18 Mayıs 2025 Pazar

ZİHİN NEDİR? BEYİNLE OLAN İLİŞKİSİ VE ÇALIŞMA PRENSİPLERİ (TÜRKÇE & ENGLİSH)


                                                                                      


Dünyanın, hatta evrenin en güçlü yazılımı olan; gizemli, kapalı bir kutu zihin hakkında bilgiler edinmek ister misiniz?


Zihnimiz duygularımızdan etkilenir; aynı zamanda duygularımızı da etkiler. Güzel duygular ve konforlu bir yaşam için zihni tanımak, onu doğru kullanmak ve sağlıklı tutmak oldukça önemlidir. Bu yazı dizimizde “zihin” konusunu ele alacağız.


ZİHİN NEDİR?


Zihin; beynin fiziksel olarak çalışması sonucunda ortaya çıkan düşünme, algılama, anlama, hatırlama, karar verme ve hayal kurma gibi soyut işlevlerin bütünüdür. Yani beynin faaliyetleri sonucu ortaya çıkan, görünmeyen bilişsel süreçlerdir. Duygularımızın, düşüncelerimizin, anılarımızın ve inançlarımızın şekillendiği alandır. Fiziksel olarak elle tutulamasa da zihnin varlığı, davranışlarımız ve tepkilerimizle somut şekilde gözlemlenebilir.


ZİHİN BEYNİN NERESİNDEDİR?


Zihin, tek bir beyin bölgesiyle sınırlı değildir. Beyin, birçok bölgeden oluşur ve bu bölgeler birlikte çalışarak zihinsel süreçleri oluşturur. Örneğin:


Prefrontal korteks, karar verme, planlama ve sosyal davranışları yönetir.


Hipokampus, öğrenme ve hafızayla ilgilidir.


Amigdala, duygusal tepkileri düzenler.



Bu nedenle zihin; beynin farklı bölgelerinde eş zamanlı olarak gerçekleşen bir süreçler bütünüdür.


Beyin donanım ise, zihin onun yazılımıdır diyebiliriz. Yani dünyanın, belki de evrenin en gelişmiş bilgisayarı beyin; dünyanın, belki de evrenin en gelişmiş bilgisayar programı ise zihindir.


ZİHNİN ÇALIŞMA PRENSİBİ NASILDIR?


Zihnin bilişsel işlevleri; elektriksel sinyaller, kimyasal iletim ve esnek sinir ağı yapısı sayesinde gerçekleşir. Bu sistem, bir orkestradaki farklı enstrümanlar gibi birlikte çalışarak düşünmeyi, karar vermeyi, öğrenmeyi ve hatırlamayı mümkün kılar.


Zihin sürekli bir hareket hâlindedir. Dış dünyadan gelen verileri algılar, işler, sınıflandırır, anlam üretir ve saklar. Bu süreçte geçmiş deneyimlerden, öğrenilmiş kalıplardan ve duygusal durumdan etkilenir.


Zihin, bilinçli ve bilinçdışı olmak üzere iki temel düzeyde çalışır:


Bilinçli zihin, şu anda farkında olduğumuz düşünceleri ve kararları içerir.


Bilinçdışı zihin ise farkında olmadığımız, ancak davranışlarımızı etkileyen inançları, korkuları ve alışkanlıkları barındırır.


Zihnin ne olduğuna kısaca değindik. Zihnin nasıl çalıştığını ve görevlerini, sonraki yazımızda örneklerle daha anlaşılır biçimde açıklayacağız.


Sağlıkla, mutlulukla kalınız.

17.05.2025

DURSUN BİLGİN


Diğer yazılar, "dursunbilgin.blogspot.com"da

......


WHAT IS THE MIND? ITS RELATIONSHIP WITH THE BRAIN AND HOW IT WORKS


Would you like to learn more about the mind, the most powerful software in the world—or even the universe—a mysterious and closed system?


Our mind is affected by our emotions, and in turn, it affects them. For a pleasant emotional state and a comfortable life, it is essential to understand the mind, use it correctly, and keep it healthy. In this article series, we will focus on the topic of the mind.


WHAT IS THE MIND?


The mind is the totality of abstract functions such as thinking, perceiving, understanding, remembering, decision-making, and imagining that result from the brain’s physical activity. In other words, it consists of invisible cognitive functions that emerge through the brain's operations. It is the area where our emotions, thoughts, memories, and beliefs are shaped. Although it cannot be touched physically, the existence of the mind can be observed through our behaviors and reactions.


WHERE IS THE MIND LOCATED IN THE BRAIN?


The mind is not limited to a single region of the brain. The brain is made up of many regions, and these work together to produce mental processes. For example:


The prefrontal cortex manages decision-making, planning, and social behaviors.


The hippocampus is involved in learning and memory.


The amygdala regulates emotional responses.


Therefore, the mind is a whole system of processes that occur simultaneously in different parts of the brain.


If we compare the brain to hardware, the mind would be its software. In other words, the brain is perhaps the most advanced computer in the universe, and the mind is its most advanced program.


HOW DOES THE MIND WORK?


The cognitive functions of the mind occur through electrical signals, chemical transmission, and a flexible neural network. This system works like different instruments in an orchestra, making thinking, decision-making, learning, and remembering possible.


The mind is in constant motion. It perceives, processes, classifies, creates meaning from, and stores data from the outside world. This process is influenced by past experiences, learned patterns, and emotional states.


The mind operates on two basic levels: conscious and unconscious:


The conscious mind includes the thoughts and decisions we are aware of at the moment.


The unconscious mind contains beliefs, fears, and habits that we are unaware of but which influence our behavior.


We’ve briefly introduced what the mind is. In our next article, we will explain more clearly how it works and what its functions are, with examples.


Stay healthy and happy.

May 17, 2025

DURSUN BİLGİN


You can find more articles at dursunbilgin.blogspot.com




4 Mayıs 2025 Pazar

BİR SİGARA ÖYKÜSÜ- 9 (Son bölüm) BAKIN, SİGARAYI NASIL BIRAKTIM!



İLK DENEME: YARIM BIRAKILAN BİR SAVAŞ


Doktorumun ısrarlı uyarıları ve kendi sağlığıma ilişkin artan endişelerim sonucunda, sigarayı bırakmaya karar verdim. Bir sabah, elimde yarım kalmış bir sigara ile sobanın başına geçtim. Kalanları oracıkta yaktım ve içimden, “Artık bundan böyle sigara içmeyeceğim,” dedim. O an verdiğim sözle bir dönemi kapattığımı düşündüm.


Ancak iş sandığım kadar kolay olmadı. Takip eden iki hafta boyunca sürekli sigara dürtüleriyle savaştım. Dayanamadım. “günde sadece birkaç tane” diyerek sigaraya yeniden yöneldim. Zamanla sayı eskisini de geçmeye başladı.


DOKTORLA KARŞILAŞMA


Yeniden doktorumun kapısını çaldım. İçimde bir mahcubiyet, yüzümde pişmanlıkla olan biteni anlattım. Bana uzun uzun bakıp sadece şunu söyledi:


“Özgürsün… Ama eğer sigaraya devam edersen, bir daha yanıma gelme. Sigara içtiğin sürece yapabileceğim bir şey yok.”


Teşekkür edip üzülerek yanından ayrıldım. Bu sözler içime işledi; yüreğimde bir sızı bıraktı. Artık bir çıkış yolu bulmalıyım.


GAZETEDE KARŞIMA ÇIKAN UMUT


Bir gün tesadüfen okuduğum bir gazetede kısa ama çarpıcı bir başlık dikkatimi çekti:


“Sadece 8 saniye sabredenler, sigarayı bırakabilir.”


Merakla devamını okudum. Yazıya göre, sigara içme isteği yani kriz (dürtü) sadece 8-10 saniye sürüyor. Eğer kişi 8 saniye sabredebilirse, kriz kendiliğinden kayboluyor ve kişi sigara içmiş gibi rahatlama hissediyor. Ta ki bir sonraki krize kadar…


Bu yöntem aklıma yattı. Denedim. Dürtü (kriz) geldiğinde durdum, sadece 8 saniye...(bazı kişilerde birkaç dakika sürebilir.) Gerçekten de o dayanılmaz istek azaldı, sigara içme arzusu belirgin şekilde sönümlendi. Yöntemin İşe yarayacağına inandım.


YENİ BİR KARAR, YENİ BİR BAŞLANGIÇ


Artık kalıcı olarak sigarayı bırakmaya karar verdim. Evdeki son sigara paketini elime aldım, kiloluk büyük bir Samsun paketi... Sobaya attım. Ardına bakmadan, kararlılıkla…


SİGARA KRİZLERİYLE YAŞAMAK


Sigarayı bırakan da, içmeye devam eden de sigara krizleriyle karşılaşır. Ancak arada çok büyük bir fark vardır: İçmeye devam eden bu krizi ömür boyu yaşar; bırakan ise giderek hafifleyen, azalan bir krizle karşılaşır. Zamanla bu istek silikleşir, kaybolur. 


Ömür boyu sürecek sigara krizlerine teslim olmak mı? Yoksa birkaç hafta sabredip sonsuza  kadar kurtulmak mı? Tercih sizin.


ARAŞTIRMALARA GÖRE SİGARAYI BIRAKIRKEN SABREDİLMESİ GEREKEN KRİTİK DÖNEMLER


Sigara bırakıldıktan sonra :

İlk 3 gün: Nikotin vücuttan atılır. İstek en yoğundur.

İlk hafta: Dürtüler dalgalar halinde gelir. Şiddeti azalır.

İlk ay: Fiziksel bağımlılık büyük ölçüde azalır. Stres,öfke vb. tetikleyiciler dürtü yaratabilir. Bu konuya dikkat etmek ve sabırlı olmak önemli.

İlk üç ay: Beyin kimyası büyük ölçüde normale döner. Kalıcı bırakma süreci oturur.

Kişilere göre farklılıklar olabilir.

Kısaca şiddeti giderek azalan 8 saniyelik veya birkaç dakikalık krizlere en fazla üç ay sabredebilen kişi sigarayı bırakabilir.


GERİ DÖNÜŞ KAPISINI KESİNLİKLE KAPATIN


Sigarayı bıraktıktan sonra asla açık bir kapı bırakmayın. Eskisinden daha bağımlı hale gelebilirsiniz.


Her ne koşul olursa olsun, kararlılığınızı sürdürün. Zorluklara azıcık sabredebilirseniz ömür boyu memnun kalacaksınız. 


Sigara tiryakileri içmemeye kesin karar verdiklerinde beyin durumu kabullenir ve alışır. Kişi iradesi ve kararlılığıyla, oruç tutarken nasıl sigara içmiyorsa bıraktığı zamanlarda da içmeyebilir.


Başlangıçta zorlanıyorsunuz. Giderek istek azalıyor ve  sönüyor. Hatta bir süre sonra sigaradan nefret bile edebiliyorsunuz.


8 SANİYELİK MUCİZE


Sadece 8-10 saniye… O dürtü geldiğinde sabredin. Geçecek. Hem de kendi kendine. Bu sadece sigara için geçerli değil; öfke kontrolü, aşırı yeme isteği, tatlı krizi... hepsi için geçerli. Beyin kısa bir bekleyişin ardından sakinleşiyor. 


O anda isteğinize değil, zamanın geçmesine odaklanın. Farklı şeyler düşünmeye çalışın. Bir şeylerle uğraşın.


Başarabilirsiniz! Bu mümkün! Daha temiz bir ciğer, daha güçlü bir kalp, daha güzel duygular yaşamak için!..


Herkese sigarasız, sağlıklı günler diliyorum.


04. 05. 2025

DURSUN BİLGİN


30 Nisan 2025 Çarşamba

SİGARA (8) ANNE BABA OLARAK SİGARA VE UYUŞTURUCUYA BAŞLAMAMIŞ YA DA YENİ BAŞLAMIŞ OLAN ÇOCUĞUMUZA NASIL YAKLAŞMALIYIZ?

 


İşte öneriler:


ÇOCUĞUNUZA SAĞLIKLI BİR YAŞAM MODELİ SUNUN

Çocuklar, en çok anne babalarını izler ve taklit eder. Sağlıklı yaşam alışkanlıklarını benimsemiş ebeveynler, çocuklarına doğrudan bir rol model sunar. Sigara ve uyuşturucuya hiç başlamamış bir çocuk için bu olumlu örnek, güçlü bir koruma kalkanı görevi görür. Ailede açık iletişim, düzenli yaşam, spor, sanat ve kitaplarla iç içe bir ev ortamı çocuğun dışarıdaki zararlı etkenlere karşı daha dirençli olmasını sağlar.


ÖNLEYİCİ BİLGİLENDİRMEYİ ERKEN YAŞTA YAPIN

Çocuğunuz henüz sigara ya da uyuşturucu gibi zararlı maddelere başlamamışsa, bu durumu sürdürmesi için onu bilinçlendirmek büyük önem taşır. Ancak bu bilgilendirme korkutmaya dayalı değil, bilimsel ve güvenilir bilgilerle yapılmalıdır. Sigaranın ve uyuşturucunun kısa ve uzun vadeli zararlarını sade bir dille anlatmak, çocuğun bilinçli tercihler yapmasına katkı sağlar. Erken yaşta yapılan bu bilinçlendirme, çocuğun kendi kararlarını alırken doğru temellere dayanmasını sağlar.


