin kolonya şişelerinin deliklerini büyüt, sürümü artır.”

Satışları hızla artan Eyüp Sabri birkaç ay içinde iflastan kurtulur.” (Amazing Photo)

ÇIKARILACAK DERSLER

Bu küçük öykücükten sizlerin de sezinlediği birçok yaşamsal dersler çıkarılabilir:

·         Araştırılıp üzerine gidilirse her problemin bir çözümü büyük olasılıkla vardır.

·         Sadece bir öneri bile, hayatımızı değiştirebilir.

·         Para her şeye çözüm değildir. Bir miktar para yanında işi akıllıca yürütmek önemlidir. Vehbi koç, akıl vermeyip borç para verseydi, olasıdır ki o para da bitecek Eyüp Sabri iflastan kurtulamayacaktı.

·         Kişi ne kadar akıllı olursa olsun yalnızca kendi aklıyla işlerini yürütemez. Araştırmaya, bilgiye; bir danışmana, bir uzmana her zaman gereksinimimiz vardır. Söz konusu kolonya şirketinin teknik elemanları, deneyimli yöneticileri vb. akil insanları kuşkusuz ki vardır. Ama öyle bir basit fikir kimsenin aklına gelmemiştir. Bu da normal, olağan bir durumdur. Vehbi Koç da sayısız fikirleri başkalarından almıştır.

BAŞKALARININ DÜŞÜNCELERİNDEN YARARLANMA

Çoğumuzun bildiği bir Çin atasözünde, Bir dilencinin söylediği, “Bana balık verme; balık tutmayı öğret.” denilerek öğrenmenin kalıcı yararları dile getiriliyor. Dilenciye iyilik yapmak için kişi balık verirse alan şahıs bir günlüğüne karnını doyurabilir; oysa balık tutmasını öğretirse kişi dilenmekten kurtulur, ömür boyu karnını doyurabilir.

Bizde kimileri, “Bana akıl verme, para ver.” diyerek; hazırcılıklarını, bilgiyi önemsemediklerini şaka yollu olsa da kabulleniyorlar. Oysaki bizi ayakta tutan; bilgimizdir, çalışmamızdır. “Hazıra Dağlar dayanmaz.”

Aslında hepimiz; okuyarak, gözleyerek, dinleyerek birbirimizden yararlanıyoruz. -Zaten okullar da bunun için vardırlar.-  Kendi birikimlerimiz dışında başkalarının düşünceleri, yaptıkları yanlışlar, doğrular bizlere ders oluyor; düşünce ufkumuz, bilgi hazinemiz genişliyor. Çocuklarımızın, öğrencilerimizin bizi hayretler içerisinde bırakan düşüncelerine tanık olmuşuzdur.

“Duygusal sorunlar ve Başa çıkma Yolları”konusunda deneyim ve birikimlerimi, yeni araştırmalarla tamamlayarak, sizlerle paylaşmak  istiyorum.

Hepimiz için oldukça yararlı tespitler, gelecek yazılarda!..

Bir sonraki, yine giriş niteliğinde bir yazı: “SAĞLIKLI OLMANIN ÜÇ TEMEL YOLUSağlıklı  olmanın en önemli etkenleri... Gelecek yazımızda…

Kalın; esenlikle, mutlulukla…

Dursun BİLGİN