6 Nisan 2024 Cumartesi

DUYGULARLA İLGİLİ KARIŞIK BİLGİLER

 

Önceki bazı yazılarımızda duyguların yararlarından, hangidurumlarda zararlı olabileceklerinden  söz etmiştik; duygu kontrol yöntemleriyle ilgili ön açıklamalarda bulunmuştuk.

Duyguların kararınca kontrolü sağlığımız açısından büyük önem taşımaktadır.

Bu yazımızda yaşamımızda ve duygu yönetiminde işe yarayacak bazı karışık tespitlere yer vereceğiz. İşte:

AŞIRI ÇABA BAZEN OLUMSUZ ETKİ YAPABİLİR

Duygu kontrolünde etkilendiğimiz olayı unutabilmek için aşırı çabamız, dikkatimizi olaya yönlendirmemize neden olup olayı zihnimizden atmamızı bazen zorlaştırabilir. Belli bir süre durumu doğal akışına bırakabiliriz, yardım alabiliriz.

BİR DUYGU BAŞKA BİR DUYGUYU TETİKLEYEBİLİR YA DA ENGELLEYEBİLİR

Yaşanılan bir duygu, başka başka duyguları çağrıştırabilir, tetikleyebilir. Üzgün kişi, daha çabuk kızabilir. Ayrıca bir duygunun aşırı baskın olması, başka duyguların yaşanmasını engelleyebilir. Aşırı çökkün (depresif) kişi; sevgi, öfke duygularını hissetmediğini söyleyebilir. Bu bakımdan duygu yüklü kişilerle iletişim kurarken daha dikkatli olmakta yarar var. Ör. Öfkeli bir kişiyle…

DUYGULAR ZİHNİN ÇALIŞMASINI ETKİLEYEBİLİR

Yoğun duygu seli altında iken dikkatimizi işimize yeteri kadar yönlendiremediğimizin hemen hepimiz farkındayız. Yoğun duygular performansımızı etkileyebilir. Karar aşamalarında, duygu yüklü iken, ya karar almamalıyız ya da karar alırken daha dikkatli davranmalıyız.

Kişinin bir dakika öncesi ile sonrası birbirinden farklı olabilir. Olayın üzerinden belli bir süre geçtikten, yani olayın etkisi biraz azaldıktan sonra kişi olayı daha bilinçli kurgulayabilir, daha olumlu düşünebilir.

Bazı uzmanlar da beynin acil durumlarda daha iyi çalıştığını belirterek“ Beynin acil durumlarda ürettiği güçten yararlanın.” diyorlar.

BEYİN ALIŞKANLIK YAPAR

Beyin iyi ya da kötü, uzun süre üzerinde çalıştığı olguyu veya nesneyi, zamanla benimseyebilir. Üzüle üzüle, üzülmeyi alışkanlık haline getirebiliriz. Sonrasında o duyguyu içimizden atmamız biraz daha zorlaşır.

Bağımlılıkların altında beynin bu özelliği yatmaktadır. Uzun süre sigara, telefonla ilgilenen kişi, giderek bağımlılaşıyor. En sevmediğiniz yemeği kendinizi zorlayarak bir süre yerseniz, zamanla o yemekten hoşlanmaya başlarsınız.

Bazen de beyin var olan duruma alışır, o durumu benimser. Kişinin yapısı doğuştan üzgünse, sinirliyse durumu kabullenebilir.

HAYALLERİMİZ, DÜŞÜNCELERİMİZ BEYNİMİZE KODLANIR; GELECEĞİMİZE İLİŞKİN SİNYALLER İÇERİR

Düşüncelerimiz, hayallerimiz, inançlarımız beynimize kodlanır, yani beynimizde yer eder; yeni kurgularımız için kaynak oluşturur. Beynimiz, yapacağı tahminlerde diğer eski deneyim ve bilgilerle birlikte bu kaynağı da dikkate alır. Onları doğru bildiği için çoğunlukla düşündüklerimiz, inandıklarımız doğrultusunda hareket eder. Yani kişinin olumlu veya olumsuz düşünceleri bir ölçüde gerçekleşebilir.   Başaracağına inanıyorsa, başarır. Bu açıdan bireyin olumlu düşünmesi, olumsuz düşüncelere karşı alternatif (olumlu) düşünceler geliştirmesi, önemlidir.

KÖTÜ ANILARI HAFIZADAN SİLMEK MÜMKÜN MÜ?  

Olayı belki tamamen unutamayız, ancak olaya karşı bakış açımızı, olaya yüklediğimiz anlamı değiştirerek; düşünce ufkumuzu genişleterek; yani mantıklı düşünüp olayın nedenini, etkisini vb. anlayarak (TERAPİ) veya ilaçlarla duygunun şiddetini azaltabiliriz. Hatta giderek o duygunun sönmesini sağlayabiliriz. (Kaynak : Youtube, Kötü anıları hafızadan silmek mümkün mü? Nevzat Tarhan)

ANİ OLAYLAR DUYGU KONTROLÜMÜZÜ ZORLAŞTIRABİLİR

Ani olaylara, hazırlıklı olmadığımız için duygu kontrolümüz zorlaşabilir. Bazı olayların başımıza gelebileceğini öngörüp önlemlerimizi alabiliriz. Ani olaylar karşısında daha mantıklı, akılcı düşünebiliriz.