GÜVENLİ BİR İLETİŞİM KANALI OLUŞTURUN

Çocuklar çoğu zaman karşılaştıkları sorunları paylaşmazlar çünkü yargılanmaktan veya cezalandırılmaktan korkarlar. Aile içindeki iletişimin yargılayıcı değil, kabul edici ve anlayışlı olması, çocuğunuzu duygusal olarak size daha çok yakınlaştırır. Bu yakınlık, hem bağımlılık gibi riskli durumları önceden fark etmenizi sağlar hem de çocuğun bu tür alışkanlıklardan uzak durmasına yardımcı olur.


YENİ BAŞLAMIŞ BİR ÇOCUĞA TEPKİ VERİRKEN DİKKATLİ OLUN

Eğer çocuğunuzun sigara ya da uyuşturucu kullanmaya başladığını fark ettiyseniz, vereceğiniz ilk tepki çok önemlidir. Öfke, bağırma veya cezalandırma gibi tepkiler, çocuğun daha fazla içine kapanmasına ya da yalan söylemesine neden olabilir. Bunun yerine durumu önce anlamaya çalışın. Çocuğunuzun neden böyle bir yola başvurduğunu sorgulamak yerine anlamaya çalışmak, onunla empati kurmak güvenli bir ilişki zemini sağlar.


UZMAN DESTEĞİ ALMAKTAN ÇEKİNMEYİN

Sigara ya da uyuşturucu kullanımının altında psikolojik sorunlar, arkadaş baskısı veya özgüven eksikliği gibi birçok neden olabilir. Bu tür durumlarda sadece ebeveyn müdahalesi yeterli olmayabilir. Gerekli durumlarda bir psikolojik danışman ya da madde bağımlılığı uzmanından destek almak hem sizin hem çocuğunuzun bu süreci daha sağlıklı atlatmasını sağlar. Uzman desteği almak bir zayıflık değil, çocuğunuzun geleceği için atılmış güçlü bir adımdır.


KURALLARI NET KOYUN, SEVGİYİ EKSİK ETMEYİN

Çocuğunuzun neye izin verilip neye verilmediğini bilmesi gerekir. Ancak bu kurallar sert, baskıcı ve katı değil; sevgiyle ve kararlılıkla uygulanmalıdır. Örneğin evde sigara içilmesine kesinlikle izin verilmeyeceğini net bir dille anlatın. Aynı zamanda çocuğunuza değer verdiğinizi, onu dinlediğinizi ve bu süreçte yalnız olmadığını hissettirin. Disiplin ve sevgi birlikte uygulandığında, çocuk kendini hem güvende hem de sorumlu hisseder.


ARKADAŞ ÇEVRESİNİ TANIYIN VE TAKİP EDİN

Çocuğunuzun kimlerle vakit geçirdiğini, arkadaşlarının kimler olduğunu bilmek, olası riskleri önceden fark etmenize yardımcı olur. Ancak bunu bir dedektif gibi değil, doğal bir ilgiyle yapmak gerekir. Ortak etkinlikler düzenlemek, arkadaşlarını eve davet etmek, çocuğun sosyal çevresine saygılı bir şekilde yaklaşarak bilinçli gözlemler yapmak önemlidir. Çünkü birçok çocuk ilk sigara ya da madde deneyimini arkadaş çevresinden etkilenerek yaşar.


DEĞİŞİM MÜMKÜNDÜR

Çocuğunuz sigara ya da madde kullanıyor olsa bile bu durum kalıcı olmak zorunda değildir. Ergenlik dönemi kimlik arayışlarının ve sınırları test etmenin yoğun olduğu bir süreçtir. Bu dönem geçici olabilir. Önemli olan sizin rehberliğinizin, sabrınızın ve desteğinizin bu dönemde çocuğunuzun yanında olmasıdır. Çocuğunuza değişebileceğini, yanlışlardan dönebileceğini ve her zaman bir çıkış yolu olduğunu hissettirmek, onun yeniden sağlıklı bir hayata yönelmesini sağlayabilir.


Sonraki yazı: SİGARAYI NASIL BIRAKTIM (Final)

Sağlıkla, mutlulukla kalınız.

30.04.2025

DURSUN BİLGİN








29 Nisan 2025 Salı

SİGARA ÜZERİNE KARIŞIK BİRKAÇ SÖZ

 


Yazılarımda genellikle sigaranın hepimizin bildiği zararlarını anlatıyorum. Acaba sigaranın hiç mi yararı yoktur diye düşündüm ve internete sordum. Karşıma çıkan ilginç bir sonuç şöyleydi:


SİGARANIN FAYDALARI

Sigara içeni köpek ısırmaz, çünkü yanında baston taşır.

Evine hırsız girmez, çünkü sabahlara kadar öksürür.

Üzerine sinek konmaz, çünkü buram buram nikotin kokar.

Yürümek zorunda kalmaz, çünkü tekerlekli sandalyede gezdirilir.

İhtiyarlamaz, çünkü genç yaşta sevdiklerine kavuşur. Ve farklı birkaç tümce… (Kaynak: Komikim  com)


İşin şakası bir yana, sigaranın aşırı ruhsal bozukluklar, örneğin şizofreni gibi durumlarda, teskin edici bir etkisi olabileceği düşüncesine sahiptim. Ancak araştırınca gördüm ki, şizofreni hastaları sigara kullansalar bile zararı, olası faydalarından çok daha fazla. Dolayısıyla hiçbir doktor, hiçbir kişiye, hiçbir zaman sigara içmeyi önermiyor.


TİRYAKİLERE SONSUZ TEŞEKKÜRLER!..

"Bir sigaranın ne kadarı vergiye kesiliyor?" sorusunu internete sordum. Sonuçlara göre, 60 liralık bir sigaranın 48 lirası vergi, kalan 12 lira ise üretim maliyeti, dağıtım gideri ve satıcı kârı gibi unsurlar için harcanıyor. Yani, 20 dal sigaranın 16’sı vergiye gidiyor. (Kaynak: Ekonomim)


Bütçe gelirlerinin önemli bir kısmı sigara vergilerinden sağlanıyor. Bu nedenle devlet bütçesine katkılarından dolayı sigara içicilerine sonsuz teşekkürler!..


Bu durumu bir arkadaşıma anlattığımda, "Az bile…" dedi. "Havayı kirlettikleri için aslında tazminat ödemeleri gerekir.”  diye ekledi. Bilmem haksız mı? Yoksa sadece şaka mı? Tıpkı şu an benim yaptığım gibi…


EĞİTİMCİ ALİ KÖK'TEN

“Sigara, cepte taşınan bir düşmandır; düşmanıma bile tavsiye etmem.” (Düşüncedeki güzelliğe bakar mısınız?)

"Sigara önce kâvlık (hava atma), sonra pişmanlıktır.” 

“Parasını el alır, dumanını yer alır."


GÖZLEMLERİMDEN

Sigara, insanı düşman kapısına götürebilir. Kişi aç kaldığında ekmek istemek için bile gidemeyeceği bir düşmanın kapısına, sigara istemek için gidebiliyor.


Üşendiği için ekmek almaya gitmediği uzaktaki bir bakkala, sigara almak için üşenmeden yürüyor. (Yaşadıklarımdan)


Sahi, bu sigara ekmekten de mi önemli, ekmekten de mi değerli?


BİR ÖRNEK

Şöyle bir sahne hayal edin: Bir yakınımız balkona çıkmış ve intihar etmek üzere. "Yapma, etme!" diyoruz. O ise, "Sen benim özgürlüğüme karışamazsın, balkondan nasıl düşüldüğünü merak ediyorum, atlayacağım," diyor. Böyle bir durumda, onun özgürlüğünü veya merakını hesaba katmadan, onu kurtarmak için hepimiz savaşım veririz. 


Bu örneği vermekte biraz tereddüt ettim ama sigara ve uyuşturucuya yeni başlayacakların durumu tam da buna benziyor. "Özgürlük" kılıfı altında, merak duygusuna yenilerek, sonu belli olan bir tehlikeye sürükleniyorlar. Anne, baba, toplum ve devlet olarak bu kişilere yardımcı olmalıyız. Çünkü uyuşturucuya kapılan kişiler,  hayattan kopabiliyorlar.


Sigara ve uyuşturucuya hiç başlamamış veya yeni başlamış olanlara, karşılaşacakları tehlikenin büyüklüğünü anlatmak için bu örnek kullanılabilir. Böylece, gidecekleri yerin nasıl bir yer olduğunu daha iyi kavrayabilirler. Nasıl bir durumla karşılaşacaklarını daha net bir şekilde anlayabilirler.


SONRAKİ YAZI: ANNE- BABA OLARAK SİGARA VE UYUŞTURUCUYA BAŞLAMAMIŞ YA DA YENİ BAŞLAMIŞ OLAN ÇOCUĞA NASIL YAKLAŞILMALI?


Kalın; sağlıkla, mutluluka!..

29.04. 2025

Dursun BİLGİN



28 Nisan 2025 Pazartesi

SİGARA : Bölüm 6 SİGARA İÇMEK DUYGULARIMIZI NASIL ETKİLER? İŞTE GERÇEKLER, ÇÖZÜM YOLLARI



Sigara kullanımı, özellikle stresli, kaygılı veya öfkeli anlarda birçok kişinin başvurduğu bir alışkanlık haline gelmiştir. . Peki, sigara gerçekten rahatlatır mı? Sigaranın psikolojik etkileri nelerdir? Bu yazıda “sigara içmek stresi azaltır mı?” sorusuna bilimsel veriler ışığında yanıt ararken, duygular üzerindeki kısa ve uzun vadeli etkilerine de değineceğiz.


SİGARANIN TESKİN EDİCİ BİR ÖZELLİĞİ VAR MI?

Sigaranın "sakinleştirici" etkisi genellikle bir yanılsamadır. Nikotin, kısa vadede dopamin (mutluluk hormonu) salınımını artırarak geçici bir haz ve rahatlama hissi yaratabilir. Ancak bu etki oldukça kısa sürer ve vücut nikotine karşı hızla tolerans geliştirir. Dolayısıyla kişi daha sık sigara içmeye başlar ve bağımlılık döngüsüne girer. Bu durum bir "sakinleşme" değil, bağımlılığın tatminiyle geçici bir huzur hissidir.


SİGARA OLUMSUZ DUYGULARI AZALTIR MI, ARTIRIR MI?

Olumsuz duyguları sigarayla bastırmak neden tehlikelidir?

Sigara içen bireyler, kaygı, öfke ya da stres gibi duygular karşısında sigarayı geçici bir teselli aracı olarak kullanabilir. Nikotin yoksunluğu da bu duyguları körükler. Kişi kendini kötü hissettikçe sigaraya başvurabilir, Bu davranışlar zamanla sigaranın bir “duygu düzenleyici” gibi görülmesine neden ;olur. Sigara uzun vadede içicinin ruh halini daha da kötüleştirir. Bu kısır döngüden çıkmak giderek zorlaşır.


Bilimsel çalışmalar, sigaranın uzun vadede depresyon, anksiyete (kaygı, endişe) ve duygusal dengesizlikleri artırdığını göstermektedir


SİGARA KISA VE UZUN VADEDE SİNİR SİSTEMİNİ NASIL ETKİLER?

Nikotin, merkezi sinir sistemini uyarır ve bağımlılık yapıcı etkisiyle beyindeki ödül sistemini etkiler. Kısa vadede dikkati toplamada ve uyanıklıkta artış sağlayabilir. Ancak bu etki geçicidir. Uzun vadede sigara, beyin kimyasını olumsuz etkileyerek kişinin stresle baş etme becerisini zayıflatır. Sinir sisteminde yıpranmaya, duygusal dengesizliklere ve hafıza sorunlarına; kişide uykusuzluk,daha fazla gerginlik ve huzursuzluk sorunlarına yol açabilir.


SİGARAYI BIRAKMAK PSİKOLOJİK OLARAK KİŞİYİ NASIL ETKİLER?

Sigarayı bırakmak, başlangıçta yoksunluk belirtileri nedeniyle zorlayıcı olabilir. Sinirlilik, huzursuzluk, odaklanma güçlüğü ve kaygı gibi semptomlar yaşanabilir. Ancak bu süreç geçicidir. Birkaç hafta içinde beyin kimyası dengeye gelir ve kişi gerçek bir zihinsel berraklık, duygusal istikrar ve fiziksel rahatlık yaşamaya başlar. Uzun vadede sigarayı bırakmak kişinin özgüvenini artırır, kendine olan saygısını güçlendirir ve genel psikolojik sağlığını olumlu yönde etkiler.


DUYGULARLA SAĞLIKLI BAŞA ÇIKMA YOLLARI

Sigara gibi zararlı alışkanlıklar yerine, duygusal dalgalanmalarla başa çıkmak için sağlıklı yollar tercih edilmelidir. Meditasyon, derin nefes almak, yürüyüş, sanatla uğraşmak, spor yapmak ve diğer uğraşılar; sosyal destek aramak bu yöntemlerden sadece birkaçıdır. Özellikle psikolojik destek almak, alışkanlıkların kökenine inmeye ve kalıcı çözümler üretmeye yardımcı olabilir. 


Bu konularda yazılarımdan güvenle yararlanabilirsiniz.


SON SÖZ

Sigara, duygusal anlamda geçici bir rahatlama sağlıyormuş gibi görünse de uzun vadede ruhsal ve fiziksel sağlığı olumsuz etkileyen bir bağımlılıktır. Kişinin sigaradan uzak durması son derecede önemlidir.