Ani olaylarda ve duygu oluşturabilecek diğer durumlarda neler yapabiliriz? Duygularımızı denetleyerek olumsuz duyguların üstesinden nasıl gelebiliriz?

 “DUYGULARIMIZA HÜKMETMEK, DUYGU KONTROL YÖNTEMLERİ” Sonraki yazılarda… İlk  yöntem: KABULLENME

Kalın sağlıkla, mutlulukla…

Dursun BİLGİN

 

 

 



23 Mart 2024 Cumartesi

DUYGU KONTROLÜ İLE İLGİLİ ÖN AÇIKLAMALAR


Yaşamımızda duygu oluşturabilecek sınırsız olaylarla karşılaşıyoruz. Sabahtan akşama kadar farklı duygudurum dalgalanmalarını yaşıyoruz. Bunlar hayatın akışından kaynaklanan olağan durumlardır.

Duygularımıza hükmedebilmek için bilinçli veya bilinçdışı olarak bazı  yöntemleri uyguluyoruz; hatta çocuklarımıza öğretiyor, yakınlarımıza salık veriyoruz

Bu yazımızda duygu kontrol yöntemlerinin uygulanması ile ilgili bazı ön açıklamalara yer vereceğiz. Sonraki yazımızda duygularla ilgili karışık bilgilere, devamında ise bazı duygu kontrol yöntemlerine göz atacağız. Olaylara bazen hoşgörüyle yaklaşırken; bazen onunla yüzleşmek,  bazen de olayın üzerine varmak yani onunla savaşmak gerekebilir.

Yöntemlerin tespitinde çoğunlukla dıştan gelen uyarıcılar dikkate alınmıştır.

Yazılarımızda kendi tespitlerimizin dışında uzman görüşlerine de yer vereceğiz.

***

YÖNTEMLER UYGULANIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ? 

YÖNTEMLER OLAY VE KİŞİLERE GÖRE DEĞİŞEBİLİR

Duyguların artı ve eksi yönleri olduğu için bir birey için yararlı olabilecek yöntem, bir başkası için yararlı olmayabilir. Örneğin coşkulu  birisi için yararlı olabilecek bir yöntem üzgün birisi için zararlı olabilir.

Her birimizi etkileyen sorunlar birbirinden farklı olacaktır. Çözüm için uygulanacak tekniklerin de değişik olması beklenir. Uygulayacağımız yöntemler kişiye ve problemin çözümüne uygun olmalı.

BEYNİN ALIŞMASI ZAMAN ALABİLİR

Zihnimizin yeni duruma ayak uydurması, biraz zaman alabilir. Tekniği uygulamaya belirli bir süre ayrılmalı, uygulamadan hemen vazgeçilmemeli.

DUYGU DENETİMİNDE AŞIRIYA KAÇMA

Açıklanacak yöntemlerin  yeterince, kararınca, zamanında, bilinçli bir şekilde ve kişiye göre uygulanması yararlıdır. KİŞİNİN DUYGULARINI DENETLEMEYE KENDİNİ AŞIRI ZORLAMASI, herhangi bir yöntemin uygulanmasında aşırıya kaçılması önerilmemektedir. Söz gelimi, belirli bir süre okuma, uyuma gibi eylemler, kişiyi rahatlatır. Ancak içindeki olumsuz duygudan kaçınmak için kişinin aşırı okuması, aşırı uyuması uzmanlara göre sağlıklı bir yöntem değildir.

OLUMSUZ YÖNTEMLER

Acı, üzüntü yaratan durumu görmezden gelme, toplumdan uzaklaşma, aşırı uyuma; uyuşturucu, sigara, TV, bilgisayar, cep telefonu bağımlılığı gibi yöntemlerle kendini duyarsızlaştırma ve kaçınma gibi yöntemler uzmanlarca benimsenmemektedir.

UZMANINDAN YARARLANMA

Baş edemediğimiz durumlarda sorunumuzu çözmek için hastane, emniyet, adliye, danışmanlık hizmeti veren kurum ve kuruluşlar bize yardım için hazırdırlar. Gerektiğinde çekinmeden onlardan yaralanabiliriz.  

Yazılar teşhis ve tedavi amaçlı değil, bilgilendirme amaçlıdır. Herhangi bir sağlık sorunuyla karşılaştığımızda çözüm merciimiz sağlık kuruluşları olmalıdır.

Kalın; mutlulukla, sağlıkla…

Dursun BİLGİN

 

 

 

 

 

 

 

9 Mart 2024 Cumartesi

NEŞELİ OLMANIN SINIRLARI

 

Önceki yazımızda neşeli olmanın yararlarından söz etmiştik. Neşeli olmak güzel, ama herkes, her an, neşeli olabilir mi? Neşeli olmanın bir sınırı, yeri ve zamanı var mıdır?