Sonraki yazı: Sigara Üzerine Karışık Bazı Sözler


28.04.2025

Dursun BİLGİN



Anahtar Kelimeler (Keywords)

sigara duygulara etkisi, sigara stres ilişkisi, sigara psikolojik etkileri, sigara depresyon kaygı, sigara bağımlılık döngüsü, sigara bırakmanın psikolojik faydaları, sağlıklı başa çıkma yolları, nikotin ve duygu durumu








25 Nisan 2025 Cuma

SİGARA: BÖLÜM 5- Sigaranın Beyne Etkileri: Hafıza Kaybı, Dikkat Dağınıklığı ve Zihinsel Gerileme

 


Sigara içmek, merkezi sinir sistemi üzerinde doğrudan etkiler. İçeriğindeki nikotin, kısa vadede uyarıcı etki gösterse de uzun vadede beyin hücrelerine zarar verir. Düzenli sigara tüketimi, beyin işlevlerini yavaşlatabilir, hafıza zayıflamasına ve dikkat eksikliğine neden olabilir. Bilimsel araştırmalar, sigara içen bireylerde bilişsel performansın zamanla düştüğünü göstermektedir.


NİKOTİNİN BEYİN KİMYASI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Nikotin, beyindeki dopamin düzeyini artırarak geçici bir keyif hissi yaratır. Ancak bu durum, beynin doğal dopamin üretimini azaltır. Sonuç olarak motivasyon düşüklüğü, depresif ruh hali ve konsantrasyon sorunları ortaya çıkabilir. Sigara bağımlılığı bu kimyasal değişimlerle doğrudan ilişkilidir.


BİLİŞSEL GERİLEME VE HAFIZA KAYBI RİSKİ

Uzun süreli sigara kullanımı, öğrenme, hafıza ve karar verme gibi bilişsel işlevlerde gerilemeye yol açabilir. Sigara içen bireylerde özellikle ileri yaşlarda Alzheimer ve demans gibi nörolojik hastalıkların görülme riski daha yüksektir. Bu durum, beyin hacmindeki küçülmeyle de ilişkilidir.


OKSİJEN TAŞINIMININ AZALMASI VE DAMAR SAĞLIĞI

Sigara içmek, kan damarlarını daraltarak beyne yeterli miktarda oksijen ulaşmasını engeller. Oksijen yetersizliği, zihinsel bulanıklık, yorgunluk ve algılamada yavaşlamaya neden olabilir. Ayrıca inme riski artar ve bu durum kalıcı beyin hasarına yol açabilir.


SİGARAYI BIRAKMANIN BEYİN SAĞLIĞINA FAYDALARI

Sigaranın bırakılması, beyin sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratır. Kan dolaşımı ve oksijenlenme normale döner, dopamin dengesinin yeniden kurulmasıyla ruh hali iyileşir. Zihinsel netlik artar, hafıza güçlenir ve odaklanma becerisi gelişir. Sigara bırakıldığında beyin, kendini belirli ölçüde onarma kapasitesine sahiptir.


Sigara bırakıldığında diğer organlar da zamanla  kendilerini temizler, sigaradan kaynaklanan hasarlarını onarırlar.


KISACA

Sigara, beyin işlevlerini olumsuz etkileyerek zihinsel performansı düşürür. Nikotin bağımlılığı, sadece fiziksel değil aynı zamanda nörolojik etkiler de yaratır. Sağlıklı bir beyin yapısı ve güçlü zihinsel beceriler için sigaradan uzak durmak, son derecede önemlidir.


O pis, katranlı dumanla tertemiz beynimizi  ve diğer organlarımızı kirletmemiz, kabul edilebilir, doğru bir davranış değildir.


Sonraki yazı: Sigara İçmek Duygularımızı Nasıl Etkiler?


Sağlıklı ve mutlu kalınız.

25 /04/ 2025

DURSUN BİLGİN


Anahtar Kelimeler 

sigaranın beyne etkisi, sigara hafıza kaybı, nikotin beyin hasarı, sigara ve dikkat eksikliği, sigaranın zararları, sigara beyin sağlığı, sigara ve bilişsel gerileme, sigarayı bırakmak beyin









23 Nisan 2025 Çarşamba

SİGARA- BÖLÜM 4 SİGARA VÜCUTTA NASIL YOL ALIR? VÜCUT NASIL ETKİLENİR?


 Yediğimiz besinler, bağırsaklardan kana karışır; soluduğumuz havadaki oksijen ise akciğerlerimizden kana geçer. Kanla taşınan bu besinler ve oksijen, hücrelerimizde yanarak enerji üretir. Bu enerjiyle vücudumuzun ısısı sağlanır, organlarımız çalışır. Hücrelerde oluşan yararlı maddeler vücudun onarımında ve yeniden yapılanmasında kullanılırken, artık maddeler ise yine kan yoluyla vücuttan atılır. Artık maddeler böbreklerden, karbon dioksit akciğerlerden dışarı verilir. Sindirim atıkları da vücuttan uzaklaştırılır.

Peki bu kusursuz sisteme sigara dumanı karışırsa neler olur? 

SİGARANIN ZARARLI İÇERİĞİ

Bir sigarada yaklaşık 7000 kimyasal madde bulunur. Bunların en az 250’si sağlığa zararlıdır ve yaklaşık 70’i doğrudan kansere neden olur. 

Nikotin: Bağımlılık yapar; kalp atış hızını ve kan basıncını yükseltir.

Karbon monoksit: Kandaki oksijen taşıma kapasitesini düşürerek vücudu adeta oksijensiz bırakır. 

Katran: Dişlerde ve akciğerlerde birikir, kansere neden olabilir. 

Hidrojen siyanür ve arsenik gibi zehirli maddeler: Vücutta ciddi hasarlara yol açar.

Kurşun ve kadmiyum: Böbreklere ve sinir sistemine zarar verir. (Bilgi: chatGPT’den)

SİGARANIN YOLCULUĞU

Vücudumuz, bizden dağ havası gibi bol oksijenli, temiz hava beklerken, biz ona sigara ile duman, karbon monoksit ve zehirli gazlar göndeririz. Her nefes çektiğimizde oksijenle birlikte sigara dumanı da akciğerlerden kana karışır ve kan yoluyla bu zararlı maddeler tüm organlara ulaşır. Ulaştığı organlara  zehir taşır; onları tahriş eder, onlara zarar verir. Çünkü vücudumuz bu maddelere alışkın değildir, bunları iyi bir şekilde temizleyemez. 

Sonuç olarak, parmak uçlarımızdan beynimize kadar tüm hücreler dumandan olumsuz etkilenir. Oksijen gibi yaşamsal maddeler boşa harcanır. 

Zaten kendi metabolizmasından kaynaklanan atıklarla mücadele eden vücudumuz, sigaradan gelen ekstra yükle baş etmek zorunda kalır. Üstelik bu maddeleri filtreleyebilecek, temizleyebilecek özel bir organımız da yoktur. Karaciğer, akciğer ve böbreklerimiz bu yük karşısında zorlanır.

Ayrıca, duman hücrelerdeki yanmayı (metabolik enerji üretimini) da olumsuz etkiler. Bu durum, hücrelerin ihtiyaç duyduğu enerjinin azalmasına, bağışıklık sisteminin zayıflamasına, hücre onarımının yavaşlamasına yol açar. Vücut daha kolay yorulur; dış tehditlere, hastalıklara açık hale gelir .

SİGARANIN ORGANLARA VERDİĞİ ZARARLAR

Sigara, geçtiği damarları daraltır ve sertleştirir. Kanın rahatça dolaşmasını engeller. Bu durum kalp, beyin ve diğer organların yeterince oksijen ve besin alamamasına yol açar. Sonuç olarak kalp krizi, inme ve yüksek tansiyon riski artar. Akciğerler zamanla beyazdan siyaha döner; kronik bronşit ve akciğer kanseri gibi hastalıkların ortaya çıkma olasılığı yükselir. Aynı zamanda boğaz, böbrek, mesane gibi diğer organlarda da kanser riski ciddi şekilde artar.

Sigara beyni, beynin çalışmasını ve duygularımızı da etkiler. Bu iki önemli durum farklı yazılarda irdelenecek.

SİZ Mİ YOKSA SİGARA MI?..

“Bağımsızım” diye kimsenin emrinde olmayı pek sevmiyoruz.. Peki o zaman neden sigaranın emirlerine, dürtülerine göre hareket ediyoruz? O bizden ya da başkalarından çok mu güçlü? Kendi elimizle bedenimize bu işkenceleri çektirmeye hakkımız var mı?

En büyük bağımsızlık, sağlıklı kararlar verebilme özgürlüğüdür.

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

Sonraki yazı: Sigara Beynimizi Nasıl Etkiler?

23. 04. 2025

DURSUN BİLGİN


Anahtar kelimeler 

sigaranın zararları, sigara vücutta nasıl yayılır, nikotin etkileri, sigara ve organ hasarı, karbon monoksit etkisi, sigara dumanı vücut, sigara içeriğindeki kimyasallar, sigara neden zararlıdır, akciğer kanseri sebepleri, sigaranın dolaşımı



21 Nisan 2025 Pazartesi

BİR SİGARA ÖYKÜSÜ (3. BÖLÜM) SİGARADA GELDİĞİM EN SON NOKTA NE OLDU?

Bir Sigara Öyküsü (3. Bölüm)

TÜKENMELER

Yaş 44… Artık ne bedenim eskisi kadar güçlü ne de zihnim pürüzsüz çalışıyor. Oysa bir zamanlar eski okuluma gidip gelirken, 15-20 kilometrelik yolu dinlenmeden yürüyebiliyordum. Çetin kış koşullarında bile… Şimdi 3-5 kilometrelik mesafede nefes nefese kalıyor, bacaklarım beni yarı yolda bırakıyor.

Fiziksel gücümdeki bu düşüşe zihinsel sorunlar da eşlik etmeye başladı. Zaman zaman denge kaybı, zihinsel boşluk, sarhoşluk, uyku hali şeklinde ataklar ve unutkanlık... Pazar alışverişlerinde ödeme yapıp yapmadığımı hatırlamakta zorlanıyorum. Tıpkı o bilindik hastalık gibi. Ama henüz pek gencim. Durumun vehametini anlıyorum: “Bu gidişle 60'ı görebilirsem şanslıyım,” diyorum.

BİR ÇIKIŞ YOLU BULMALIYIM

Öncelikle devlet hastanelerine, ardından bir üniversite hastanesine başvurdum. Çeşitli tetkikler yapıldı. Vertigo teşhisi kondu. İlaçlar verildi. Ama... değişen pek bir şey olmadı.

Yeniden üniversite hastanesine yöneldim. Bu kez kulak, sinir ve denge üzerine daha ayrıntılı araştırmalar yapıldı. Yine sonuçsuz. Her şey sapasağlam.

Doktorum dayanamadı. Sonunda, “Senin hastalığın psikolojik. Kimse sende bir şey bulsun, diplomamı yırtacağım,” dedi.

İSTANBUL’DA

Doktorum haklı olabilir. Bu yüzden psikiyatriye başvurmaya karar verdim. İstanbul’da yalnızca öğretmenlere hizmet veren bir hastane vardı; oraya gittim. Doktor beni bir çizgi üzerinde ileri geri yürüttü, çeşitli testler yaptı. Sonra dönüp, “Senin bizimle bir işin yok. Nörolojiye gitmelisin,” dedi.

KÜÇÜK DAMAR VE SİGARA

Nörolojide bir dizi tetkik yapıldı. MR çekilmesi istendi. O zamanlar üniversite hastanelerinde bile MR cihazı pek seyrekti. Özel bir hastanede ücretli çektirdim. Sonuç: “Orta derecede küçük damar hastalığı.” Beynimdeki bazı küçük (kılcal) damarlar tıkanmış, beyin yeterince beslenememişti, oksijensiz kalmıştı. Bazı bölgelerde “çillenmeler” oluşmuştu; yani hücre hasarları. Bu durumun birçok nedeni olabilirdi fakat doktorum özellikle bir şeye dikkat çekti: Sigara!

“Bu tablonun en büyük sebebi sigaradır. Eğer hemen bırakmazsanız, tablo daha da ağırlaşır,” dedi. Üç ilaç yazdı, birini ömür boyu kullanmamı istedi. İlaçlardan biri E vitaminiydi. Ben onun yerine ceviz ve benzeri yağlı tohumları az miktarda tüketmeye başladım.

DİPLOMASI SAPASAĞLAM

Bir gerekçeyle “Kimse sende bir şey bulsun, diplomamı yırtacağım” diyen doktoruma MR sonucunu gösterdim. Raporu uzun uzun inceledi, bir şey söylemedi. Diploması hâlâ sapasağlam, yerli yerinde…

VE BAŞARDIM!

Sigarayı bırakmak zorunda kaldım. Kolay olmadı. Yine de başardım. Zamanla iyileştim. Neredeyse eski sağlığıma kavuştum. Artık baş dönmeleri daha seyrek, zihnim daha berrak. Fiziksel gücüm yerinde…

ŞUNU SÖYLEYEBİLİRİM

Sigara içen herkes, er ya da geç sanırım sigarayı bırakmak zorunda kalacak. Ya kendi isteğiyle ya da doktor zoruyla. Fazla alışmadan, erkenden bırakmak önemli… Aksi takdirde bu zinciri kırmak giderek zorlaşıyor.

ÖNEMLİ NOT: Yukarıdaki baş dönmesi vb. belirtiler sadece küçük damar hastalığından kaynaklanmayabilir. Başka tür hastalıklarda da aynı belirtiler görülebilir. Küçük damar hastalığı, çeşitli nedenlere bağlı olarak sadece sigara içenlerde değil, sigara içmeyenlerde de görülebilir.