HERKES, HER AN, NEŞELİ OLABİLİR Mİ?

Yaşadığımız olaylar gelip geçici olduğu gibi bu olaylara koşut olarak yaşadığımız duygularımız- bu arada neşe duygusu da- gelip geçici bir duygudur. Neşeli olmamız, salık verilmesine karşın herkesin her an neşeli olması beklenemez.

NEŞELİ OLMANIN DA BİR SINIRI  VARDIR

Yine diğer duygularımız gibi neşeli olmamızın da bir alt ve üst sınırı vardır. Belirli ölçülerde neşeli olmak, vücudumuza yararlıdır, ancak aşırı ve uzun süren neşeliliğe vücudumuz dayanamıyor. Yaşadıkları ani ve aşırı sevinç nedeniyle fenalık geçirenlere rastlanmaktadır. Uzun süren aşırı neşelilik ve taşkınlık
durumu tıbben hastalık olarak kabul ediliyor.

NEŞELİ OLMANIN YERİ VE ZAMANI VARDIR 

Neşeli olmanın yeri ve zamanı da önemlidir. Ör. Bir kişinin düğünde neşeli olması normalken, yakınının cenazesinde veya sokakta aşırı neşeli olması, kabul edilemez bir durumdur.

Benzer biçimde bireyin bulunduğu durumla bağdaşacak şekilde sevinecek yerde sevinmesi doğal olduğu gibi; üzülecek yerde üzülmesi, öfkelenecek yerde öfkelenmesi de gayet doğaldır.

(Geniş açıklamalar: Duygular Ne Kadar Yaşanmalı? Hangi Durumlarda Duygulardan Zarar Görebiliriz? Başlıklı yazılarda..)

FAZLA NEŞELİ MİZACA SAHİP DEĞİLİM

İnsanın mizacı, yani o kişinin neşeli, durgun, yardımsever, kuşkucu, kıskanç olması vb. huyları doğuştan belirlenmiştir. Kişinin mizacı çevresel etkenlerle şekillenip değişir, onun eşsiz kişiliği oluşur.

Beyin sürüncemede kalanları değil, yerli yerine oturmuş düşünceleri ve oluşumları sever. Kişinin yaradılışı neşeli değilse, ya da çevresel etkenlerle ömrü boyunca bir kez gülmemişse ancak halinden memnunsa, beyin için bir sorun oluşturmaz. Beyin o duruma alışkındır. Fazla uç noktalarda olmadığı sürece dengeleme becerisiyle çözüm bulmuş sorun olmaktan çıkarmıştır.

Gülme eylemi bazı (özellikle eski) kültürlerde hoş karşılanmaz. Çevremizde de gülme karşıtı kişilere rastlayabiliriz.

Neşeli bir mizaca sahip olmayan insanlar da neşeli insanlar gibi normal yaşamlarını sürdürebiliyor. Gülmeseler de diğer duyguları yaşadıkları gibi neşe duygusunu da kendilerince yaşıyorlar. Ör. Bir işte başarılı olduklarında içten haz duyuyorlar.

(Duygu sağırlığı olan kişiler duyguyu tecrübe etmekte zorlanırlar.)

Neşeli olabilmek için, kişinin bu konuda  kendini zorlamasına gerek yoktur.

Duygulanım bozukluklarında uzman yardımına gereksinim duyulabilir.

POZİTİF OLMANIN KÖTÜ YANLARI VAR MI?

Uzmanına kulak verelim:

“Bazıları (pozitif düşünenlerin)tam tersi şekilde hissederken devamlı olarak pozitif olmaya çalışmanın gerçekten nasıl hissettiğimizi reddetmek olduğunu söylüyorlar ve bunun da potansiyel olarak belli duygulardan uzak kalmaya sebep olacağı söyleniyor.

Pozitifliği uygulamanın hedefi bazen üzgün, kızgın, sinirli ve hayal kırıklığına uğramış olabileceğinizi reddetmek değil; bunun yerine onları ilk olarak kabul etmek ve sonrasında geçici olduklarını anlamak önemli. Her zaman işlerin nasıl gideceğini veya şartları kontrol edemezsiniz. Ancak bu deneyimlerden en iyi öğrenmeyi elde etmeye çalışabilir ve her şey mükemmel olmasa da minnettar olacak bir şey bulabilirsiniz.” ( Ayşe Tolga, ayşetolga.com)

Kendimizi aşırı zorlamadan yapabileceğimiz küçücük çabalar ve küçücük düşünce değişiklikleri ile kendimizde iyileştirmeler yapabilir, daha mutlu ve sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralayabiliriz. Küçük gayretlerden sonra zaten beynimiz otomatikleşecektir.

DUYGULARIMIZA HÜKMETMEK” sonraki yazılarda…

Şen ve esen kalınız!

Dursun BİLGİN

 

2 Mart 2024 Cumartesi

NEŞELİ OLMANIN YARARLARI



Neşeli olma hali, insanın kendini mutlu hissettiğinin bir göstergesidir. Gülmek, hoş şeyler konuşmak, pozitif olmak neşeli olma halidir. (internet, Dünya Değişim Akademisi) Yazımda kendini genel olarak iyi hisseden,  daha doğrusu normal bir duyguduruma sahip insanları “neşeli”olarak kastedeceğim.

Neşeli olmak ruh ve beden sağlığımızın en temel koşullarındandır. Çünkü:

HOŞNUT OLDUĞUMUZDA VCÜCUDUMUZDAKİ ORGAN VE SİSTEMLER DAHA VERİMLİ ÇALIŞIRLAR

 Organlarımız, beyinden aldıkları sinyallere göre işlevlerini sürdürürler. Neşeli olduğumuzda, beynimiz tarafından organlara gönderilen olumlu sinyallerle, organ ve sistemlerimiz daha düzgün ve verimli çalışarak sağlığımıza katkıda bulunurlar.

NEŞELİ, POZİTİF OLMAK KİŞİYİ BAŞARIYA GÖTÜRÜR

Neşeli insanların beyin ve diğer organları daha verimli çalışacağı için yaptıkları işlerde başarı olasılıkları yükselir. Zihnimizdeki bir olumlu duygu, diğer olumlu duygularımızı tetikler. Neşeli olduğumuzda zihnimiz daha doğru tahminler yapar.  Birey İşine daha iyi odaklanır, iş yapma isteği artar. Sonuçta başarıya giden kapı aralanır. Ör.  Bir yarışmaya katılan bir sporcunun neşesi yerindeyse morali de yüksek olur; kasları, kalbi vb. daha iyi performans gösterir; yarışmadaki başarı şansı da yükselir.

Neşesi yerinde olan kişiler; okulda, iş yaşamlarında ve toplumsal yaşamda daha iyi sonuçlar elde ederler.

NEŞELİ VE POZİTİF DÜŞÜNEN İNSANLARIN ARKADAŞLARI DAHA FAZLA OLUR

Kişinin pozitifliği veya negatifliği karşısındakilerini etkileyebilir. Olumlu düşüncelere sahip neşeli insanların arkadaşları doğal olarak daha fazla olacaktır. Kişiler, kendilerini strese sürükleyen insanlardan uzak durma eğilimindedirler. Neşeli insanlarla zaman geçirmek, bireyin vücut bütçesini, sonuçta kişinin sağlığını olumlu yönde etkileyecektir.

STRES HASTALIKLARI TETİKLERKEN; NEŞELİ, GÜLEN KİŞİLERDE HASTALIKLAR HAFİFLEYEBİLİYOR

Olumsuz duygular yerine cesaret, sevinç, sevgi, huzur, güven, umut vb. olumlu duygular; abartılmadan yaşandığında vücutta olumsuz değişimlerin değişimlerin tersi oluşur. İyi hissedildiğinde, zihinsel  tahminler daha doğru yapılacak, vücutta gereksiz kaynak tüketimi azalacak, vücut bütçesinde ve inflamasyonda daha dengeli değişimler oluşacak, hastalıklarda iyileşme yönünde belirtiler gözlenecektir. 

Olumlu hava ve bu ortamda vücutta oluşan olumlu hormonlar hastalıklara karşı ilaç etkisi oluşturabiliyor. Vücut daha normal çalışıyor. Kan testi sonuçları daha dengeli oluyor. Tansiyon, şeker, kalp-damar, zihinsel sorunlar vb. olumsuzluklarda düzelme eğilimi gözleniyor.

 Gülmek ve neşeli olmak; ferdi rahatlatıp gevşetir, bağışıklık sistemini güçlendirir, diğer vücut fonksiyonlarına olumlu etki yapar, onu hastalıklara karşı daha dayanıklı hale getirir.

OLUMSUZ DÜŞÜNCELER ZİHNİN GÖREV YAPMASINI ENGELLER

Kötümser zihin hali; kişinin duygudurumunu, dikkatini, motivasyonunu, başkaları ile ilişkilerini etkiler.

Olumsuz duyguların etkisi altındayken birey sağlıklı kararlar almakta zorlanabilir.

OLUMLU DÜŞÜNENLERİN ÖZGÜVENLERİ DAHA YÜKSEKTİR, KENDİLERİNİ ŞANSLI HİSSEDERLER

Olumlu düşünme, kişinin algılama biçimini de değiştirebiliyor. Kişi olumsuz olayları biraz daha olumlu pencereden görebiliyor. Kişi daha sağlıklı düşünebildiği için olumlu düşünme, yeni olumlu oluşumları beraberinde getiriyor. Kişinin kendine güveni artıyor, kendini daha şanslı hissediyor.

NEŞELİ İNSANLAR DAHA UZUN YAŞAR VE DAHA GENÇ KALIRLAR

Bir okul şarkısında ne diyor? “Neşeli ol ki genç kalasın, bu dünyadan da zevk alasın!”  Olumlu duygular  vücutta olumlu değişimlere neden oluyor, vücudu yıpratmıyor, şarkıda belirtildiği gibi neşeli insanlar daha uzun yaşayıp daha genç kalabiliyorlar.