ETKİLENMİŞ

Eşim, giderek artan bir öksürük sorunu yaşamaya başladı. Hastaneye götürdüm. Filmi çekildi. Doktor filme bakarak eşime “Sigara içiyor musunuz?” diye sordu. Eşim şaşkınlıkla “Hayır” dedi. Doktor hemşireye dönerek filmi gösterdi:

“Bak şuna, bir de sigara içmediğini söylüyor.”

Oysa eşim hayatı boyunca sigara içmemişti. Meğer benim dumanımdan, yani pasif içicilikten etkilenmiş.

Bu olaydan sonra evde, kapalı alanlarda sigara içmeyi tamamen bıraktım. Eşim düzeldi ama yaşadığım pişmanlık içimde kaldı.

Kimsenin, kapalı alanda sigara içerek başkalarına zarar vermeye hakkı yoktur.

YIPRANMIŞIM

Sigarayla geçen yıllarım, bedenimi ve zihnimi yıprattı. Dişlerim sarardı, diş taşı o kadar birikmişti ki doktor üç seansta ancak temizleyebildi. Ve daha neler neler!..

SİZ!

Umarım sizler bu alışkanlığa hiç başlamaz ya da başladıysanız da en kısa sürede bırakırsınız. Kendiniz için, sevdikleriniz için; daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam için…


Anahtar Kelimeler: sigara, sigarayı bırakmak, küçük damar hastalığı, pasif içicilik, baş dönmesi, vertigo, sigaranın zararları, beyin damar tıkanıklığı, sigara bırakma hikayesi, sağlık

20 Nisan 2025 Pazar

BİR SIGARA ÖYKÜSÜ (BÖLÜM 2) SİGARALI İSTANBUL- ANKARA OTOBÜS YOLCULUĞU

   


Öğretmenlik mesleğime 1972’de Zonguldak’ta başladım. İlk maaşımı alır almaz, İstanbul’a doğru yola çıktım. Sirkeci’de eski bir otele yerleştim. Bir hafta boyunca elimde harita, İstanbul’un tarih kokan sokaklarını adımladım. 


 Artık paralar yavaş yavaş suyunu çekmeye başlamış, memlekete dönme vakti gelmişti. Artvin’e gitmek için biletimi aldım. O zamanlar Artvin’e gidecek otobüsler, Ankara güzergâhını kullanırlardı.


 İstanbul-Ankara yolculuğum, eski bir otobüste başladı. Otobüs hareket eder etmez birçok yolcu, sigarasını yaktı. O dönemde bazı insanlar açık havada değil de, özellikle araç içinde sigara içmeyi tercih ederdi, nedense!


Yanımda orta yaşlı, sessiz bir beyefendi oturuyor. Bir sigara yaktım. Ön sıralardan yaşlıca bir teyze ayağa kalktı, “Arkadaşlar, sigara içmezseniz sevinirim, beni araba tutuyor,” dedi. Hak verdim. Hemen sigaramı söndürüp önümdeki küllüğe bıraktım. Benimle birlikte birkaç kişi sigarasını söndürdü.

 

SİGARADA CÖMERT AMA…


Koridorun sol tarafında, otuzlarına yaklaşmış bir bey, gazetesine gömülmüş, sigarasını içmeye devam ediyor. Bir süre sonra bana dönüp bir sigara uzattı. “Almaz mısın?” dedi. “Teşekkür ederim, ama rahatsız olanlar var,” diye yanıtladım. Israr etti: “Bir taneyle bir şey olmaz.” Nezaketi geri çevirmek istemedim; sigarayı aldım, yaktım.


Dikkatimi gazetesindeki bir başlık çekmişti. Sigara ile kurduğumuz samimiyete dayanarak: “Şu yazıya bir göz atabilir miyim? Dikkatimi çekti de...” Adam başını bile kaldırmadan, “Görmüyor musun okuyorum, lazımsa kendi gazeteni al, oku,” dedi. Çevredekilerden bana ve ona bakanlar oldu. Utandım, istediğime bin pişman oldum.  Az önce uzattığı sigarayı neredeyse yalvararak vermişti. Oysa şimdi en ufacık bir incelik kırıntısı göstermiyordu. O an anladım ki, herkesten her şey istenmez; bazı insanlar nezaketi sadece kendi işlerine geldiğinde anımsarlar.


LEŞ GİBİ!..


Yanımdaki yol arkadaşım uyur gibi yapıyor. Sohbet etmeye çalıştım, karşılık vermedi. Bir süre sonra bıkkın bir şekilde yerinden kalktı, “Leş gibi sigara kokuyorlar!” diyerek otobüsün arkasındaki boş koltuklara geçti. Gazete okuyucusunun azarlamasından öte yol arkadaşımın yanımdan uzaklaşması çok zoruma gitti. Ben sigara aracılığı ile insanlarla daha iyi ilişkiler kuracağımı sanıyordum. 


ÖNDEKİ TEYZE


Öndeki teyze arabanın titrek yoluna ve içerideki atmosfere daha fazla dayanamadı, defalarca poşete sarıldı. Onun gibi araba tutan birkaç kişi daha vardı. Manzara gerçekten iç karartıcıydı. Aslında “otobüsün içerisinde sigara içilmemesi gerektiğini” düşündüm.


BİR GARİP YAKINLAŞMA


Arkamdaki koltukta oturan genç bir bayan hafifçe omzuma dokundu. “Bir sigara verir misin?” dedi.  Uzattım. Sonra birden, “Yanına oturabilir miyim?” diye teklifte bulundu. “Size bir şey söylemek istiyorum.” Şaşırdım. “Elbette,” dedim. Ben pencere kenarına geçtim, o koridor tarafına oturdu. Hafifçe kızardım. Neyse ki otobüs sakinleşmiş, çoğu yolcu uykuya dalmıştı.


Bana ne söyleyeceğini merak ediyorum.


Kendini tanıttı. Yüksek bir memurun kızıymış. Üniversitede okuyormuş. Ben de yeni atanmış bir öğretmen olduğumu söyledim. Yol boyunca sohbet ettik, sigaralar paylaştık. Aramızda garip bir yakınlık oluşmuştu.


MOLA


Muavin mikrofondan yemek molasını anons etti. Kararsızdım, “Acaba yemeğe davet etsem yanlış mı anlaşılır?” diye düşündüm. Sonunda cesaretimi topladım: “Yemeğe çıkıyorum, isterseniz birlikte yiyebiliriz.” Gülümsedi, “Olur,” dedi. Bir masaya oturduk. Ben bir çorba içip kalkmayı planlıyordum. O üç porsiyon yemek sipariş etti. Tabaklara bir iki kaşık dokundu, gerisini bıraktı. İçimden “Yazık oldu bu yemeklere,” diye geçirdim. Aşçıların bu duruma içten içe kızdığına daha önceden tanık olmuştum.


SAHTE DOSTLUKLAR


Hesabı ödedim. Otobüse döndüğümüzde yine yanıma oturdu. Bana ne söyleyeceğini merak ediyorum. Sonunda anlattı: “Şu an Ankara’dan memlekete dönecek kadar param yok,” dedi. Ciddi bir miktar para istedi. “Memlekete varınca adresine hemen yollarım,” dedi. Şaşkınlıkla, “Aslında ben de aynı durumdayım, hiç param kalmadı,” dedim. Kısa bir sessizlik oldu. Sonra arkadaki koltuğuna geçti. Artık ne sigara istedi, ne de konuştu. Sanki küsmüştü.


Yıllar sonra televizyonda sahte gelin hikâyelerini izlerken bu anı gelir aklıma. O gün o bayana para veremediğim, iyi mi  yoksa kötü mü oldu, bilemem. Ama sigaraya verdiğim para, ona vereceğimden kat kat fazla. Üstelik vücudumu yıpratıyor ve sigara yüzünden benden uzaklaşanlar var.


Uyuşturucuyu bilmem ama sigara aracılığıyla kurulan bazı dostlukların geçici, sahte ve çıkara dayalı olduğunu sanıyorum. Oysa kahvenin…


Sonraki yazı: Sigara ve Sonuç 


Siz de benzer ya da başka anılarınızı yorumda paylaşabilirsiniz.



19 Nisan 2025 Cumartesi

Bir Sigara Öyküsü – Bölüm 1: Sigaraya Nasıl Başladım?


Öğretmen okulunda son sınıfın son aylarındayız. Okulda gizlice sigara içen arkadaşlarımız vardı. Yasak olduğu için çoğu ya tuvalette ya da okulun dışındaki "Kumluk" adı verilen alanda içiyordu.

Ben ise kendi kendime söz vermiştim: Sigara içmeyeceğim. İçsem bile, babamın gönderdiği parayı buna harcamayacaktım.

Yatılı okulda kalıyorduk. Etüt aralarında arkadaşlar Kumluk’a gidip sigara içerken, ben onlara pek katılmıyordum.

İlk Adımlar: Kumluk’la Tanışma

Bir gün bir arkadaşım “Hadi Kumluk’a gidelim,” dedi.

“Hayır, orada çoğu sigara içiyor,” dedim.

“Sen içmek zorunda değilsin. Sadece bir tur atalım,” diye ısrar etti.

İkna oldum ve birlikte gittik. Kumluk kalabalıktı. Çoğu kişi sigara içiyordu ama bana ısrar edilmedi. Sohbet ettik, yürüyüş yaptık. O gün sadece gözlemledim.

İlk Sigara Deneyimi

Bir başka gün, “Dere kenarında yürüyelim. İstersen içme,” dedi aynı arkadaşım. Kabul ettim. Sohbet ederken biri sigara uzattı. Önce reddettim. Ama “Bir tane içmekle bir şey olmaz,” dediler.

Merak ettim. Aldım.

Daha önce mısır püskülünden sigaralar yapmıştım ama bu gerçek bir sigaraydı. Dumanı ağzıma alıp hemen geri üfledim. Tadı berbattı. “Buna neden para harcıyorlar ki?” diye düşündüm.

Ama sonra biri, “Helal be, sen de başlamışsın artık!” dedi.

Sigara içmek bir tür ‘erkeklik göstergesi’ gibi sunuluyordu. Bu hoşuma gitmişti.

İlk Paket ve İlk Övgüler

Bir süre sonra kendime bir paket sigara aldım. Mütalaa sonrası arkadaşlarımı Kumluk’a ben çağırdım. Paketi çıkardım, uzattım. Herkes bir sigara aldı.

Ertesi gün aynı paketi yine uzatınca biri, “Hani içmiştin? Paketin aynı duruyor,” dedi. Utandım. “Bu yeni paket,” dedim.

  • “Vay be, kısa sürede tiryaki oldun!”
  • “Sana sigara yakışıyor!”
  • “Bize katılmana sevindik!”

Daha önce hiç bu kadar övülmemiştim. Meğer bu övgüler, bağımlılığın tuzak melodileriymiş.

Sigara İçmek İçin Para Kazanmak

Birkaç hafta sonra babamın gönderdiği para yetmemeye başladı. İnşaatta çivi toplayıp düzeltip satarak para kazanmaya başladım. Ellerim şişti, acı içinde kaldım. Para kazanmanın zorluğunu o gün anladım.

“Doğru” Sigara İçmek ve İlk Kriz

Sigara içiyorum ama hâlâ dumanı sadece ağzıma alıp geri veriyorum.

Bir arkadaşım, “Sigara öyle içilmez, içine çekmen lazım,” dedi. Gösterdi.

Denemek istedim… Keşke denemeseydim!

Bir nefeste midem bulandı, ciğerlerim yanmaya başladı. Öksürük krizine girdim. Gözlerim yaşardı, yüzüm kıpkırmızı oldu. Derenin pis suyundan birkaç yudum içince biraz düzeldim.

Gerçekler Geç Geliyor

Sigaranın kurduğu dostlukların çoğu sahteydi. Bunun farkına çok geç vardım.

O yaşta bir rehberim olsaydı… Belki de bu hatayı yapmazdım.

Bu süreç aylarca sürdü.

Sanırım…

  • Sanırım hiçbir beden sigaraya kolay alışmıyor.
  • Sanırım vücudumuz başta bizi uyarıyor ama biz bu sinyalleri görmezden geliyoruz.

Ben sigaraya arkadaş etkisiyle, biraz da büyükleri taklit ederek başladım. Belki de çoğu insan gibi…

Ve Sonradan Anladım ki…

Sigara içmemek, dışlanmak değil; bağımlı olmamak, özgür kalmaktır.

Sonraki yazı: Sigaralı İstanbul- Ankara Yolculuğu


Siz ve tanıdıklarınız benzer deneyimler yaşadı mı? yorumlarda paylaşabilirsiniz.


Etiketler: sigaraya başlama hikayesi, sigaranın zararları, gençlerde sigara alışkanlığı, bağımlılık, öğretmen okulu anıları, ergenlikte kötü alışkanlıklar, sigarayı bırakma motivasyonu

22 Mart 2025 Cumartesi

DÜRTÜ NEDİR? DÜRTÜ KONTROLÜ, ÇEŞİTLERİ VE ETKİLERİ

 


Hayatta kalmamızı sağlayan dürtülerimizin kontrolsüz olması, duygusal dengesizliğe, fiziksel, ruhsal ve sosyal sorunlara neden olabiliyor. Dürtülerle ilgili yararlı, öz bilgiler bu yazıda…

DÜRTÜ NEDİR?

“Dürtü organizmanın uyarılmış bir durumudur. Bir eksiklik, (bir fazlalık) ya da hoş olmayan bir uyaranın etkisi altında dengesi değişmiş olan organizmanın eski durumunu alabilmesi için bir itme, bir canlanmadır…”* Kişileri ihtiyaçlarını karşılamak için harekete geçiren, içten gelen itici güçtür.

Dürtüler, vücutta bir eksiklik ya da fazlalık oluştuğunda bizi  uyararak eyleme geçmemizi, böylece hayatta kalmamızı ve başkalarıyla daha iyi ilişkiler kurmamızı sağlıyor. Ör. Acıkmamız vücuttaki bir eksikliğin bize hatırlatılmasıdır:  “Yakacağın (besinin) azalıyor, kalk ve yemek ye, yoksa işler kötüye gidecek.”(dürtü) O an kişinin ağzı sulanıyor, canı bir şey yemek istiyor doğal olarak bir gerginlik içinde  (uyarılma). Bu uyarılmanın sonucunda yemek yenilir, eksiklik tamamlanır ve besin dengesi sağlanır. Sonuç olarak, bir de haz duygusu yaşanır.

Benzer biçimde tuvaletimiz geldiğinde vücuttaki bir fazlalık nedeniyle “kalk tuvalete git” anlamında uyarılıyoruz.” (dürtü) Sıkışıyoruz, bir gerginlik yaşıyoruz. Sonra eyleme geçiyoruz. Sonuç: rahatlama ve haz, işe yaramayan fazlalığı atarak dengeleşim sistemine katkı, hayatta kalma…

DÜRTÜNÜN ÖNEMİ, AMACI

Yukarıdaki olaylarda uyarılmasaydık, yani açlık ve dışkılama dürtüsü gibi itici güçler oluşmasaydı, bu ihtiyaçların farkına varamayacaktık; ihtiyacımızı karşılamayacaktık, ölecektik.

“Dürtünün bir amacı vardır. Bu da dürtünün ortaya çıkmasını gerektiren durumun ortadan kalkması, yani gereksinimin giderilmesi ve doyum sağlamasıdır. Böylelikle gerginlik giderilmiş olur.”* Yerini haz alır. Vücudun gereksinimi karşılanır, homeostatik dengenin korunmasına katkı sağlanır ve birey hayatta kalır.

DÜRTÜLERİN SINIFLANDIRILMASI VE ÖRNEKLER

Psikologlar, dürtüleri farklı kategorilere ayırmıştır. İşte başlıca dürtü çeşitleri ve örnekleri:

BİYOLOJİK (TEMEL) DÜRTÜLER

Organizmanın fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik dürtülerdir.  Açlık, susuzluk, uyku, cinsellik, kaçma- savunma vb. dürtüler… Bunlara birincil dürtüler de denir. 

PSİKOLOJİK VE SOSYAL GÜDÜLER

Not: Bu kategoride “dürtü” sözcüğü yerine “güdü” sözcüğü kullanılıyor.

Psikolojik ve sosyal güdüler, bireyin toplum içinde kabul görmek ve sosyal ilişkilerini sürdürmek,  zihinsel ve duygusal dengesini korumak için geliştirdiği güdülerdir: Güven ve korunma, yeterlilik, sevgi, toplumsal saygı, onur, gerçeği tanıma, merak ve başarma gibi güdüler bu gruba girer.

 “Psikolojik ve toplumsal düzeydeki gereksinimleri karşılamak için itici güçler olarak belirttiğimiz psikososyal güdüleri ikincil güdüler olarak kabul ediyoruz… psikososyal güdüler kişiden kişiye toplumdan topluma zamana ve yere göre değişmeler gösterebilir.” *

Dürtüler ve güdüler her insanın hayatında  farklı düzeylerde etkili olabilir ve çevresel faktörlere bağlı olarak şekillenir.

 ( SONRADAN) EDİNİLMİŞ DÜRTÜLER

Doğuştan gelmeyip çevresel etkenlerle sonradan oluşmuş, içsel isteklere “edinilmiş dürtüler” denir. Etkilidirler, doyurulmak için kişiyi eyleme yönlendirirler. 

Ör: Alışkanlıklar,  bağımlılıklar (kumar, madde, içki, sigara, bilgisayar, sosyal medya bağımlılıkları vb.) ve sosyal- ruhsal  dürtülerin (güdülerin) çoğu… 

Aşağıda açıklanan dürtü kontrol teknikleriyle bu alışkanlıklardan da kurtulmak mümkündür.

DÜRTÜLER VE DUYGULAR ARASINDAKİ İLİŞKİ

Dürtülerimiz, duygularımızın yönünü belirleyebilir. Eğer bilinçsizce hareket edersek, duygusal dengemiz bozulabilir.

ENGELLENME

“Bir engel nedeniyle ihtiyacın karşılanamaması, boşalma ve doyumun olmaması durumuna ‘engellenme’ denir”*. Ör. Kişi susamıştır ancak yakınında su yoktur. Buradaki engel, suyun bulunmamasıdır. Kişi bir gerginlik içindedir.

ÇATIŞMA

“organizma birbiri ile bağdaşmayan birden çok dürtü ya da dürtü nesnesi ile karşı karşıya kalınca, bir çatışma durumundan söz edilir.”*

Örneğin, doktor tarafından tatlı yemesi yasaklanan bir kişinin misafirlikte önüne sevdiği bir pasta konması… Bir taraftan tatlı yeme dürtüsü harekete geçerken, diğer taraftan sağlık dürtüsü devreye girer. Bu durumda bir çatışma yaşanır.

“Çatışma bir engellenme durumudur ve gerginliğin artmasına yol açar.”*

“İnsanoğlu doğuştan başlayarak bir sürü engellerle karşılaşır; yavaş yavaş bu engellere karşı bir dayanıklılık geliştirir, çeşitli tepki biçimleri kazanır.”

 “Benliğin gelişmesi ve olgunlaşması büyük oranda karşılaştığı o çatışmalı durumları çözmek, bunaltıya karşı savaşım vermekle olmaktadır. Ancak engellenme ve çatışmanın kimileri örseleyici (travmatik) nitelikte olabilir.” * 

DÜRTÜ KONTROL TEKNİKLERİ NELERDİR?

Dürtü, vücudun kendi ihtiyacını hatırlatmak için bize gönderdiği sinyaldır. Öncelikle dürtüye konu olan nesnenin doyurulması yani ihtiyacın karşılanması önemlidir. Ancak bu iş her zaman mümkün olmayabilir. Bu gibi durumlarda dürtü kontrolü devreye girer.

Kişilerin, dürtülerini kontrol etmek, istenmeyen kötü alışkanlıkları değiştirmek için yararlanabilecekleri bazı yöntemler şunlardır:

BEKLEME

Dürtüyle hareket etmeden önce bilinçli olarak bir süre beklemek. Ör. Öfkelendiğimizde hemen tepki vermek yerine derin bir nefes alıp 10 saniye bekleyerek daha sağduyulu bir tepki vermek. 

Diğer dürtülerde de Kişi, 5- 10 saniye beklediğinde dürtü genellikle kendiliğinden kayboluyor. 

“Sekiz saniyede sigarayı sonlandırma” ayrı bir yazıda ele alınacak

 ERTELEME

Dürtüye dayalı bir davranışı hemen gerçekleştirmek yerine belirli bir zamana ertelemek. Örnek: Canınız tatlı yemek istediğinde, "10 dakika sonra yiyeceğim" diyerek kendinize süre tanımak. Bu süre içinde dürtü azalabilir. 

NESNELERİ DEĞİŞTİRME, ALTERNATİF GELİŞTİRME

Dürtüyü tetikleyen unsurları değiştirmek, dürtüye daha sağlıklı bir seçenekle karşılık vermek. Canınız kola istediğinde kola yerine maden suyu, ayran içebilirsiniz. Başlangıçta gerekli doyumu sağlamasa da zamanla beyin alışıyor kola ihtiyacını fazla hissetmiyorsunuz. Aşırıya kaçılırsa bu sefer kola bağımlılığı yerine maden suyu bağımlılığı gündeme gelebilir. Bu nedenle kişi dürtülerinin emrinde olmamalı; ara sıra; bekleme, erteme, gereksinim bırakma vb. diğer yöntemlere yer vermeli.

SALDIRIYA GEÇME

Dürtüye karşı aktif bir şekilde mücadele etmek.  Ör. Bir bağımlılıktan kurtulmak için…

GEREKSİNİMLERİ BIRAKMA

Bazı gereksinimler karşılanmayabilir. Doktor yasakladığı için şekerli çay içmekten vazgeçme 

BAHANELERDEN VAZGEÇME

Dürtüsel davranışları haklı çıkarmaya çalışmak yerine, bu bahanelerden vazgeçmek, iradeye hakim olmak. Örnek: "Zaten çok yoruldum, spor yapmasam da olur" gibi bahaneler yerine, "Bu sadece bir bahane, planladığım gibi spor yapacağım" demek.

DİKKAT YÖNLENDİRME

Herhangi bir dürtünün etkisi altında iken dikkatimizi başka şeylere yönlendirerek dürtünün etkisini azaltabiliriz. Müzik vb. her çeşit etkinlikler

BİLİNÇLİ FARKINDALIK GELİŞTİRMEK

Dürtüler anlık tepkiler olduğu için, onları bilinçli farkındalık ile izlemek faydalıdır. Örneğin, öfkelenirken "Şu an gerçekten sinirlenecek bir şey mi var?" diye düşünmek dürtüsel tepkiyi yumuşatabilir.

ÖZ DENETİM ALIŞKANLIKLARI GELİŞTİRMEK

Spor yapmak, düzenli uyumak ve disiplinli bir hayat tarzı, dürtülerin kontrolünü kolaylaştırır.

 Bu yöntemleri öğrenme süreci toplumdan topluma, aileden aileye değişkenlikler gösterir.

Not: Yöntemleri yeri geldiğinde hemen hepimiz uygulamaktayız. Yine de bilinçli davranmada yarar vardır.

ÇOCUKLARDA DÜRTÜ KONTROL EĞİTİMİ

Çocuklar dünyaya geldikleri ilk andan itibaren dürtülerine göre hareket ederler. Aileleri ve çevreleri sayesinde zamanla bu dürtülerini kontrol etmeyi öğrenirler. Çocuklar, davranışlarının başka kişileri nasıl etkileyeceğini bilmezler. Eylemlerini kendi isteklerine göre gerçekleştirirler.

Sağlıklı bir ruh ve kişiliğe sahip olmaları için, öncelikle doğumdan sonraki ilk yıl, ardından ikinci ve üçüncü yıllar, çocuk için büyük önem taşır. 

BEBEKLER 

Bebekler, Olayları anlamlandırıp anımsamasalar da yaşadıkları olumlu, olumsuz yaşantılardan etkilenebilirler. Bebeğin temel fiziksel ve duygusal ihtiyaçları, tutarlı ve duyarlı bir şekilde karşılanmalıdır. Ancak bebek zamanla küçük bekleme sürelerine alışmalı ve kendi kendini sakinleştirme becerisini geliştirmelidir. Bebek yeterli bir şekilde beslenilmeli, bakılmalı, korunmalı ve sevilmelidir.

  Ör. Anne veya bakıcının işe yetişmek için ara sıra aç bırakması, bebeğin fiziki durumunu etkileyebileceği gibi, kendisinde “güvensizlik” duygusunun ve başka olumsuz hislerin oluşmasına da neden olabilir (Bkz. Ailede Çocuk Eğitiminin Püf Noktaları)

Bir- bir buçuk yaşından itibaren, aşırıya kaçmadan sınır ve kurallara  yani dürtü kontrolünü öğretmeye yavaş yavaş başlanabilir.

2. 3. YIL 

Çocuk, henüz istek ve dürtülerini kontrol etmeye alışmamıştır. Üstelik bebeklik döneminde istekleri karşılanmıştır ve çocuk buna alışkındır. Bu nedenlerle çocuk inatçıdır, isteklerinde diretir, istekleri karşılanmazsa ağlar, hatta kendini yerden yere atar.

Çocuk, korkmadan isteklerini söyleyebilmeli. İstemesi ve bu konuda kararında mücadele etmesi, doğaldır; ayrıca faydalıdır. Çocuk kendi isteklerine ters düşen durumlarla karşılaştığında görüşlerini kabul ettirmek için savaşım vermeyi öğrenecektir.

 Bu dönemde isteklerinin bir bölümü karşılanmalı; bazıları ise yerine getirilmemelidir. Nedenleri ve tüm isteklerinin yerine gelemeyeceği somut olarak açıklanmalı; kararlı, tutarlı bir yaklaşım sergilenmelidir.  “Dürtü kontrol yöntemleri” hayata geçirilmeli. Böylece çocuk, istek ve dürtülerini kontrol etmeye yavaş yavaş alıştırılmalı.

 Kısaca bu aşamada, çocuğun dürtülerini büyük oranda doyururken bir kısım dürtülerini de kontrol etmesine fırsat yaratıyoruz. (2.3. Yaş Çocukların Eğitimi)

ÖRNEKLER

Acıktığı için ağlayan çocuğa, yemeğinin biraz sonra verileceği o zamana kadar biraz beklemesi  gerektiği açıklanabilir (bekleme yöntemi).  Başlangıçta süre kısa tutulmalı, vaat yerine getirilmeli. Zamanla bu süre artırılarak kontrolün daha  uzun süreli olması sağlanabilir.