 İnternete “Mutlu insanlar daha mı uzun yaşıyor?” diye sordum. Aldığım yanıt: 7,5- 10 yıl daha uzun yaşıyor. (services. Tubitak) Değişik araştırmalar da var.

SONSÖZ: Biraz da bardağın dolu tarafına odaklanabilirsek, orada içimizi ısıtacak çok şey bulabiliriz.

Herkes, her an, neşeli olabilir mi? “NEŞELİ OLMANINSINIRLARI” sonraki yazımızda…

Şen ve esen kalınız!

Dursun BİLGİN

17 Şubat 2024 Cumartesi

HASTALIKLARIN KÖKENİ, OLAYLARDAN ETKİLENME

 


Geçmişteki olumsuz olayları düşünmek; gelecekle ilgili olumsuz senaryolar kurgulamak ruh ve beden sağlığını olumsuz etkileyebilir. Konuyu biraz açıyoruz.


ETKİLENDİĞİMİZ OLAYI DÜŞÜNMEK, DUYGUMUZUN ŞİDDET VE SÜRESİNİ ARTIRIR

Kendimi kızdıran bir olayı düşündüğümde, olayı yaratan kişiye karşı daha çok bileniyorum; kinim daha fazla artıyor. Karşıdakine bir şey olmadığı halde kendim zararlı çıkıyorum. Düşünmediğimde ise olay kısa bir sürede kapanıp gidiyor.

Bir ders konusunu nasıl çokça tekrarlayıp daha iyi öğreniyorsak, bizi rahatsız eden olayı, zihnimizde sürekli canlı tutmak, yani o olayı düşünmek ve hayal etmek; olayın beynimizde daha fazla yer edinmesine, olumsuz duygularımızın daha artmasına ve süreğenleşmesine, kendimizi daha huzursuz hissetmemize neden olabilir. Çünkü beyin, hayal ederken olayın yakınını yeniden yaşıyor.

Özellikle uyumadan önceki ve uyku aralarındaki düşünce, hayal ve bilgilerin beynimizde daha fazla yer ettiğini, hatırlatalım. Beynimiz, uyumadan önceki olumlu- olumsuz hayal ve düşüncelerimizi, uyurken işlemeye devam ediyor. (Bu nedenle uyumadan önce çalışılan dersler, daha kalıcıdır.)

UZUN SÜRELİ DUYGULANIMLAR NEDEN ZARARLIDIR?

Beyin, uzun süren ve abartılmış korku, üzüntü, kin, kaygı vb. olumsuz duyguları mikrop veya zararlı bir madde gibi bir tehlike, bir tehdit olarak algılıyor. Vücut, önlem alıp onunla savaşıyor. Ancak uzun süren ve görünürde olmayıp sadece kurgulanan bir tehlike ile baş etmekte vücut zorlanıyor.

Zihin tahmin hataları Yapıyor. Vücuttaki kaynaklar hatalı tüketiliyor. Gereksiz enerji harcamaları yapılıyor. Vücut bütçesinde kronik (uzun süreli) dengesizlikler oluşuyor. Yara, mikrop vb. durumlarda vücudu iyileştirmek için kullanılan inflamasyon (iltihaplanma) normalin üzerinde artıyor. Durdurulamayan kronik inflamasyon beyne ve diğer organlara zarar veriyor.*

Bu süreçte vücudun metabolizma, dengeleşim, savunma (bağışıklık) mekanizmaları ve yönetim merkezi beyin, durumdan olumsuz etkileniyor. Böylece kişide zihinsel ve bedensel sorunlara, kronik ağrılara kapı aralanıyor. Var olan hastalıkların şiddeti artıyor. *

Gelecekle ilgili olumsuz senaryolar kurgulandığında, yani uzun süren aşırı kaygı ve endişe durumunda da vücutta benzer değişimler gözleniyor.

Kısa süreli duygulanımlarda vücut savaşımda zorlanmıyor. Uzmanlar, her türlü duyguların yerinde ve kararında yaşanmasını doğal ve sağlıklı buluyorlar.

Olumsuz duygular yerine cesaret, sevinç, sevgi, huzur, umut vb. olumlu duygular, yine abartılmadan yaşandığında değişimlerin tersi oluşacaktı. İyi hissedildiğinde, zihinsel tahminler daha doğru yapılacak, vücutta gereksiz kaynak tüketimi olmayacaktı. Hastalıklarda iyileşme yönünde belirtiler gözlenecekti.

ETKİLENİMDE FARKLILIKLAR

Herkesin olaylara karşı dayanma gücü birbirinden farklıdır. Olumsuz olaylar herkes için zararlı olmayabilir.

Günlük yaşamda hepimiz canımızı sıkan durumlarla bazen karşılaşabiliyoruz. Ancak pek çoğumuz, olumsuz olaylardan fazla etkilenmiyoruz. Olaya ilişkin başlangıçtaki kurgularımız zamanla değişiyor. Beynimiz böylesi olayları başlangıçta tehlike olarak algılasa da zamanla olaya alışıyor, önemsemiyor; duruma uyum sağlıyor. Beyin olayı tehlike olarak algılamaktan çıkarıyor, kişiye olumsuz etkisi fazla olmuyor.