Evde olmayan bir şeyi isteyen çocuğa, istediği şeyin olmadığı için isteğinin yerine getirilemeyeceği (gereksinim bırakma)  belli bir süre sonra  isteğinin karşılanacağı (erteleme) açıklanabilir.

Çıkolata isteyen çocuğa farlı şeyler verilebilir (Nesneyi değiştirme, alternatif geliştirme).

Markette bir şey almanız için sıkıştıran çocuğun dikkati başka şeylere yönlendirilerek isteği unutturulabilir. Ör. Bak şurada ne var? 

Yöntem ağlayan çocukları susturmak için de kullanılabilir. (Dikkat dağıtma)

SONRAKİ YAŞLAR

Sonraki yaşlarda  çocuklar büyük ölçüde dürtülerini denetlemeye alışacaklardır. Aralarında bireysel farklılıklar olmakla birlikte  dürtü kontrolü ile ilgili sorunlar giderek  azalacaktır. Çocuğunuz daha söz dinler, daha sevimli bir çocuk olacaktır. . (Bkz. 2.3. Yaş Çocukların Eğitimi)

Ancak dürtü kontrolünün, duygu kontrolü gibi bir ömür boyu süren bir süreç olduğu unutulmamalıdır. 

Çocuklar üzerinde yapılan Marshmallow Deneyi, dürtülerini kontrol edebilen çocukların ileriki yaşamlarında daha başarılı ve mutlu olduklarını göstermiştir.

KİŞİSEL FARKLILIKLAR VE BİREYSEL FARKINDALIK

Herkesin dürtü eşiği farklıdır. Kimi insanlar daha sabırlı ve uzun vadeli düşünmeye yatkınken, kimileri dürtülerini kontrol etmekte zorlanabilir. Önemli olan, kişinin kendini tanıması ve dürtülerini bilinçli şekilde yönetmeyi öğrenmesidir.

DÜRTÜ KONTROL BOZUKLUĞU NEDİR?

Bireylerin anlık istek ve dürtülerini kontrol edememeleri durumudur. Olayların sonuçlarını düşünmeden hareket ederler. Dürtülerini engelleyemezler

Dürtü Kontrol Bozukluğu Çeşitleri Nelerdir?

Çalma Bozukluğu (hırsızlık anlamında): yaptıkları için pişman olsalar, sorun çıkacağını öngörseler bile bu dürtüye karşı koyamazlar, gereksiz şeyleri bile çalarlar. 

Davranış bozukluğu: bu kişiler başkalarına karşı sık sık saldırgan hareketler sergilerler ve genel kuralları sürekli ihlal ederler.

Kumar Bağımlılığı: Para kaybetmesine karşın kumar oynamaya devam eder. Kaybettiği parayı geri kazanma dürtüsüyle hareket ederler. Ve diğer bağımlılıklar…

saç Yolma Bozukluğu: Çoğunlula yaşadığı stres nedeniyle saç veya vücudundaki diğer kılları yolma dürtüsüne karşı koyamaz. 

Öfkelenme Bozukluğu: Aniden kontrolsüz şekilde öfkelenirler.

 Karşı gelme bozukluğu: Otorite sahibi  kişilere karşı gelirler (Kaynak: Memorial Tıbbi Yayın Kurulu) 

Dürtülerin yeterince kontrol edilememesi, kişinin suça yönelimini artırabilir. Ör. Cinsellikle ilgili olaylar…


DÜRTÜLERİN AŞIRI BASTIRILMASI VEYA AŞIRI DOYUMU

Açlık susuzluk vb. biyolojik dürtülerin doyurulması yani temel ihtiyaçların karşılanması, kişinin bedensel ve ruhsal sağlığı açısından  hayati derecede önemlidir. Kişinin en azından temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği ölçüde bir geliri olmalı. Kişi istek ve yeteneğine uygun bir işte çalışmalı. Kişinin kendisi, aile, toplum ve devlet bu konuda gereken fırsatları yaratmalı, gereğini yerine getirmeli . 

Bu konuyu bir kenara koyuyoruz. Formatımız gereği işin duygusal yönünü inceliyoruz. 

Dürtü kontrolünün de bir sınırı vardır:  

DÜRTÜLERİN SÜREKLİ DOYURULMAMASI DURUMUNDA

Dürtüler, insanın yaşam enerjisini ve motivasyonunu oluşturan temel unsurlardan biridir. 

Psikolojik ve toplumsal güdülerin doyurulması, biyolojik dürtülerin doyurulması kadar önemlidir.

Biyolojik dürtülerin, psikolojik ve sosyal güdülerin, isteklerin sürekli bastırılması yani doyurulamaması,  doğrudan bir psikolojik bozukluğa sebep olmasa da bazı psikolojik rahatsızlıkları tetikleyebilir, bazı olumsuz etkilere neden olabilir. Bu durumun yol açabileceği başlıca sorunlar şunlardır:

Birey, isteklerini sürekli olarak bastırmak zorunda kaldığında, yani kişi dürtülerini doyurmaya çalışmazsa, bu durum bedensel ve zihinsel stres yaratır. Dürtülerin baskılanması, sinir sisteminde gerilime yol açarak bazı kişilerde kaygı bozuklukları veya genel huzursuzluk hissine, depresif ruh haline neden olabilir. 

Bastırılmış arzular, bilinçdışı bir şekilde öfke ve sinirlilik olarak ortaya çıkabilir. Kişi, normalde sakin olacağı durumlara aşırı tepki verebilir veya öfke patlamaları yaşayabilir.

Dürtüleri bastırmak, kimi zaman kişiyi zararlı alışkanlıklara yönlendirebilir. Bazı kişilerde öz güven ve öz saygı problemlerine neden olabilir.

Bazı duygusal sıkıntılar fiziksel belirtiler olarak ortaya çıkabilir. Örneğin, mide rahatsızlıkları, baş ağrıları, kas gerginliği gibi problemler, bilinçdışı olarak bastırılmış arzuların bedensel yansımaları olabilir.

Görüldüğü üzere dürtülerin doyurulmaması sonucu oluşabilecek sorunlar; içimize atma, duyguları bastırma sonucu oluşabilecek sorunlarla hemen hemen aynıdır. Çünkü dürtülerimiz bir ölçüde duygularımızı da şekillendiriyor. İki gün aç kalan birisinin kendisini iyi hissedeceğini kimse söyleyemez.

ÖNEMLİ NOT: “Yukarıda açıklanan sorun ve rahatsızlıkların” daha pek çok farklı sebeplerden de kaynaklanabileceğini anımsatalım. 

Uzun süren, şiddetili olumsuz yaşantılar bazı kişileri etkileyebilir. Pek çoğumuzun bu konuda uzun süreli ve şiddetli sıkıntılar yaşadığını sanmıyorum.

DÜRTÜLERİN AŞIRI DOYUMU 

Öte yandan, her dürtüyü sorgusuz sualsiz tatmin etmek de sağlıklı değildir. Bu durum uzun vadede kişide bağımlılıklara yol açabilir. Hazza odaklanma ve doyumsuzluk hissi gelişebilir. Sorumluluk bilincinin zayıflamasına neden olabilir.

Örneğin, her canımız tatlı istediğinde tatlı yemek, hem fiziksel sağlık sorunlarına hem de irademizin olumsuz etkilenmesine sebep olabilir.

SON SÖZLER

Dürtüler ne tamamen bastırılmalı ne de tamamen serbest bırakılmalıdır. Önemli olan, onları bilinçli ve dengeli yollarla yönetmektir. Dürtüleri bilinçli bir şekilde kontrol etmek, bireyin daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmesini sağlar.

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

Sonraki yazı: Bir Sigara Öyküsü (1. Bölüm): Sigaraya Nasıl Başladım?

Alıntılar:

* Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, M. Orhan Öztürk, N. Aylin Uluşahin, Ankara 2016, s. 52… 56 







27 Şubat 2025 Perşembe

DUYGULARI BASTIRMAK VE İÇE ATMAK: PSİKOLOJİK, FİZİKSEL ETKİLERİ VE ÇÖZÜMLER



Günlük yaşamda hepimiz stresli veya zor durumlarla karşılaşırız. Bu durumlarda bazen duygularımızı dışa vurmak yerine bastırır veya içe atarız. Peki, bu davranışın uzun vadede ne gibi sonuçları olabilir?

ÖRNEK OLAY

Müdür, işini aksatması nedeniyle memurunu odasına çağırmış; onu yoğun bir şekilde azarlamış, kırıcı sözler söylemiştir. 

Kişiler, böyle bir durum karşısında çeşitli tepkiler verebilirler. Yazılarımıza uygun bazı tepkilerden söz etmek istiyorum. 

HEMEN HEPİMİZ : Olayın oluşturduğu utanma, üzülme , kızma vb. duyguları aşırıya kaçmadan yaşıyoruz. Hakkımızı savunuyoruz, sonra hiçbir şey olmamış gibi doğal yaşamımıza dönüyoruz. Bu durum vücuda aşı etkisi yapabiliyor. Kişinin sağlığını olumlu yönde etkiliyor.(Duyguları kararında yaşama, ifade etme)

DİĞER BAZI KİŞİLER

A KİŞİSİ: Müdürün hiçbir sözüne kulak asmamış, hiçbir sözünü önemsememiştir. (Görmezden-duymazdan gelme)

B KİŞİSİ: “Müdür Bey her yönüyle haklı, yapılacak bir şey yok.” (Kabullenme)

C KİŞİSİ: “Müdürüm aslında iyidir, galiba bugün tersten kalkmış.” (Hoşgörü)

D KiŞİSİ: Yaşadıklarını evde ve arkadaşlarına anlattı. Çoğunluk teselli ederken, müdürü haklı bulanlar da oldu. (Paylaşma)

E KİŞİSİ: “Müdür Beyin eleştirisi yararlı oldu. Bazı önemli şeyler öğrendim. Kendimi bazı konularda yenilemem gerek.” (Olumlu anlam çıkarma)

F KİŞİSİ: Ortada bir sorun olduğunu fark etti. Bilimsel olarak düşünüp bilgiler topladı, çözümler üretip uygulamaya çalıştı. (Sorun çözme)

G KİŞİSİ: “Müdür; haksız, yalan yere bana sataştı.” (Pasif direnç)

H KİŞİLERİ: Biri, müdüre yapıcı bir dille karşılıklar verdi. Diğeri, müdürü bir üst makama veya başka makamlara şikayet etti. Bir diğeri, müdürün azarlarına dayanamadı; bir şey de yapamadı; tuvalete girip doyasıya ağladı. Öbürü, müdürün üzerine yürüdü. (Tepki)

I KİŞİSİ: Aşırı üzüldü, öfkelendi. Karşı gelemedi. Tansiyonu yükseldi. Fenalık geçirdi. Hastaneye kaldırıldı. (Duyguları yoğun yaşama)

İ KİŞİSİ: Olayın etkisini üzerinden atamadı. Durduk yerde olay aklına geliyor. “Ona niye böyle demedim, şöyle yapmadım” vb. pişmanlıkları var. (Takıntılı düşünce)

J KİŞİSİ: Müdüre aşırı öfkelendi ancak “Karşılık verirsem ileride zararlı çıkarım.” düşüncesiyle duygularını belirtmemeye çalıştı. Ayıplanırım, aşağılanırım korkusuyla durumdan hiç kimseye söz etmedi. Strese girdi. Öfkesini evdekilerden çıkardı. (İçe atma, yansıtma)

K KİŞİSİ: Müdüre öfkelendi, aşırı üzüldü, strese girdi. Bir süre sonra yaşadıklarını, en azından olayda yaşadığı duyguları unutmuş gibi gözüküyor. Aradan onca yıl geçmesine karşın müdüre kin besliyor, ondan nefret ediyor. Ancak kendisi bu durumun fazla farkında değil. (Bastırma)

Burada tüm kişiler olaydan farklı derecelerde etkilenmiş olabilirler. Ancak özellikle son dört kişinin algılayış biçimleri, olasılıkla bazı insanları olumsuz etkileyebilir.

…….

Duygudurumumuzu, davranışlarımızı etkileyen etmenlerden ikisi de duyguları bastırma ve içe atma süreçleridir. (Bkz. Duygudurumumuzda Olayların, Bilinçdışının Rolü) Öncelikle bazı kavramları anımsayalım:

BİLİNÇ

Zihnin farkında olduğu, bildiği duyum, algı anı ve bilgilerin tümüdür.

BİLİNÇDIŞI 

“Kişinin özel çabası ile bilince çağrılamayan, farkına varılamayan yaşantıların saklı olduğu ruhsal bölmedir.”* Freud’a göre bilinç durumunu etkileyen asıl şey bu yapıdır.

“Bilinçdışında bulunan (bazı) istek ve anılar zaman ve yer tanımaksızın eski güçlerini, eski enerjilerini sürdürebilir ve çeşitli biçimlerde davranış üzerinde etkili olabilirler… İnsan davranışları tümden bilinçli, mantıksal düşüncenin ve istencin (irade) ürünü değildir.”*

BASTIRMA

“Bastırma, dürtü anı ve deneyimlerin (farkında olunmadan) bilinçdışına itilmesi ve orada tutulmasıdır…. Çocuklukta hepimizi uğraştıran, davranışlarımıza yön veren birçok istek ve gereksinimlerimiz, duygumuz ve yaşam deneyimimiz olmuştur. Bunların bir bölüğünü anımsarız; büyük bölüğünü de bilinçli anılarımızda yok gibidir, anımsayamayız.” * Ör. K kişisi

DUYGULARI BASTIRMANIN NEDENİ 

“Bilinçdışına İtilen ve orada tutulan dürtü, istek, anı ve duyguların bilinç düzeyine çıkmasını benlik genellikle kabul edemez bulur. Başka bir deyişle, bunlar üstbenlikçe yargılanarak yasaklanan ve benliğe acı, bunaltı veren yaşantılardır. Bu nedenle benlik tarafından bastırırlar….” *

Bastırma, rahatsız edici içerikleri bilinçdışına iterek bireyin psikolojik dengesini korumasına yardımcı olur. Ancak, bu içeriklerden bazıları, kimilerinde zamanla farklı psikolojik semptomlar veya davranışlar olarak ortaya çıkabilir.

İÇİMİZE ATMAK

Kişinin, yaşadığı üzüntü, kaygı vb. duyguları bilinçli olarak kendi içinde saklamasıdır. Kişi duygularını başkalarıyla paylaşmaz, dile getirmez, dışa vurmaz ama bilinçdışına da itmez. Ör. J kişisi. 

Genellikle toplumsal baskılar, yetiştirilme tarzı veya “güçlü görünme” isteği nedeniyle insanlar duygularını bilinçli bir şekilde içlerine atabilirler. Zamanla duygular birikir ve bazı kişilerde psikolojik yük haline gelebilir. 

Bastırma olayı ile içe atma olaylarının ruh ve bedenimiz üzerindeki etkileri birbirine yakındır.

BASTIRMA VE İÇE ATMA OLAYLARININ ETKİLERİ

Duyguları bastırmak, veya içe atmak, yani güçlü duyguların bilinçsiz yada bilinçli bir şekilde kontrol altına alınarak ifade edilmemesi, kısa vadede bazı faydalar sağlayabilir. Ancak sürekli olarak bastırılan veya içe atılan duygular zamanla birikir, uzun vadede psikolojik ve fiziksel sağlık üzerinde olumsuz etkileri olabilir.

DUYGULARI BASTIRMANIN FAYDALARI

Duyguların hemen ifade edilmemesi, kriz anında kontrol sağlayarak olayların büyümesini ve olumsuz sonuçlar doğurmasını önleyebilir.

Toplumsal uyuma katkı sağlayabilir.

Kısa vadede psikolojik koruma sağlayarak kişinin olaylarla daha sakin bir şekilde başa çıkmasını mümkün kılabilir.

 Kişinin olayları daha gerçekçi değerlendirmesine ve mantıklı kararlar almasına yardımcı olabilir

BASTIRILMIŞ DUYGULARIN ZARARLARI

Aşırı duygusal kontrol, bireylerin doğal duygusal tepkilerini bastırmasına neden olabilir. Duyguları sürekli bastırmak veya ifade etmekten kaçınmak, bireyin içsel dünyasında bir gerilim yaratabilir. 

Kişi,; duygularını sağlıklı bir şekilde işlemezse zamanla stres birikimi yaşar; bu da bazı kişilerde uzun vadede fiziksel ve psikolojik sorunlara yol açabilir. 

“Yaşamımızda ne kadar çok olayı bastırırsak doyum ve yeni uyum yolları öğrenmede o oranda güçlük çekeriz. herhangi bir dürtünün, duygunun ya da anının bilinçdışına itilmesi ve orada tutulması belli bir enerji harcanmasına; kimi doğal dürtülerin doyurulmamasına yol açarak kişiliğin sağlıklı gelişmesini kısıtlayabilir…..” *

BASTIRILMIŞ YA DA İÇE ATILMIŞ DUYGULARIN ETKİLERİ

Psikolojik Etkileri: Bazı kişilerde bastırılan yada içe atılan duygular, bilinçaltında birikerek bireyi sürekli bir stres halinde tutabilir. Yaşanan içsel çatışma depresyona zemin hazırlayabilir. başkalarıyla ilişkilerini olumsuz etkileyebilir, özsaygısını zedeleyebilir

Fiziksel Etkileri: bazı kişilerde bastırılan, içe atılan duygular veya stres, uzun vadede kalp-damar sağlığını olumsuz etkileyebilir. Yüksek tansiyona neden olabilir. Sürekli stres altında olan bireylerin bağışıklık sistemi zayıflayabilir. Duygularını ifade edemeyen bireylerde baş ağrısı, mide problemleri, kas gerginliği ve kronik ağrılar görülebilir. . (Bkz. Hastalıkların Kökeni) Daha farklı ruhsal ve fiziksel sorunlara neden olabilir.

ÖNEMLİ NOT: a. Açıklanan rahatsızlıkların nedenlerinin sadece bastırma ve içe atma süreçleri olmadığını, ilgili hastalıkların başka sebeplerden de kaynaklanabileceğini anımsatalım.

b. Bastırmak her zaman zararlı değildir. Bastırılmış her anı veya duygu psikolojik ve fiziksel sorunlara yol açmaz, zararlı sonuçlar doğurmaz. Öyle olsaydı dünyada sağlam tek bir insan kalmayacaktı.

Duyguların ani, şiddetli ya da uzun süreli olanları bazı kişileri etkileyebiliyor. 

 Kısaca: “Sağlığımı olumsuz etkiler” diye her şeyden korkmak ya da “sağlık konusunda aşırı umursamazlık, boşvermişlik” sağlıklı bir tutum değildir, denge önemlidir.

ETKİLENİMDE FARKLILIKLAR

Bireyin stresle başa çıkma becerileri, çevresel etkenler ve kişinin yapısına göre etkilenimlerde farklılıklar görülebilir. Çocuklar, biraz daha fazla etkilenebiliyorlar. Genelde dayanıklı olduğumuzu, pek çok ağır zorlukları aşabildiğimizi söyleyebiliriz. (bkz. Olaylara Karşı Dayanma gücümüz)

DUYGULARI SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE İFADE ETMEK İÇİN

DUYGU BİLGİSİ, DUYGUSAL FARKINDALIK GELİŞTİRME: Olayda yaşanan duygunun farkında olmak, bireylerin duygularını tanımalarına ve kabul etmelerine yardımcı olur. Duygu bilgisi fazla olanlar, duygularını daha iyi kontrol edebiliyorlar, krizleri daha sağlıklı olarak atlatabiliyorlar.  

DUYGULARI İFADE ETME: Araştırmalar, duyguların sağlıklı bir şekilde ifade edilmesinin hem zihinsel hem de fiziksel sağlığa faydalı olduğunu göstermektedir. Yazarak, paylaşarak; şiir, hikaye resim müzik vb. sanatsal aktivitelerle duygularınızı dışa vurabilirsiniz. . Ancak her duyguyu dışa vurmanın da sağlıklı olduğu söylenemez. 

 STRES YÖNETİMİ VE DİĞER TEKNİKLER: spor, yürüyüş, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi teknikler ve yazılarımızda açıkladığımız diğer teknikler, duygusal düzenleme becerisini artırır.

PROFESYONEL YARDIM ALMA: Özellikle kontrolsüz ya da aşırı bastırılan duygularla başa çıkmakta zorlanan bireyler, psikoterapiden faydalanabilir. 

HEP Mİ MÜDÜR HAKLI?

İyi bir yönetici yönettiklerine yukarıdaki gibi davranmaz. Çeşitli teşvik yöntemleri uygulayabilir, sorunlara yapıcı çözümler üretebilir. İşini aksatıyorsa yasalar çerçevesinde uyarabilir; gerekiyorsa son durumda ceza yoluna başvurabilir. Üstün, astını azarlamaya, kişiliğine dokunmaya, ona hakaret etmeye hakkı yoktur.

Sonraki yazı: Dürtüler: Kontrolü, Etkileri, Çocuklarda Dürtü Eğitimi

27. 02. 2025

Dursun BİLGİN

Alıntılar:

* Ruh Sağlığı ve Bozukluklar

ı, M. Orhan Öztürk, N. Aylin Uluşahin, Ankara 2016, s. 47, 64, 65, 



16 Şubat 2025 Pazar

DUYGU KONTROLÜNDE SINIRLAR


Yazılarımızın son bölümlerinde duygularımızı kontrol edebilmek için kabullenme, görmezden gelme, hoşgörü, sabır, paylaşma, uğraşılar, tepki, aktif savaşım, sorun çözme, tekrar sınıflandırma gibi genel yöntem ve araçlardan; hangi durumlarda ve nasıl yararlanabileceğimizi açıklamaya çalıştık. Yine duygularımıza anlık hükmedebilmek için gerekli yöntemlere değindik.

DUYGU KONTROLÜNDE NASIL BİR YOL İZLENMELİ?

Olumlu, olumsuz diye nitelendirilmiş tüm duygular yararlı oldukları, yaşanması gerektiği için vardır. Bu nedenle duyguların yerinde, zamanında kararında yaşanması önemlidir. Ancak aşırı dozda, uzun süreli ya da ani şekilde yaşanan duyguların olumsuz etkilerinden söz edilebilir. (Bkz. Duyguların yararları, Duygular Ne Kadar Yaşanmalı?)

Bu noktada, yaşanan duyguyu kendi akışına bırakmamak, bilinçli bir şekilde kontrolümüzde tutmak önemlidir. Canımızın aşırı sıkkın olduğu bir durumda “Şimdi ben ne yapabilirim?”şeklinde düşünmek bile, zihnimizi farklı yönlere kaymasına, çözümler üretmesine katkı sağlayabilir.

DUYGULARA HÜKMETMENİN SINIRLARI

Her şeyde olduğu gibi duygulara hükmetmenin de bir sınırı vardır. Azı işe yaramadığı gibi fazlası da iyi değildir.

DUYGUSAL KONTROL EKSİKLİĞİ

Duyguların kontrol edilememesi, bireylerin ani öfke patlamaları, dürtüsel davranışlar ve riskli kararlar almasına yol açabilir. Özellikle öfke, korku ve üzüntü gibi yoğun duygular kontrol edilemediğinde, bireyin kendine ve çevresine zarar verme olasılığı artar.

Bilimsel Araştırma: Psychological Science dergisinde yayımlanan bir çalışmada, düşük duygusal düzenleme yeteneğinin, ilişki sorunları ve düşük yaşam memnuniyeti ile bağlantılı olduğu belirtilmiştir. (Gross, 2015).

AŞIRI DUYGUSAL KONTROL

Aşırı duygusal kontrol ise bireylerin doğal duygusal tepkilerini bastırmasına neden olabilir. Duyguları sürekli bastırmak veya ifade etmekten kaçınmak, bireyin içsel dünyasında bir gerilim yaratır. Bu durum uzun vadede psikolojik ve fizyolojik sorunlara yol açabilir. Aşırı kontrol bazı kişilerde endişe ve huzursuzluğa neden olabilir.

Duygusal bastırma, içimize atma ve etkileri, Çözümler, sonraki yazımızda…

SON SÖZLER

Duyguları kontrol etme sürecinde, kullanılan tekniklerde de aşırılıktan kaçınılması önerilir. Farklı yöntemler bir arada kullanılabilir. 

Duygusal sorunlara uygulanabilecek çözüm teknikleri, sadece burada yazılanlarla sınırlı değildir. Sorunlar sınırsız olduğu gibi çözüm yolları da sınırsızdır. Zor durumlarda zihnimizin üreteceği güçten her zaman yararlanabiliriz. 

Duygularımızı anlamak ve sağlıklı bir şekilde yönetmek, yaşam boyu süren bir öğrenme sürecidir.  

Duygu bilgisi yönünden üstün olanlar, diğerlerine oranla daha sağlıklı bir şekilde duygularına egemen olabiliyorlar.

UZMANDAN KARIŞIK, ÖNEMLİ TESPİTLER

… zenginlik, itibar ve geriye kalan diğer arzular kesinlikle duyuşsal hücrenizdedir ve vücut bütçenizi etkiler. Dolayısıyla eninde sonunda hoşnutsuz duygu örnekleri kurgulamanıza sebep olurlar. * (s.277)

Bir şeyi,” Beni ilgilendirmiyor” şeklinde sınıflandırdığınız o şey duyuşsal hücrenizi terk eder ve vücut bütçeniz üzerindeki etkisi de azalır… Başardığınız şeyleri kutlamaktan geri durmayın… Ancak kontrolü elden bırakmamakta fayda vardır.* (s.278)

“Duygularınız tahminleriniz tarafından yönlendirilir.” * (s.282)

“Diğer insanlara ait kurguladığınız algıların gerçekler değil sadece tahminler olduğunu unutmayın.”*(s.284) Benzer biçimde başkalarının sizin hakkınızdaki algıları da gerçekler değil sadece tahminlerdir. 

YA SONRA!

Bu yazıyla “Duygulara Hükmetme” içerikli yazılarımızın ve “Duygusal Sorunlar: Başa Çıkma, Çözümler” yazı dizimizın gelişme bölümünün sonuna geldik. Sonraki yazılarımızda duygularla ilgili karışık yazılar yayınlamayı planlıyorum. İlerleyen zamanlarda ise yazı dizimizin “sonuç” bölümündeki yazılarımızda insan ruhunun içyüzünü irdelemeye çalışacağız. 

Şimdiye kadar olduğu gibi başka yerlerde kolaylıkla bulamayacağınız; merak ettiğiniz, farklı, yararlı, dünya kültürlerine uygun, bilimsel bilimsel yazıları takip etmeniz ümidiyle!..