Uzun süre abartılmış duygularının etkisi altında kalan, yani olayları olumsuz yönden kurgulayan bazı insanlar olaylardan olumsuz etkilenebiliyor.

Olaylara karşı alternatif düşünceler oluşturabilen yani olumlu (pozitif) düşünen kişiler olaylardan etkilenmiyorlar.

SON SÖZLER

Beynimiz kurguladıklarımızı doğru sanıyor, ona göre hareket ediyor. Kurgularımızı kendimiz oluşturuyoruz, başkaları değil… Olumsuz, abartılı duygu ve düşüncelerle, kısacık hayatımızı yıpratmaya değmez. Etkilendiğimiz olay, kendi hatalarımız ya da olay, başkalarının yüzünden olmuştur. Olabilir, herkes hata yapabilir. Dersimizi alıp olaya nokta koyabiliriz.

Sonraki yazılar: Neşeli Olmanın Yararları, çözümler

Dursun BİLGİN

Kaynak:

*Beynimizin Parmak İzleri, L. F. Barrett, TimaşYayınları, s. 287..313



3 Şubat 2024 Cumartesi

DUYGUDURUMUMUZDA OLAYLARIN, BİLİNÇDIŞININ ROLÜ

 


Önceki yazılarımızda olaylardan daha çok, kişilerdeki olaylarla ilgili düşünce hatalarının, onları olumsuz duyguduruma sürükleyebileceğini, belirtmeye çalışmıştık. Bu yazımızda olayların ve bilinçdışının duygudurumumuzdaki rolünü inceliyoruz.

ÖRNEK OLAY

SERİ KATİL

Bir kişi bilinmeyen bir şahıs tarafından öldürülmüştür. Sonradan aynı meslekten iki kişi daha öldürülür. Katıl hepsini aynı teknikle öldürmüştür. Cinayetin aynı kişi tarafından işlendiği düşünülür. Katıl yakalanır.

Çocuklar top oynarlarken  top ilk ölen kişiye çarpıyor.  O da kızıp topu kesiyor. Cinayet olaydan yıllar işleniyor. Üstelik topu kesenin arkasından aynı meslekten iki kişi daha öldürülüyor. (Benzer bir olaydan uyarlama)

OLAY NEDİR?

Olay,  ilgi çeken veya çekebilecek olan her türlü eylem. (internet) Örnek olaydaki çocukların top oynamaları, topun kesilmesi dışsal olay, katilin kin gütmesi içsel olaydır.

Çevremizdeki uyaranların pek çoğu dikkatimizi çekmez ya da kısmen çeker. Yaşanan olayların bazılarından bazı kişiler olumlu, bazılarından olumsuz etkilenirken; pek çoğundan etkilenmeyiz. Olaydaki çocuk, topun kesilmesinden olumsuz etkilenmiştir. Zevk içinde top oynarlarken topun kesilmesi, o çocuk için örseleyici (travma) bir yaşantıdır. (bkz. Olaylara Dayanma Gücü)

Olaylardan bilinçdışı olarak nasıl etkilenildiğini anlayabilmek için bazı kavramları tanımamız gerekir.

BİLİNÇ

Zihnin farkında olduğu, bildiği duyum, algı anı ve bilgilerin tümü; bilinen yaşantılar…

Örnek olaydaki çocuk belli bir süre içerisinde top olayını istediği zaman aklına getirebilir. Yani olayın farkındadır, olayın bilincindedir. (bilinç)

BASTIRMA

“Dürtü, anı ve deneyimlerin bilinç dışına itilmesi ve orada tutulmasıdır.” *

Bir süre sonra olayın çocuğun bilincinden silindiğini veya olayla bilinçli olarak hiç ilgilenilmediğini varsayalım. Olay, çocuğun  zihninden tamamen kaybolmamış, olay bilinçten bilinçdışına itilmiştir. (bastırma)

BİLİNÇDIŞI (Bilinçaltı)

“Kişinin özel çabası ile bilince çağrılamayan, farkına varılamayan yaşantıların saklı olduğu ruhsal bölmedir.”* Freud’a  göre bilinç durumunu etkileyen asıl şey bu yapıdır.

Bu aşamada çocuk; olayın farkında olamasa, hatırlamasa bile top olayı, zihninin arka planındadır; beyindeki varlığını sürdürmektedir. (bilinçdışı)

Kültürümüzde var olan “içe atmak” deyimi sanırım bilinçdışıyla yakın anlamlıdır.

BİLİNÇDIŞINDAKİ KAYITLARIN DAVRANIŞ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Bilinçdışında bulunan istek ve anılar zaman ve yer tanımaksızın eski güçlerini, eski enerjilerini sürdürebilir ve çeşitli biçimlerde davranış üzerinde etkili olabilirler.*

Çocuk, o kişiden nefret etmiş, ona karşı içten yıllar boyu süren yoğun kin gütmüştür. Ondan intikam almak istemektedir. (dürtü) İçten gelen o dürtüyle boşu boşuna cinayet işlemiştir. Belki de kendisinin elezer (sadist), acımasız kişiliğe sahip olmasının nedenlerinden biri de bu olaydır.  Katil, bilinçdışındaki bu olumsuz olayların, duyguların ve dürtülerin hiçbirinin farkında değildir.

NOT: Olayın sadece top meselesinden kaynaklandığını iddia edemeyiz. Onu suça iten başka bir çok faktörün  olduğunu söyleyebiliriz.

SON SÖZLER

İçe atılmış (bilinçdışındaki) üzüntü, korku, endişe, beklenti, kin, nefret, intikam, kendini aşağılama, suçluluk duyma vb. uzun süreli ve abartılmış duygulardan, karşıdakilerine bir şey olmaz; zarar kişinin kendinedir.

Çocuk o an yaşanması gereken duyguları kararında yaşayabilseydi; örneğin kızsaydı, ağlasaydı, olayı başkalarıyla paylaşsaydı belki ferahlayacak o  yaşantı beyninde olumsuz iz bırakmayacaktı.

Büyükler, önceki yazılarda belirttiğimiz alternatif düşünce oluşturma, diğer başa çıkma yöntemleriyle benzer olumsuz olayların üstesinden gelebilirler.

Maddi, manevi bir şeyleri sevmek, bir şeylerle ilgilenmek, zihindeki olumsuz yaşantılara ve duygulara antikor etkisi yapabilir. Diğer öneriler, diğer yazılarda…

YA ÇOCUKLAR!..

Psikanalitik kurama göre ruhsal sorunların çoğu çocukluktan beri bilinçdışına saplanıp kalmış doyumsuzluklar, örseleyici yaşantılar, Korkular, saplantılar, engelleme ve çatışmaların vb. bilinçdışında etkinliklerini sürdürmeleri ile ortaya çıkmaktadır.

Çocuk ne kadar küçükse aldığı ruhsal darbenin yarası o kadar büyük olur. Zihinleri boştur. Olumlu olumsuz her şey, onların zihinlerine yerleşebilir. Deneyimsizdirler; dayanma güçleri zayıf, başa çıkma yöntemlerinden habersizdirler. Olumsuz yaşantılar onları etkileyebilir. Onun için çocuklar şiddet ve baskıdan uzak tutulmalı. Özellikle bebeklere gerektiği şekilde bakılmalı; onunla ilgilenilmeli, korunmalı ve sevilmelidir. (bkz. Ailede Çocuk Eğitiminin Püf Noktaları)

Çocuk, iyi eğitilseydi, yaşam koşulları iyi olsaydı; belki de katil, bilinçdışı duygularının tutsağı olmayacaktı. Cezaevindekilerine harcanan paranın bir kısmı böylesi kişilerin eğitimine, iş sahibi olmasına harcanırsa suçlu sayısı azalacağından devletimizin ekonomik olarak daha kazançlı çıkacağını sanıyorum.

Sonraki yazı: Hastalıkların Kökeni, Olaylardan Etkilenme

Esinlenme: Psikanalitik kuram

Dursun BİLGİN

Kaynak ve alıntılar:

* Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, M. Orhan Öztürk, N. Aylin Uluşahin, Ankara 2016, s. 64, 47

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

13 Ocak 2024 Cumartesi

OTOMATİK DÜŞÜNCELERİN ÖZELLİKLERİ, YAPABİLECEKLERİMİZ

 


Önceki yazımızda düşünce hatalarını incelemiştik. Onları tanımaya devam edelim.
 
“Bu düşünceler:
 
OTOMATİKTİR, farkına varmadan, birdenbire akla gelirler.
 
ÇARPITILMIŞTIR, gerçekleri tam olarak yansıtmazlar.
 
ENGELLEYİCİDİR, çökkünlüğün sürmesine neden olurlar, bazı şeylerin değiştirilmesi için harekete geçmeyi engellerler.
 
SORGULANMAZLAR, gerçeklere uygun ve doğruymuş gibi görünürler, bu nedenle doğru olup olmadıkları sorgulanmaz.
 
DİRENGENDİRLER, akıldan atılmaları zordur.
.
Bir bakıma bu kişiler (çökkünleğe yatkın olanlar) yaşam olayları karşısında olumsuz ve karamsar senaryolar yazarlar. Böylece olumsuz düşünce ve kavramlardan duygudurum bozukluğu ortaya çıkar.
 
Bu olumsuz düşüncelerin bilgi işleme sürecinin özellikleri şunlardır:
 
(Olaylar Karşısında Nasıl Düşünülüyor, Ne Gibi Düşünce Hataları Oluşuyor?)
 
KEYFİ ÇIKARSAMA: Yeterli kanıt olmaksızın sonuç çıkarmak. Ör: Bir öğrencinin uğursuz olduğuna inandığı ayakkabılarını giymek zorunda kaldığı için sınavının kötü geçeceğini düşünmesi.
 
SEÇİCİ SOYUTLAMA: Bağlamından uzaklaştırılmış bir ayrıntıya odaklanmak, bütünün diğer yönlerini göz ardı etmek. Ör: Yolda karşılaştığı eski bir dostunun kendisine selam vermemesini, artık kendisini sevmemesine bağlaması.
 