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

16. 02. 2025

Dursun BİLGİN

Alıntılar:

*Beynimizin Parmak İzleri, Lisa Feldman Barrett, Timaş Yayınları 2021






31 Ocak 2025 Cuma

DUYGU KONTROLÜNDE KENDİ VE BAŞKALARININ DENEYİMLERDEN YARARLANMANIN YOLLARI

 


Duygulara hükmetmenin önemli bir yolu da kendimizin ve başkalarının deneyimlerinden ders çıkararak ona göre hareket etmektir.

KENDİ DENEYİMLERİMİZDEN, HATALARIMIZDAN DERS ALMAK

Hatalar biraz üzücü olsa da olumlu yönleri de vardır. 

“Bir musibet bin nasihatten iyidir” “Her işte bir hayır vardır.” atasözlerinde belirtildiği gibi kişiler en iyi hayat derslerini yaşadıkları olaylar sonucu, elde ettikleri deneyimlerden çıkarırlar. Bazı kişiler yaptıkları hataların kendilerine iyi bir ders olduğunu düşünerek hatalarını kabullenir, fazla olumsuz etkilenmezler.

Hatalarımızı doğru bir şekilde ele alarak onlardan değerli dersler çıkarabiliriz. 

HATALARDAN DERS ÇIKARMAK İÇİN ÖNERİLER

HATALARI ANALİZ ETME

Yapılan hatayı doğru bir şekilde tanımlamak, nasıl oluştuğunu anlamak ve etkilerini değerlendirmek, gelecekte benzer hataların önüne geçmek için önemlidir. Bu analiz, hatalardan ders çıkarmanın temel adımlarından biridir. 

DUYGUSAL TEPKİLERİ YÖNETME

Başarısızlıkların duygusal etkilerini kabul etmek ve bu duygularla başa çıkmak, hatalardan öğrenme sürecini kolaylaştırır. Duygusal engelleri aşmak, daha sağlıklı bir öğrenme deneyimi sağlar. 

HATALARI PAYLAŞMA VE GERİ BİLDİRİM ALMA 

Hatalarımızı açık yüreklilikle paylaşmak ve başkalarından geri bildirim almak, farklı bakış açıları kazanmamıza ve gelişmemize, duygu yükünün azalmasına yardımcı olur. Bu sayede, hatalardan çıkarılan dersler daha geniş bir perspektifte değerlendirilebilir. 

HATA VE BEDEL

Kişi, yapabileceği hatanın bir bedeli olduğunun bilincinde olmalı; başlangıçta düşünce, davranış ve eylemlerini ona göre ayarlamalıdır.

SONUÇ

Hatalarımızdan ders çıkarmak, kişisel ve profesyonel gelişimimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu süreç, duygusal ve bilişsel engelleri aşmayı, hataları analiz etmeyi ve elde edilen bilgileri gelecekte uygulamayı gerektirir. Hatalarımızdan öğrendiklerimiz, bizi daha güçlü ve başarılı bireyler haline getirir.

BAŞKALARININ DENEYİMLERİNDEN DERS ALMA

Hayat dersleri için hiçbir kimsenin kendi tecrübeleri yeterli değildir. Hayat dersleri almamızda , duyguların düzenlenmesinde ve problemlerin çözümünde başkalarının deneyimlerınden de yararlanılmalı.

BAŞKALARININ DENEYİMLERİNDEN NASIL DERS ALABİLİRİZ?

EĞİTİM-ÖĞRETİM, KURSLARDAN YARARLANMA

Okullara gittiğimizde, çıraklık vb. iş başında eğitim ve başka kurslara katıldığımızda; usta öğreticilerin bir ölçüde hazır olan deneyim ve bilgilerine kolaylıkla ulaşmış oluruz. Yaşamımız için gerekli bazı becerileri kazanırız. Genelde bu bilgi ve beceriler yaşamımıza yön verir.

KAYNAKLARDAN YARARLANMA

Kitap, gazete,haber,film, internet vb. kaynakları okuyup izleyerek, tecrübeli kişilerden yararlanılarak doğru ve yanlışlarımızı ayırt edebiliriz.

 Piyasada aşırı zihin karıştıran hatta zararlı kaynakların yer aldığını unutmayalım.

 GÖZLEM YAPMAK

Çevremizdeki insanların davranışlarını, kararlarını ve bunların sonuçlarını dikkatlice izlemek, hangi tutumların başarılı veya başarısız olduğunu anlamamıza yardımcı olur.

DENEYİMLERİ DİNLEMEK VE OKUMAK

Biyografiler, röportajlar, seminerler ve sohbetler aracılığıyla başkalarının yaşadıklarını öğrenmek, kendi hayatımıza dair değerli içgörüler sunar.

MENTORLUK VE DANIŞMANLIK 

Deneyimli bireylerle kurulan mentor (akıl hocası)-mentee ilişkileri, onların tecrübelerinden doğrudan faydalanmamızı sağlar.

TARTIŞMA VE ANALİZ

Başkalarının deneyimlerini başkalarıyla tartışmak, farklı bakış açıları geliştirerek daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olur.

YARARLARI

Başkalarının deneyimlerinden ders almak, kendi yaşam yolculuğumuzu daha bilinçli ve verimli bir şekilde sürdürmemize yardımcı olur. Bu yaklaşım, başkalarının başarı ve başarısızlıklarını analiz ederek, benzer durumlarda daha doğru kararlar almamızı sağlar. Kendi hatalarımızı yapmadan öğrenme fırsatı sunar. Bu sayede, zaman ve kaynak tasarrufu sağlanır ve olası olumsuz sonuçların önüne geçilir. Ayrıca, empati yeteneğimizi geliştirerek, farklı bakış açıları kazanmamıza yardımcı olur.

SON SÖZ

Başkalarının tecrübeleri, (Ör. Yazılarım) ve kendi deneyimlerimiz, bizim için değerli birer rehber niteliğindedir.

Sonraki Yazı: Duygu Kontrolünde Sınırlar

Kalın; sağlıkla,

 mutlulukla!..

31. 01. 2025

DURSUN BİLGİN







17 Ocak 2025 Cuma

HİSSETTİĞİNİ YENİDEN SINIFLANDIRMA: DUYGULARA FARKLI ANLAMLAR YÜKLEYEREK DENGELİ BİR HAYAT

 


Hissettiğini yeniden sınıflandırma, yaşadığınız duyguları farklı bir çerçevede değerlendirme sürecidir. Ör. Kişi, karşılaştığı bir başarısızlığı, çeşitli şekillerde sınıflandırabilir yani kendine göre anlamlandırabilir: (Bkz. Otomatik Düşünceler

Aptalın, başarısızın tekiyim. (yıkıcı, otomatik düşünce)

Başarısız oldum ancak yeni deneyimler edindim (olumlu düşünce) 

Daha fazla çalışarak ve yeni yöntemlerle başarabilirim. (umut , olumlu yaklaşım)  

Bunu başaramadım, ama başarabileceğim pek çok iş var. (olumlu, gerçekçi) Ve daha pek çok yaklaşım… 

İlk düşünce, kişiyi olumsuz etkilerken diğer yaklaşımlar kişinin motivasyonunu artırabilir.

Duyguları hatalı yorumlamak veya yoğun bir şekilde yaşamak bireyi olumsuz etkileyebilir. Bu noktada aşırıya varmadan duygulara farklı bir anlam yüklemek işe yarayabilir.

NEDEN DUYGULARI YENİDEN SINIFLANDIRMALIYIZ?

Algıyı Değiştirmek: Duygular, olaylara verdiğimiz anlamların bir sonucudur. Durumu olumlu bir çerçeveye oturtmak, negatif duyguları azaltabilir.

Kontrolü Ele Almak: Duygularınızı yeniden tanımlamak, olaylar üzerindeki kontrol algınızı güçlendirir.

Bilinçli Tepkiler Vermek: Anlık tepkiler yerine düşünülmüş, sağlıklı tepkiler vermenizi sağlar.

YÖNTEMLER

DUYGUYU ADLANDIRIN

Hangi duyguyu hissettiğinizi doğru bir şekilde tanımlayın. Şu an ne hissediyorum? Bu duygunun sebebi ne olabilir? Örneğin, “Korkuyorum” yerine “Heyecanlıyım, çünkü bu durum bana yeni bir fırsat sunuyor” diyebilirsiniz. 

Araştırmalar, duyguları adlandırmanın stres seviyelerini düşürdüğünü göstermiştir.

DUYGUYU KABUL EDİN

Hissettiğinizi inkar etmek veya bastırmak yerine, onu kabul edin. Duygularınızın varlığını  onaylamak, onların yoğunluğunu azaltır.

 Korku, hazırlıklı olabilmek için bir uyarıcı olabilir. Üzüntü değer verdiğim şeylerin bir göstergesi…

PERSPEKTİF DEĞİŞTİRİN

Olayı başka bir açıdan değerlendirin. Aşırıya varmadan olayın olumlu yönlerini görmeye çalışın. Zorlukları bir öğrenme fırsatı olarak görün.

KENDİ HİKAYENİZİ YAZIN

Yaşadığınız olumsuzlukların size kattıklarını düşünün. Örneğin, başarısızlık bir son değil, daha güçlü bir plan yaparak başarıya giden bir adım olabilir.

NEGATİF İFADELERİ, OLUMLU VE DESTEKLEYİCİ İFADELERLE DEĞİŞTİRİN

 “Bunu yapamam” yerine “Bunu öğrenebilirim” diyebilirsiniz. Başarısız hissediyorum yerine, bu deneyim bana büyüme fırsatı sunuyor diyebilirsiniz. Pozitif dil kullanımı, motivasyonunuzu artırır ve zihinsel dayanıklılığı güçlendirir.

KABUL VE ŞEFKAT

 Kendinize karşı anlayışlı olun. Tüm duyguların geçici olduğunu ve hayatınızda bir mesaj taşıdığını unutmayın

DUYGULARINIZI YÖNETİN

Duygularınızı yeniden sınıflandırdıktan sonra, bu yeni anlam doğrultusunda harekete geçin. Ör. kendinizi stresli hissediyorsanız rahatlama teknikleri uygulayabilirsiniz.

FAYDALARI

Duyguları yeniden sınıflandırma yöntemi, hem zihinsel hem de duygusal sağlığı destekleyen bir yaklaşımdır. Özellikle stres, kaygı veya üzüntü gibi olumsuz duygularla başa çıkmada etkili bir araçtır.

Duygularınızı yeniden anlamlandırarak, olumsuzluklarla başa çıkabilir, zihinsel dayanıklılığınızı artırabilir,  daha mutlu bir yaşam sürdürebilirsiniz. Başkalarıyla daha sağlıklı ilişkiler kurabilirsiniz. 

Duygularınız size yol gösterir, onları anlamlandırmak sizin elinizde!..

UZMANINDAN ÖNERİLER

“Yeniden sınıflandırma duygu uzmanı için bir araçtır. Ne kadar fazla kavram öğrenir ve ne kadar fazla örnek kurgularsanız duygularınıza hükmetmek için bu yöntemi o kadar etkili bir şekilde kullanarak yeniden sınıflandırma yapabilir ve davranışlarınızı kontrol edebilirsiniz. Örneğin bir sınava girmek üzereyseniz ve duyuşsal açıdan heyecanlı hissediyorsanız hissettiklerinizi zararlı bir anksiyete (kaygı) olarak  (“Kahretsin, bittim ben!”) veya yararlı bir heyecan olarak (“enerjiğim ve sınava hazırım!”) sınıflandırabilirsiniz.” *(s.272)

“…Yeniden sınıflandırma hayatınıza elle tutulur faydalar sağlayabilir. Bir çok çalışma GRE gibi matematik testlerinde gösterilen performansı incelemiş ve anksiyeteyi (Kaygı, endişe) vücudun bir savunma mekanizması olarak sınıflandıran öğrencilerin daha yüksek sonuçlar aldığı görülmüştür…. Bunu yaparken (olumlu düşünürken) performansı düşüren ve insanların berbat hissetmesine sebep olan proinflamatuar sitokinleri (iltihap yapıcı proteinler) daha az salgılarlar. Böylece insanlar da daha iyi performans sergileyebilir.” * (s.273)

“Bel ağrısı, spor sakatlıkları, ağır medikal tedavilerin sebep olduğu ağrılar ve diğer  hafif hastalıklar da fiziksel rahatsızlık ve duyuşsal rahatsızlığı birbirinden ayırmada benzer fırsatlar sunar. Ör. Kronik ağrılarla yaşayan insanlarda yıkıcı düşünceler yaygın bir şekilde görülür ve bu düşünceler hayatlarını hissettiklereri yoğun ağrıdan daha fazla etkiler. Fiziksel hislerini hoşnutsuz duyuşlarından ayırmayı öğrendiklerinde daha az uyuşturucu ilaç kullanabilir ve onlara daha az ihtiyaç duyabilirler.” * (274)

… Kötü hissettiğinizde, hissettiğiniz hoşnutsuz hisleri kişisel olarak ele almayın… Hissettikleriniz birer gürültüden ibaret olabilir. (önemsiz bir şeyi büyütmek) Belki de biraz uykuya ihtiyacınız vardır. *(s.280)

Sonraki yazı: Duygu Kontrolünde Deneyimlerden Yararlanma

Kalın; sağlıkla, mutlulukla!..

17.01. 2025

Dursun BİLGİN

Alıntılar:

*Beynimizin Parmak İzleri, Lisa Feldman Barrett, Timaş Yayınları 2021, 

 Bkz.dursunbilgin.blogspot.com