AŞIRI GEENELLEME: Tek bir olaydan genellemeye gitmek. Ör: Erkek arkadaşıyla kötü giden bir ilişki sonunda, genç bir kızın, bütün erkeklilerin bencil ve anlayışsız olduğu gibi, karşı cinse yönelik genel çıkarımlarda bulunması.
 
OLUMLUYU AZIMSAMA, OLUMSUZU ABARTMA: Olayların önemini çarpıtmak. Final sınavları genel olarak iyi geçen bir öğrencinin, tek bir sınavının iyi geçmemesi nedeniyle kendisini başarısız olarak algılaması.
 
KİŞİSELLEŞTİRME: kendisiyle bağlantısı olmayan olayları, kendisine yönelik değerlendirmek. Genç bir hekim adayının zorunlu hizmet yasasının çıkmasını kendi kişisel şanssızlığı olarak yorumlaması…
 
HEP YA DA HİÇ TARZI DÜŞÜNME:  Bütün yaşantıları iki karşıt kategoride toplamak. Mükemmel olamazsam, başarısız olduğum anlamına gelir, elimi attığım her işi mutlaka en iyi şekilde yapmalıyım, ya da hiç girişmemeliyim.” *
 
YAPABİLECEKLERİMİZ
 
ESNEK DÜŞÜNME
 
Kendimize, dünyaya ve geleceğimize daha esnek ve farklı açılardan bakabiliriz. Olayların sadece olumsuz yanlarına takılıp kalmadan, olumlu yönlerini de görüp daha mantıklı çok yönlü düşünceler ve çözümler üreterek duygularımızı kontrol edebilir; olumsuz olayların üstesinden gelebiliriz.
 
OTOMATİK DÜŞÜNCELERİMİZİ FARK EDEBİLME
 
Mantıklı düşünürsek bazı olaylara gereksiz yere üzüldüğümüzü, bazı olaylara da gereğinden fazla üzüldüğümüzü fark edebiliriz.
 
Bizi olumsuz yönden etkileyen otomatik yani düşünce hatalarımızı saptayabilir, daha mantıklı düşünerek, onlara karşı alternatif düşünceler geliştirebiliriz.
 
DÜŞÜNCELERİMİZİ ALTERNATİF DÜŞÜNCELERLE DEĞİŞTİRME
 
Bizi etkileyen olumsuz (otomatik) düşüncelere karşı zihnimizde oluşturabileceğimiz daha mantıklı, gerçekçi, olumlu düşüncelere alternatif düşünceler denir.
 
Örneğin: Kişi, sınavdaki başarısızlığına odaklanıp “Bu işte başarısız oldum. O halde ben başarısızın tekiyim.” şeklinde otomatik düşünceler üretip kendini başarısız olarak duyumsayabilir.
 
Bu düşünceye karşı daha gerçekçi düşünüp “Sınavda başarısız oldum ama sınırsız sayıda başarılarım ve başarabileceğim pek çok iş var. Sınavla hayatımda değişiklikler oldu. Bilgilerimi tazeledim.” biçiminde bir alternatif düşünceyi zihninde oluşturabilirse olumsuz “başarısızlık” duygusundan kurtulabilir, kendini daha iyi  hissedebilir.
 
Burada sadece mesleki, sınavlardaki, yarışmalardaki başarılar kadar; bu yazıyı okuyabilmenin, yemek yiyebilmenin, tuvalete gidebilmenin de büyük bir başarı olduğunu hatırlatalım. Bu açıdan düşündüğümüzde, hepimiz sınırsız başarılara imza atıyoruz.
 
Her olumsuz düşüncenin bir alternatifi kesinlikle vardır. Yeterki o düşünceyi bulup o düşünceye içten inanalım.
 
HATA NEREDE?
 
Kişinin sınavdaki başarısızlığına aşırıya varmadan belli bir süre üzülmesi doğaldır. Ancak sınavdaki başarısızlığı nedeniyle “kendini başarısız olarak nitelemesi” hatadır.
 
OTOMATİK, ALTERNATİF DÜŞÜNCELERİMİZİ YAZMA
 
Duygusal sorunlarımızı çözmede, “saptadığımız düşünce hatalarımızı ve buna karşı oluşturduğumuz alternatif düşüncelerimizi” yazmamızın; sadece zihninizde düşünmekten daha yararlı olacağını belirtiyor, uzmanlar...
 
Son iki yazıda düşünce hatalarına değinmeye çalıştık. Hatasız kul olmaz. Umarım çoğumuz böylesi hatalara pek fazla düşmüyoruz. Yine de bilmekte yarar var.
 
NOT: Otomatik düşünceler dışında, farklı etkenler de kişinin duygudurumunu etkileyebilir.
 
Sonraki yazı: OLAYLARIN ROLÜ
 
Dursun BİLGİN
 
Alıntılar:
 [1] Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, M, Orhan Öztürk, N, Aylin Uluşahin, Ankara 2016, s. 287